2

NEVAİ METİN MEMMEDOĞLU ve DELİLER


  • Oluşturulma Tarihi : 04.07.2015 05:47
  • Güncelleme Tarihi :

Nerde olursa olsun, sanatın çığlıklarını duyarım…

Aslında o sanatın, yeşerdiği toprakların içsel devinimindeki insanların, doğanın, geçmişin ve geleceğin bütün gizini saklayan bu sesler noktasal anın bir verisi olarak tarihsel özelliği vardır. Duyulan, görülen, dokunulan her şey aslında kendi üretim sürecinin sonucudur. Nokta tek başına yalnızca kendi kadar yer kaplayan somut bir veri olarak hayatımızda ve doğada yer kaplarken, onun içindeki; öncesi ve sonraki ifadeleri de kapsamaktadır. Peki o noktanın içindekileri, o noktayı oluşturan eylem sürecini ve devinimi nasıl okuyacağız… Nasıl yorumlayacağız...

İşte buradan hareketle; hayatımızda yer alan bütün noktasal üretim süreçlerinin doğa ile ilintisi, yansısı ve hayatımıza kattıklarını okuduğumuz oranda değişim ve gelişim hızlanmaktadır… Bu ses olduğu gibi renk veya şekil ile de ifade edildiğinde daha görünür ve duyulur özelliğiyle bu kez buluştuğu duygusal-ruhsal bütünlük olan insan yapısında değişime uğrayıp yeni bir kimliğe bürünür.

İşte, sanatın insanla buluştuğu an olan bu noktasal sürecin; karşılıklı diyalektik  alternanslarla yaşanan form değişikliğinin yarattığı  algı-haz  frekanslarının insan yapısındaki değişimini/coşumunu yaşamaya başlarız. İşte buna hoşlanmak derken, sevginin de veya sevgiye yola çıkışın da ilk basamakları oluşur.

Sanatsal algı ve çoğaltımın bu ilişkide saklı olduğunu bilerek dinlediğimiz müzik, okuduğumuz şiir, seyrettiğimiz bir tablonun içindeki ve dışındaki konukluğumuzun haz frekansını yakaladığımız veya yakalandığımız andaki değişimin katmanlar arasındaki  dalgalanmasını yaşamaya veya yaşatmaya başlarız. Sanat ve sanatçı diyalogu olan bu süreçte algıların saflığı, ilgisi ve paylaşımın; doğal olarak değişimin kanatlarını ve serinliğini, yangınını hissederiz. Bu süreç bütün sanatsal paylaşımların bilincini oluşturmaktadır.

Bir tablodan aldığımız haz, keyif bu kaynaşım sürecinin noktasından geriye doğru gitmektir. Veya suje-obje kaynaşımındaki yeni oluşumu hissetmektir. Sesin peşinden koşmaktır. Renklerin kanatlarına sarılmak ve uçmaktır. Yangına su veya ırmaklara yangın olmaktır.Tümüyle tüketici süje ile sanatsal form içinde saklanmış olan noktadan yola çıkılarak oluşturulan eylemin değişim-dönüşüm anını yaşamaktır.

Yaşamak… Her algı yeni bir form yaratır… Her nokta içinde gizlediği binlerce anlatının sonucu olarak karşımızda dururken susuyoruz. Ben de sustum… Şimdi, ruhumun noktasından dışarıya çıkmanın geçiş sürecindeydim.

Kardeş Azerbaycan’ın petrol kokulu bir akşamından kız kulesine ve oradan da Uluslar arası Aktivist Sanatçılar Birliği Azerbaycan temsilciliğinin açmış olduğu UASB ART GALERY’e  doğru zaman aktı. Zamanın içinde hayatın bütün değerleri hızla değişiyordu. Biz   de. Nokta ve formun sevişmesi sürecine tanık olurken biz de bu tanıklığın algı sürecindeki değişimin alternanslarını hızla yaşıyorduk.

Aydınlığa açılan taş duvarların, dehlizin rutubet kokusu içinde duvarda kendi çiçeğini açan yosunun oluşturduğu mistik ortamda sağa sola asılan ve her biri bağımsız bir öykünün anlatının sonucu olan tabloların ortasında yeni açılımlara ve değişimlere aday noktalar olarak yürüdük. Yürümek, bir noktadan çıkıp yeni bir noktaya gitmekti.

Ressam Nevai Metin Memmedoğlu’nun 50.yıl/yaş günü resim sergisinde tabloların her biri okunmak üzere duvara asılmıştı… Her biri binlerce notanın çığlığına dönüşmek için bekleyen enstrümanlar gibi veya susturulmuş bir insanın haykırmak üzere ağzını açtığı an gibi hayata tanık ritmini paylaşmak adına bekliyordu. Bir dağın masalını anlatan taşların oluşturduğu mekanda, gün batımını kendi içine hapseden Hazar Denizi’ndeki petrol kulesinden parlayan meşalenin aydınlığında ve duvarlarda binlerce anlatıcının beklediği salonda herkes hapsedildiği noktanın dışına çıkabilmek için kendi rengini ve içine gireceği yeni bir figürü ararken, zaman sustu.

Aragon ordaydı. Elsa’nın gözlerini tablolara dağıtan ressam Nevai Metin Memmedoğlu’nun kıvırcık saçlarından fırlayan renklerin dinlendiği ve dinlenirken bile geçenlere  bir hayatın anlatıldığı zaman diliminde her şey değişiyordu. Tablolarındaki renkler izleyicilerin gözleriyle dolaşıyordu. Özellikle değişik coğrafyalardan çizdiği portrelerin hepsi sözleşmiş gibi bir noktaya bakmaları, ressamın dönemsel kaygılarını da salona ve oradan bütün izleyicilerin sustuğu bir anına hapsediyordu… Ressam umutluydu aslında. İnsanı ve hayatı seven, ülke ve dünyanın renklerini kelebek kanatlarına armağan eden elli yaşında bir çocuğun formu içindeydi. Anlattığı masalların içinde; Dede Korkut’tan günümüze kadar gelen hayatın çelişkileri, yalnızlığı, umudu ve direnciydi… Veya noktasıydı.

Ressam için ellinci yaş çok önemliydi. Çünkü kırk dokuz yılın noktasından dışarıya kaçan  figürlerin, zamanın ve renklerin peşinde koşan bir deliydi… çocuktu…

Deli… Nedir delilik !

Zaman dışında kalmak, geçmiş değerleri ve insan kokusunu aramak. Hayatında ve bakışlarında maddeyi silen, hayatını ve ruhunu faşist sisteme satmayan karanlık inançların peşinden gitmeyen, güce ve kapitale tapmayan ve yalnızca insanın değiştirici gücüne inanan çocuk yüreğini koruyan ve hayatın diyalektiğini noktadan noktaya taşıyanlardı... Ressamlardı... Şairlerdi... Müzisyenler ve sanatın bütün dallarındaki çiçeklerdi...

Nevai Metin bu delilerin çocuk ellerini tablolarına armağan eden renklerin peşinden rüyalarını ve geçmişindeki aşkları geleceğe uzatan,
düşünsel  ve duygusal  algının bir yansıması olan ve estetiksel formasyonda ruhsal coşumlarını/  uygularını  renklerle, desen ve çizgilerle yansıtan bir deliydi.

Ve  iyi ki bu dünyada deliler var… Noktanın dışına çıkıp insanlığa yeni ışıklar, renkler, duygular ve yolların var olduğunu, gerçek hayatın noktanın dışında saklandığını haykıran ve yanan, ölen ve öldürülen havariler var...

50.yaşın kutlu olsun sevgili Nevai... Yapıtlarınla noktadan çıkmanın yolunu aydınlattığın  ve hayata yol meşalesi olduğun için...

NEVAİ METİN MEMMEDOĞLU ve DELİLER
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan