Sayfa Yükleniyor...
Sanat formasyonu almış insanlar çok şanslı insanlardır..
Üretici ve tüketici olarak sanatın büyülü atmosferinde yaşamak ve üretmek..Ürettikçe Çoğalmak veya kahrolmak yalnızca bu insanlara özgüdür.
Tiyatrocular,dansçılar,sinemacılar ve diğer sahne sanatlarının değerli sanatçıları da oyun gücü veya vücutlarının kıvraklığıyla,yüzlerindeki binlerce maskeden oluşan mimikleriyle hayatı yorumlamayı ve doğal olarak duygu ve düşüncelerini paylaşmaya ve paylaştıkça çoğalmaya çalışırlar..
Peki sanat evrensel midir !..Veya uluslararası boyutta sanatın bütün disiplinleri aynı olanaklara mı sahip..Paylaşımda hangi sanat dalı daha şanslı..
Öncelikle bir yanlışlığı düzeltmekle başlayalım..Sanatın bütün dalları evrensel değildir.Yerel ulusal kaynaklı olsa bile süjenin üretim sürecinde kullanılan araçlar,teknik olarak aynı değildir.
Örneğin şiir evrensel değildir. Evrensel boyutta aynı duyarlılıkla ve aynı coşumla paylaşılması mümkün değildir. Ancak yine de bu sanat disiplinleri arasında bulunan resim veya plastik sanatlar diğer sanat dallarından daha şanslıdırlar. Örneğin şairin duyarlılığı çok dilli bir ortamda ancak o dili bilen insanlar tarafından paylaşılırken anlaşılırken, yabancılarla o duyarlılığı tam anlamıyla paylaşması mümkün değildir.Evrensel duyarlılığı ancak kendi ulusal motif ve kendi ana dilinde paylaşabilir ki, bu da şiirin veya şiirsel duyarlılığın paylaşımda mutlaka yan faktör dediğimiz çevirmene-tercümana ihtiyaç duyar..Çevirmen şair bile olsa asla o şiirin ruhunu ,imgelem gücünü tam olarak veremez.Artık orda şiirin orjinali değil,çevirmenin ruh verebildiği kadar bir sözcükler dizimi vardır..
Hepimiz biliyoruz ki, şairler bireysel ve toplumsal aşklarını veya duyarlılıklarını ve mesajlarını sözcüklerle verirler.Şiirin imgesel derinliğine girerek yüreklerindeki aşk ateşini toplumsal barışa uzatmanın söylemlerinde eriyip bizlere,tarihe ve geleceğe duygu ve düşüncelerini,öfke ve sevgilerini,barış veya savaş mesajlarını imgesel büyünün derinliğine çekerek paylaşırlar.
Yani, şiir tutucudur..Şairin kendi ana dilinde paylaştıkları duygu ve düşüncelerin sözcük kurgusu,imgesel derinliği ancak o dile özgüdür.Şiirin çeviri şansı yoktur.Elbette şiirden şiire fark var..Düz söylemler,sözcük derinliğine dalmadan,sözcüğü bir kuyumcu titizliğinde işlemeden sade-basit bir söylemle yansıtılması eğretileme veya imgesel kurgusu yoksa ki,şiir olup olmadığı tartışılır- farklı dillere çevrilse bile,o artık yazıldığı dilden kovulmuştur.İçerik,söylem olarak çevrilse bile sözcükler arasındaki kurgunun ritmik melodisi ölmüştür.Aynı ruhla duygu ve düşüncenin aktarılması mümkün değildir..Kaldı ki, imgesel yoğunluğu olan şiirin asla çeviri şansı yoktur..Ancak meal dedikleri şekliyle benzetme veya çevirenin algıladığı kadar ki bölümüdür.Bu nedenle gerçek şiirin çevrilmesi mümkün değildir. Yazıldığı dilde kendi biçimsel ve teknik boyutlarına hapis ve ancak o şifrelenmiş dilde kendini ve içindeki büyülü sözcüklerin sırrını verir. Bu nedenle gerçek şiir ulusaldır ve ancak yazıldığı dilde ruh bulur....Asla evrensel olma şansı yoktur..Çevrilmiş olanlar,çevrilen şiirin şairinden algılanan duyarlılığın-büyülü söylemin biraz da çevirmenin kendi ruhsal ve düşünsel yansıması ile oluşan bir sentezdir.Farklı ve yeni bir üründür.Aslına asla benzemeyen ama aslına yakın duran yeni bir şiirdir..Bu nedenle şiirin evrensel boyutu yoktur..
Peki diğer sanat dalları nasıl ?
Heykeltıraşlar da taşın, ağacın, mermerin ve demirin içinde saklanmış olan figürleri, öyküleri,masalları ve mitolojik söylemleri gün yüzüne çıkararak hayatla buluştururlar..Ve şairlere göre daha şanslıdırlar..Yerel ve ulusal motifler yine farklı kültürlerle aynı düzlemde paylaşılır.Aracıya,çevirmene gereksinmeleri yoktur.Kullanılan araçlar,dil gibi tutucu ve özel değildir.Sanatçının objede gördüğü figürün gün yüzüne çıkarılması,figüre hayat vermesi her koşulda ve her ülkede aynı koşullara ve benzer üretim süreçlerine bağlıdır.Sanatçının gördüğü ve yakaladığı hayali, görünür hale getirmesidir.Yonttuğu objenin içinde saklanmış olan sırları kendi algısal boyutuna göre biçimlendirerek ruh vermesi,görünür hale sokmasıdır.Bu nedenle heykeltıraşlar şanslıdır..Dünyanın neresinde olursa olsun ruhsal-düşünsel ifade yeteneğinde kullanacağı araç objeler sonsuzdur.Her yer onun için dönüştürülebilecek malzemelerle doludur.İşte heykeltıraşlar için evrensel olmanın,aynı dili teknik araçları kullanarak kendini ifade etmenin veya ifadeyi görünür kılmanın avantajı ile dünyanın neresinde olursa olsun evrensel dili oluşturmanın avantajı ve şansını yaşamaktadır.
Müzisyenler de,kendilerine mahsus olan notalarla, ezgileri hapseder,eksiltir ve çoğaltarak ruhundaki ve doğadaki herkesin duymadığı çığlıkları melodiye dönüştürürler..
Peki sanatın en şanslı ve yaygın olan dalı müzik evrensel mi ?
Galiba bunu ikiye ayırmak gerekir..Sözlü müzik,enstrümantal müzik..
Sözlü müziğin şanssızlığı şiir gibidir. Sözün aynı ruhla çevrilmezliğinden kaynaklanan özelliklerle ancak o dili bilenler için anlam kazanmaktadır.Melodi veya ritmin paylaşımını kutsayabiliriz,evrensel diyebiliriz.Ama söz varsa tümüyle o kapsamda değerlendirilmesi mümkün değildir.İstediğin kadar farklı dillere çevrilsin ;asla kendi dilindeki büyülü atmosfere ulaşamaz.O çok neşeli..Çok hüzünlü..Çok romantik gibi tanımlar o söz diziminin bütününü vermez.Bu nedenle sözlü müzik ulusal ve yazıldığı dilde anlamını korur. Bu aşamada evrensel olan klasik müzik veya enstrümantal müziktir.Her ülkede insanlar üzerindeki etkisi aynı değilse de ortak payda da,ortak değerler üretilebilir..Birbirine yakın yorum ve etkilerle ortak bir payda yaratabilir.
Ancak bu müziğin olumsuz yanı, enstrümansız olmaması Keman yoksa sesi veya nağmeleri veremezsiniz..Piyano,saz,flüt,çello ancak o enstrümanlar varsa o sese ulaşılabilir ve kendi aralarında uyumlu organizasyon olması halinde bir bütünlük içinde orkestrasyon;evrensel sesi yakalayabilir..Enstrüman yoksa,tını yoktur..Doğada aynı sesi veren farklı objeler de vardır..Ama sonuç olarak aracı obje olmadan o sesi çıkaramazsınız..Yani, Müziğin evrenselliği biraz da teknik olanaklara bağlıdır..Islıkla bir ezgi tutturulabilir ama ancak ıslık etkisinde kalır.Bu nedenle müzik ancak araçlarla evrensel bir boyut kazanabilir..
Müzisyenler ; evrensel dediğimiz notalarla bestelerini dünyanın her yerinde seslendirebilirler..O anlamda çok şanslılar..Ancak,enstrümanı sürekli taşıyamadıkları için ,bireyler arası paylaşımın teknik alt yapısı eksik kalır ki, müziğin kendisi değil ancak sessel olarak ezgisini veya söz var ise güftesini paylaşabilirsiniz..
Peki ressamlar böyle mi !
Hayır..Bütün sanat dalları arasında resim daha şanslı..Ressamların yanında tuval, şövale, palet, fırça, boya olmasa bile çok rahat doğal ortamda, herhangi bir araçla hemen oradaki bir manzarayı, bir olayı, bir portreyi ölümsüzleştirebilirler..Hiç bulamazsa cebinden çıkardığı beyaz kağıda kurşun kalemle, kömürle bir şeyler çizme şansına sahiptir. Nerde olursa olsun,evrensel dilin buluştuğu bu çizimler,desenler figürler ve renklerin birbirine aktarımı daha kolay ve sorunsuzdur.. Yani, evrensel boyut taşıyan en önemli sanat dalı resimdir. Tercüman-çevirmen gerektirmeyen,enstrüman gerektirmeyen bu sanat dalının yarattığı eserler direkt alıcıya,tüketici sujeye ulaşma ve kaynaşma şansını yakalar..Tıpkı mim sanatı,sessiz sinema gibi..Araç kullanmadan, gereksinim duymadan çoğalmak..İşte evrensel sanat..