Sayfa Yükleniyor...
Edebiyatın büyülü ırmaklarına bulaştığımız ve ruhumuzun ıslaklığını hissettiğimiz günden beri şiir Nedir? hep sorduğumuz soruydu aslında Dönemsel olarak Şiirin tanımı yok deyip işin kolayına kaçmadık hiçbir zaman. Çünkü, Hayat bizleri hızla törpülerken, sorgulamayı da bilincimize bırakıp akıyordu Renkler ve zevkler tartışılmaz anlayışının sorgulandığı kıyılarda felsefenin yol aydınlığıyla emeğin savunucuları olarak hep sahnedeydik.
Artık, renkler ve zevkler tartışılmaz teslimiyetini ve statik söylemine sığınan anlayışları şiddetle eleştiriyor ve hayatın diyalektik ırmağında oluşan beyaz köpüklerin gerekçesinde tümseklik oluşturan kayalıklar olduğunu örnekleyerek, büyük ve bilgili şair havalarına sarılıyorduk.
Artık her şey tartışılıyordu. Tartışılmalıydı da
En kötü koşullarda olayların dayandığı gerekçelerin psikolojik katmanlarına girip hayatın üstündeki perdeleri sıyırmaya çalışıyorduk. Biz, hızla yaşlanan çocuklardık Büyümek zorundaydık ve büyürken mevcut bütün değerleri ret edip yerine bir şeyler koymaya ve hayata bir şeyler katmaya çalışıyorduk
Peki, her şeyi açıklamaya, dönemsel veya tarihsel izlekleriyle her şeyi ayrıştırmaya başlarken hepimizin arkasında saklandığı Şiir neydi ? Her şeyin bir tanımı vardı ve olmalıydı da
Birbirimize bakarak yorumlamaya, sıkıştığımız yerde ünlü bir şairin söylemine sığınmaya, aldığımız örneklerle tanımlamaya çalıştıkça önümüzde açılan atlasta yerden yere savruluyorduk
Şiir matematiktir Söylemek kolay Peki nasıl?
En sarsıcı yaklaşım buydu Şiir matematikmiş!
Bilgiçlik taslayan bizler hemen Markstan, Engelsten, Leninden, S.Froydtan ve nelere sığındıysak oradan aldığımız ateşle yola çıkmaya kendimizi kanıtlamaya veya tanımı yok denilen şiire bizce bir tanım geliştirmeye yarışırdık
Sonra inandık Zevkler ve renkler hızla ayrıştırılarak hayat dinamikleri arasına psikolojik pencereleri de açarak terapi yapar gibi ruhumuzu ameliyat ettik İşte bu süreçte Şiirin Matematiksel bir sonuç olduğunu kabullendik
Efendim, sözcüklerin içindeki söz ve oradan hareketle sesin içindeki tınıları anlamla buluşturarak; sesin insanla buluştuğu anaforu oluşturmak Yangında serin sulara girmek Sözcüklerin içinde saklanmış olan kanatları kelebeklerden ödünç almak Magmanın içinden çıkan hırçın lavları kalıba döküp şekil vermek, yani sözcüklerden yeni bir dünya yaratmak ama müzik eşliğinde, duygu ve düşüncenin birbirine armağan ettiği gökkuşağından düşen kelebeklerin kanat seslerini duyarak rüzgar eşliğinde duygularla sevişmek
Evet doğru Şiirin tanımı buydu Yani, düşüncenin bir iğne oyası gibi işlenerek, duygusal ve ruhsal bir boyutta melodiye dönüştürülmesidir.
Salt düşünce veya söylem ağırlıklı olursa, politik bir bildiri
Salt duygusal anaforun yansısıysa; melankolik bir söylem
Salt ruhsal alternansları taşıyorsa; sözcüklerin idam saatindeki hücresi.
Bu nedenle hepsi kendi içinde orantılı ve dengeli olmalı... Yani, matematiksel; duygu ve düşüncenin, estetikle matematiksel dengenin sağlanmasıdır. Yani, emektir Var olan duygu ve düşüncelerin bir kuyumcu tezgahında işlenerek, anlam ve içsel müziği buluşturarak büyülü bir tınıyı uçurtmalara armağan etmektir Ve şair bütün bunların işçisi Tıpkı, Mayakovskinin şiirinde, şiiri ve şairi anlattığı gibi Gün boyu ağır sözcükleri taşıyarak, karmaşık atölyesinde melodi söyleyen bir anıta dönüştürmesi gibi
Zor mu? Evet Daha önce kolaydı tabi Aşık ol, yaz Hüzünlen yaz Ayrıl Buluş Kırıl Yaz Ama şimdi öyle değil artık. Şiir yolculuğu sürdükçe, yazdığım formata uygun şiir yazmanın zorluğunu anlamaya başladık... Yani, her dizesi tek başına şiir olan, dizelerin kendi aralarında organik bağlarını oluşturup, bir dizeden bağımsız birçok dizenin içsel ve düşünsel diyalektiğini kurmakşiir oluşturmak, zor Tabi, öyküselliğe sığınmadan, has şiirin kıyılarından ve cehennemimden sıyrılıp yeni bir dünya yaratmak zor
Bu nedenle artık günümüzde şiir yok Şair çok ama şiir yok.
Mevcut şairlere bakınız Tin tin tin Kendi kendini tatmin eden ruhsuz ve eylemsiz bir dünyanın, çıkmaz sokakların karanlığına yolculuk yapan ve sürekli kendini tekrarlayan, güne ve hayata tanıklığı ve dokunuşu olmayan bir zavallı konumundadır. Şiir ölüyor mu yoksa!
Dilden dile dolaşan ve hepimizi kucaklayan, şairinden dışarı çıkan şiir kalmadı Hayata tanıklığını yaparken umut ışığını da içinde taşıyan şiirlerin devri de bitti, gibi İşin acı yönü can çekişen şiirin yerine yeni bir şey de konmadı. Hayatın içinde kucaklaştığımız ve her şeyin bir çırpıda eskidiği sanal buluşmaların yerine ayakları yere, gözleri gökyüzüne, elleri dünyanın öbür ucuna uzanan şair ruhu da kalmadı. Savaşlar, göçler, ölümler, acı çeken, ağlayan, yok edilen canlıların sesini duyacak kulak da kalmadı Bu nedenle görmeyen, duymayan bir şairin şiiri de olmaz
Ruhunu popülizmin sanal cennetinde gezdiren bir şairin şiiri yoktur. Çünkü gerçek şiir, insana, doğaya, hayata aşktır. Kanlı savaşların içinde barışa koşan bir taydır. Kalın duvarları, demir parmaklıkları yıkarak gün ışığında ve korkmadan herkesin içinde özgürlüğü haykırandır Yani gerçek şiir; ekmektir Süttür... Sevgi ve kardeşliktir. Özgürlük ve barıştır Çünkü şiir hayattan beslenir Kavgadan ve aşktan beslenir Umuttan ve inançtan gücünü alır Çocuklardan ve kelebeklerden kanat alır. Kuştur Fırtınadır Yangındır Ve direnen insanlığın bir gün aydınlığa çıkacağının müjdecisidir Vicdanıdır Mesihin. Ve biliyoruz ki, aşkları ve kavgaları olmayan birey ve toplumların şiiri ve şairi olmaz Bu yüzden, bütün çanları susturun. Çocukları kör ve sağır doğmaya başladı yaşlandığımız hayatın