2

ŞİİR YOĞUN BAKIMDA


  • Oluşturulma Tarihi : 02.12.2014 07:00
  • Güncelleme Tarihi :

Havalar serinledi..

Mevsim tam da şiir zamanı.

Piyasada birçok edebiyat dergisi ve birçok yeni şairler boy veriyor.. Yeni duyarlılıklarla hayata anlam katmaya çalışıyorlar.. Okuyabiliyor muyuz? Yetişebiliyor muyuz? Hayır.

Okuma oranı düştü.. Ben de de.. Her hafta iki kitap.. Şimdi ayda iki kitap.. Hem de seçerek..

Biz  kuşak olarak bu konularda biraz pimpirikliyiz galiba. Mutlaka birlikte ürettiğimiz, mutlaka aynı dergilerde yazdığımız, tanıştığımız, söyleştiğimiz dost şairleri- yazarları  ararız.

Bizim veya çok sevdiğimiz şairin şiiri yoksa, o dergiye kuşkuyla bakarız.. Kıran mevsimlerinden geçen bizim kuşağın toparlanma, yaralarını sarma süreci bayağı uzun sürdü. Travma geçiren bu kuşak dağınıklığına hep bir gerekçe uydurdu. Veya uydurduk. Farkında olmadan kendi gettosunu, kendi kozasını örerek havarileriyle geçmişin direnç ve eylem günlerindeki şiirin ruhuyla var olmaya çalıştı veya çalıştık.

Mutlu muyuz ?   Değil..

Üretiyor muyuz ?   Evet

Peki sorun nerde ? Neden bu dağınıklık .?

Peki üreten insanın, direnen ve birey-toplum ekeseninde aydın olarak görevini yerine getirmeye çalışan, bir şairin-yazarın mutlu olması gerekmiyor mu !

Mutluluğu salt ekonomiye bağlamıyorum; üretim hazzının yaydığı  içsel mutluluğun yüz ifadeleri ve Budist bir rahibin ruhsal teslimiyetini de beklemiyorum ama o ışıltı yok artık.

Kimin için üreteceksin?

Kimse senden şiir yazmanı istemiyor. Yazmadın diye  okuyucuların tepkisi de yok.. Yani, kimse senden şiir yazmanı istemeden yazdığın şiirin küçücük bir gettoda boğulmasına veya kendi sesinde kaybolmasına tanık yaşıyorsan ve yazdığın şiir ekmeğe dönüşmüyorsa durup düşünmek gerekir! Herkesin kendi cep telefonuna boğulduğu, kimsenin şiir okumadığı, yayıncıların bile satmıyor diye kıyısından geçmediği şiir yapıtlarını depolarda saklayıp bir de depo parası vermemek için kağıt toplayıcılarına toplu sattığı kitapları niye yayınlasın ..

Peki şiir ölüyor mu? Şair nerde? Ne yapmalı? Dünyada durum nasıl? Bizden farklı mı ? Şairler yaşıyor mu ? Çoğaltmaya gerek yok.. Teknolojinin başat olduğu ülkelerde, salt şiir değil, bütün sanat dalları toplu halde bir travma geçiriyor..

Gençliğimizde, şairin-yazarın bir ağırlığı bir havası ve saygınlığı vardı. Hele kitabın yayınlanmışsa.. Tanınmış saygınlığı olan edebiyat dergilerinde şiirlerin yayınlandıysa artık hayat  ve şiir  bir meyvenin tadı ve kokusunda kalırdı.

Kitap yayınlamak zor.. Dergi yayınlamak daha da zor… Çünkü kitabı, 1-2 yılda bir yayınlıyorsun.. İyi kötü kendi masrafını çıkarır biraz da şarap parası akardı.. Dergicilik öyle değil tabi, her ay bir kitap gideri kadar gerektirirdi.

Şiir yayınlamanın  ve şair sayılmanın da bir adabı vardı. Dergiler birer okul niteliğinde üstat dediğimiz Yazı kurulunda yer alan dönemsel tanınmış ve şiirde kendini kanıtlamış ağabeylerimizin yayınlanacak şiire olur-icazet vermeleri, o şiirin iyi ve yazarının da şairliğini kutsar gibiydi.. Şiir matinelerinde insanlar ayakta dinlerken, ellerinde sahnedeki şaire ait kitapların olması ayrı bir keyif olarak kıyımızdan geçti. Bizden önceki kuşak bunların hepsini tepe tepe kullandı. Oradan ver elini Veysel Çıkmazındaki meyhaneler veya Kardıçalı hanındaki “ABC” meyhanesi.. Gençler orda ustaların muhabbetini dinler, isterlerse bir iki şiirini okumanın kanatlarıyla evine, masasının başına, şiirinin başına dönerdi. Bütün dünya ülkelerinde şiir, hayatın el feneri.. Yazarlar farklı dünyaların derinliğinde ulaşılmazdı. Elden ele kitapları elden ele şiirler.. Çünkü hayatın bütün renkleri bunları tamamlayan bir radyodan ibaretti.

Şans bu ya.. Sıra bize geldiğinde Televizyon yayınları yaygınlaştı. Okumak yerine dinlemek, seyretmek kolaylığı bir virüs gibi bütün hayatımızı işgal etti. Artık hayatın en önemli bir damarı o beyaz camdan dışarıya atıyordu.. Yine iyi, bugünlere göre yine şiirin saltanatı sürüyor. Romanlar dizilere dönüşüyordu.

Alıştık ya, kim ne yazmış muhabbeti bizi birbirimize daha bağlardı. Güzel şiirler ve güzel öyküler okurduk.. Birbirimizi daha çok okurduk, sevgiyle, saygıyla.. Kıskanmadan ve birbirimizi tamamlayarak. Çünkü bizim kuşak aynı ırmaktan besleniyordu ve her mevsim de aç. Orta tabakadan insanların arasında birbirimize övgüler dizerdik..

Şimdi  para vererek aldığım dergi sayıları azaldı. Önce yayınlayan kişi ve kurumlara bakıyorum.. Edebiyatın neresinden geldiler.. Ne üretmişler.. Yazı kadrosunda tanıdık isimler var mı.. Bunca tufan kargaşasında ilgimi çekecek bir konu veya yazı  var mı? Bu iş zorlaştı.. Artık kendi zamanımızı kendi paramızla  satın alıyoruz.. Güzel ve farklı dergileri ve yazıları-şiirleri severek okuyorum.. Ama yine de gözüm tanıdık isimleri arar. Belki de  kaygı dönemi.. Yaşıyor olmanın göstergesi belki de.. Eski bir dostunuzun ürününü okuduğunuzda, en azından yaşıyor olmasına sevinirim. Yazdığına göre, sağlıklı oluşuna..

Yine de, dergiciliğin ve şiirin eski tadı yok.. Şiir atölyesine gidip üç hafta kursa katılan gençlerin “Şair”- “Yazar” kartvizit bastırmaları, kendi paralarıyla yayınladıkları dergide bir iki şiirlerini yayınlamalarıyla kendilerini o konuda otorite sanmalarını önleyecek kurum ve ahlaki bariyer yok.. Bu nedenle şiir hakkettiği yerde değil. Veya günümüz şiiri yoğun bakımda.. Çağına ve hayata tanık olmak zorunda olan şairlerin sonuncusunu 78 kuşağı ile tarihe gömdüler.. Şairin üretimi ile duruşu arasındaki paralelliğin ölçütü yalakalık ve ruhsuzluk oldu.

Şair kenarda seyrediyor.. Çevremizdeki savaşlar.. Soma katliamı-Gezi Direnişi- Kobani- Ezidiler- Arap baharı adıyla başlatılan yeryüzü katliamları yok.. İnsanlığa ölüm yağdıran uydulardan, sevgilinin gözlerine armağan edilecek yıldız da yok.. Ekmeğin, beklemenin, özlemenin  ve sevişmenin..

78 Kuşağı, daha kendini ifade edemedi 35 yıldır süregelen sessizliğin travmasını kendi parçalanmış ruhunda saklayarak. Yarayı kanatmadan, hesaplaşmadan, yüzleşmeden bu kuşak iflah olmaz.. Dergi de beğenmez, şiir de..Ve zaten yok.

ŞİİR YOĞUN BAKIMDA
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan