2

SON TREN ve H. RECAİ ATALAY


  • Oluşturulma Tarihi : 18.04.2015 06:49
  • Güncelleme Tarihi :

Sonbaharın tütsülenmiş rüzgarında koşturan öğrenciler arasında ben de vardım.

Faşist baskıları ve saldırıları kınamak için boykota başlayan Çınarlı Endüstri Meslek Lisesi öğrencilerinden Abdülkadir Hazman (gazeteci yazar) ve Mustafa Moroğlu’nun ( CHP İzmir Milletvekili) öncülük ettiği bir direnişin en cılız sayfasında küçücük bedeni ile sloganlar arasında koştururken bir el elimi ve bir yürek yüreğimi ısıttı. O dönemin ünlü Tariş ve BMC direnişlerinden tanıdığım Hikmet Recai Atalay dostum ve ağabeyim devrimci ruhun bizlere kazandırdığı dayanışma geleneğini yine bizlere destek vererek gösteriyordu. Okulun arkasında Mersinli’ye doğru uzanan ve günde birkaç kez geçen tren yoluna doğru mevzilenmiş, gelecek polis ve faşistleri beklerken marşlarımızla tren yolundaki taşları hayata fırlatıyorduk. Sol cephede birleşen ellerimiz o yıllarda çaktırmadan şiirde dinlenir, öyküde koşar ve türkülerle ayağa kalkan ruhumuzun gölgesinde birleşirdi.

“Zamanı mı lan şiirin!” diyenlerin arasında biz, romantizmin ılık rüzgarlarıyla Mayakovski’ye, Neruda’ya, Nazım’a ve o dönemin ünlü Arap şairi Nizar Kabbani’ye doğru yolculuk yapar aşkın yasaklanmış eylemlerinde buluşurduk.

Ne kadar saf ve temizdi hayat. Bütün çelişkilerimizle, bütün açlığımızla peşinden koştuğumuz rüzgarın yelkeninde hepimiz aynı kıza aşık olmamıza rağmen hiç birimiz, yoldaş dediği kıza kötü gözle, cinsel paydada bakmıyorduk. Hepimiz cinsiyette eşitlenmiştik ve hepimiz aynı kalıptan çıkmış gibi yalnızca bu ülkenin bağımsızlığı için sayfalarımızı yırtardık. Sağcısı, Solcusu, Akıncısı ve diğer bilumum siyasi fraksiyonların buluştuğu öğle yemeklerinde yoksul çocuklar olarak dağıtılan yemekte yan yana oturur, ekmeğimizi paylaşırdık. H. Recai abimiz, siyasi mücadelede öncülük yaparken cebinde taş yerine şiir taşıdığını, yüreğimize ve ellerimize uzanan o yüreğin şiirle beslendiğini öğrendiğimizde halen büyümemiş çocuklardık.

Direniş günleri… Açlık günleri… Aşksız hayatın ve faşist baskıların bizleri aynı yürekte sürgüne gönderdiği günleri yedeğimize alıp koşturduğumuz hayatın sularında başlayan dostluk, daha sonra şiirin ırmaklarında, hayata, aşka, umuda renk olup aktı.

Yıllar sonra, sevgili dostumun yoldaşımın hayatından kesitlerle, şiir ve siyasi yaşamdaki eylemleriyle bu kentin belleğinde bıraktığı izleri anımsamak ve anılarla çoğaltarak paylaşmak adına İzmir Konak Belediyesi’nin öncülüğünde hazırlanan saygı gecesinde buluştuk.

Şiir bu kadar soylu bakar mı!..

Bir şair bu kadar  direnç renklerini gözlerinde taşıyabilir mi!

Sevgili H.Recai Atalay’ın gençliğinden bugüne kadar bizlere örnek olan o soylu duruşu ile şiirlerini okurken, bu kentin tarihini, aşklarını, kavgalarını da tarihsel olarak bu kentin belleğinde, aydın olmanın bilinciyle paylaşması bizlere ve bizden sonra gelecek sanatçılara da örnek olmaktadır.

Bir şiir nasıl anlatılır! Bir şair nasıl anlatılır!

Hayatın bütün dinamiklerinden beslenen, şiiriyle, yüreğiyle değişen hayatın öncülüğünde sevgi ve saygıyı, vefayı, aşkı, kavgayı, ölümü, ayrılığı, kavuşmayı ve bütün duyarlılığıyla işçi sınıfının tarihsel mücadelesini imgesel derinliği ile veren bir şairin, H. Recai Atalay’ın bu kentte ve bu çağda bizimle aynı zaman diliminde yaşamış olmasını ve onunla ortak sevdalarda buluşmuş olmayı bir şans ve onur sayıyorum.

Şiirin toplumsal işlevini tartıştığımız, şiir öldü naraları arasında birbirimize saldırdığımız bir an da gerçek şiirin nerden ve nasıl beslenmesi gerektiğinin örneklerini veren sevgili H. Recai Atalay’ın dediği gibi, “Anlamak zor. Çarkhane işçisidir / 280 fabrika nolu çırak / yaşı on dört / dünya gözünde tozpembe / ne Hitler’i tanır / ne Hiroşima’yı bilir / en büyük tutkusudur / tornacı ustası olmak /bir türlü akıl erdiremez /ustanın elinde demir / hamur gibidir sanki / kolay mıdır anlamak / demirin demiri nasıl kestiğini .”

Emekle, aşkla başlamıştır hayata. Sorgulayarak keşfediyor çelişkilerin işkence saatini. Ekmek ve aşkın zor mevsiminden geçer. Mersinli’de oturduğu sokaktan… Yağmurdan ve rüzgardan…

Sonra aşkın içindeki renkleri sorgular, eyleme gider gibi çocuk ellerini hep diğer çocukların ellerinde ısıtarak. “Beyaz-Kuşların kanadındaki giz / Mavi-Havanın suya bakışı  / Kırmızı-Aydınlığın ikinci adı / Sarı-Orak tutmanın zamanıdır / Yeşil-Hep böyle kalsın /Kahverengi-Dağlarından bahar gitmiş memleketimin / Siyah-Uzat ellerini göremiyorum.”

Ülkemizin  ilk uluslar arası  sanat dergisi “Homeros” ile 68 ülkede şiiri okunuyor,şairin.Yüreği ile bir kavganın en soylu sayfasındadır. Ve onurla haykırır “Biz 68’liler…umutsuzluğun gölgesi /hiç düşmedi üstümüze /dudaklarımızda hep söylediğimiz / bitmeyen bir şarkıydı umut/ biz 68’lilerdik../ aşkımızda acemi / sevdamızda ÖZGÜR / kavgamızda MAHİR’dik…sönmeyen bir ışıktı /yüreğimizin yangınında CEVAHİR / biz altmış sekizlilerdik/ önümüze çıkarılan, tüm engelleri aştık /dağlardan, kırlardan / DENİZ’lere ULAŞ’tık YILMAZ gibi GÜNEY / HARUN kadar KARADENİZ’dik ..”

Taş Olmak, İzi Kalır, Sesin Yakamda Bilmiyorsun, Öteki adı Aşk ve Son Tren, sevgili H. Recai Atalay’ın yayınlanmış şiir kitapları.

Zaman karanlıktan aydınlığa uzanan bir çizgide şairleri doğurdu. Yüreklerinin hızla çarpan rüzgarın peşinden giderek hüzünlendiler. Sonra bir ağacın tepesinden düşen kuşların dilini öğrenip kendi şarkılarını söylemeye başladılar. Bütün sözler, aşka ve barışa dairdi. Gün battı, sustular. Sonra kendi umutlarından meşaleler yakıp gittiler… Azalarak denize ulaşan ırmakların içinde yıkanıp bulut oldular. Aç bir çocuğun, kavuşan sevgililerin, direnen bir devrimcinin gözünde yaş olup aktılar. Ayak izlerinde şiir bırakarak. Nice yıllara çocukluğumun emekçi şairi. Nice yıllara kuşların en sonuncusu sevgili dostum, abim Hikmet Recai Atalay

SON TREN ve H. RECAİ ATALAY
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan