2

TABULARA DOKUNMAK -2


  • Oluşturulma Tarihi : 26.05.2015 06:50
  • Güncelleme Tarihi :

Çağımızda  olayları veya hayatı sorgulamak öncelikle bizi kuşatan tanımların, kavramların yerli yerinde kullanılması ile mümkündür. Yani, herkesin ortak paydada buluşabileceği tanımı yapmadan yapılan yorumlar kavram kargaşasını da getirmektedir. Bu nedenle önce tanımlayabildiklerimizle başlamak ve değerlendirmeye almak zorundayız…

“Tabu” nedir? Diye sorduğumuzda, gerçek tanımı ancak, yaşadığınız çağa, toplumsal değerlere, dinsel ve ideolojik ortaklığına bakarak  tanımlayabiliyoruz. Bu nedenle bugün tabu olanlar ancak bugün veya bu zaman dilimine özgüdür. Veya yalnızca bizim toplumsal değer yargılarımızla tabudur… Örneğin Hindistan’ da inek kutsaldır; ama bize göre değildir. Çünkü inek ancak Hindistan toplumsal norm algılarına göre kutsaldır. Peki, neden kutsaldır? Açlık yaşayan bir toplumun etinden, sütünden, derisinden yararlandığı ve çok az sayıda bulunan inekleri koruma altına almak için mi uyduruldu... Bu uydurmadan sonra mı, diğer kuşaklar tarafından kutsal olarak algılandı? Onlarda tabu olan/ yasak olan, bizde veya bizim gibi toplumlarda hiç yasak değil... Hangisi doğru? Hindistan’ın uyguladığı mı, bizim yaptığımız mı?

Her toplum kendi değer yargılarını oluşturur. Sosyolojik dizgelerle kendi iç kurallarını ve hayatı yorumlamasında ortak payda oluşturur... Yoksa her kafadan bir ses...Herkesten farklı bir uygulama, toplumsal kargaşayı oluşturacağı için iç barışı da tehdit etmeye başlar… Bu nedenle Tabular gerekli gibi gözüküyorsa da, değişimin rüzgarına inanarak yola çıkıldığında toplumsal gereksinimlerin denetlenmesi ve eşit koşullarda herkes tarafından uygulanması için-iç düzen için- yönetici erk tarafından uydurulduğu görülmektedir. O zaman tabu, dokunmazlıkla özdeş gibi gözüküyor...Peki, bazı imlere-simgelere dokunmanın, değiştirmenin, yorumlamanın karşılığı olan “Günah”a ne diyeceğiz… Toplumsal yaşamda  karşılaştığımız bunlara benzer uygulamaları da  “tabu” olarak mı değerlendireceğiz ?

Hayır, bence “Tabunun’’ gerçek anlamı; birey ve toplumun tekil-çoğul üreyen/sorgulayan düşünce bağlamından uzaklaştırılarak salt kurallar dizgesinde bir araya getirilebilmesi ve rahat denetlenip yönlendirilebilmesi için oluşturulmuş ve kutsallık zırhına sokulmuş sömürü aracı uygulamalardır.

Gelenek, görenek ve örf adetleri bu yaptırımlardan ayrı tutuyorum. Toplumsal düzen adına deneysel olarak da kanıtlanmış veya yaşamdan özümlenerek tekrar hayat dizgesine sunulmuş birleştirici ve ortak değer oluşturan düşünce ve eylemlerdir. Onlar “Tabu’’ değildir. Çünkü, toplumsal yapının kültürel algısına göre sürekli değişime uğrar ve güncel olanı dışlamadan toplumsal kriterlere katar, sentezler ve en yararlı, en olumlu hali ile birleştirici güce dönüşerek  ortak payda; toplumsal harca dönüşür. Dönüşebilendir…yani değişime açık olan “Tabu’’ değildir.

Her şey değiştiğine göre, toplumlar için “Tabu” sayılan nesne-obje ve kurallar değişerek o toplumun o çağdaki formunu oluşturur. Algı ve değer yargılarını şekillendirir...Peki, bu  kuralları-yasakları-günahları; ‘’Tabuları” topluma enjekte eden kim ?

Bunları zavallı bireyler mi oluşturuyor?… Yoksa hakim sınıf mı!  Elbette hakim sınıf... Elbette birey-toplum dizgesinde sömürünün rahat ve akıcı sorunsuzca devam etmesi için siyasi ve dini fenomenler de kullanılarak toplumsal yaşama sürüldüğünü hepimiz biliyoruz...

Zavallı Bruno’yu düşünün... Dinsel imgeleri sallayan, kilisenin iktidarını ve kullandıkları tanrısal olanakları sorgulayan,  kiliseyi ve iktidarı zor duruma sokan aykırı düşünceleri  nedeniyle diri diri yakılması…Kilisenin emrindeki Engizisyon mahkemelerinin binlerce düşün insanını, farklı düşüneni yok etmesi.. Farklı yorumlara bile tahammül edememesi...

Bütün dinlerde olduğu gibi  “Tabular’’ bu sömürü zincirinde korunması için yönetici erk önlemler alır. Müslüman ülkelerde de mevcut kurallara, dini fenomenlere eleştirel yaklaşan insanların diri diri derilerinin yüzülmesi  vahşetleri karşısında iktidarlar uzun süre rahat yaşamış, bol bol sömürmüş ve yasakları ile toplumsal dinamikleri çok rahat yönetmişlerdir.

Bunlar o zamandı...Peki şimdi?...  Biliyoruz ki, bireyin değişimi kısa toplumların ise uzun bir sürece dayalıdır. Düşüncenin tıkandığı yerde “Tabular’’ doğar. Bilimsel olarak açıklanmayan rasyonel olarak ifade  edilemeyenler tabuları oluşturur… Bu nedenle  birey toplum ekseninde oluşan değişim, zaman kavramı içinde entegrasyonunu tamamlar. Yüzyıl önce hiçbir kutsal kitaba olumsuz-eleştirel yaklaşamazken, bugün teknolojik gelişmelerin edinimleriyle hoş görü ve düşünceyi paylaşma ekseninde bir anahtar olarak değerlendirilmesi bütün algıları-anlayışları temelden sarsmıştır. Artık “Tabu’’ yoktur. Veya var olan tabuların temelleri sarsılmaktadır. Hayatın ve insanın rasyonel olarak değerlendirildiği her ortamda düşünce paylaşımı daha da kolaylaşmıştır. En kötü koşullarda internet ortamında aynı anda bütün dünya ile haberleşme ve paylaşmayı sağladığı için insanların var olan tabuları yavaş yavaş yerini ayakları yere basan bilgi dağarcığı yer almaktadır… Maalesef bu da sistemin izin verdiği oranda gerçekleşmektedir.

Artık korkulacak bir şey kalmamış gibi.... Ancak, insan, doğa, toplum ekseninde bilgisel kaynaşım arttıkça bu kez çıkarları zedelenen iktidarlar, yıkılan totemleri; tabuları nedeniyle dünya sermaye temsilcileri, kapitalistler, emperyalistler boş durmayıp yeni ve ışıltılı tanrıları ile tüketime ve bireyselleşmeye dönük renkli dünyaların-yaşamların peşinden  insanları/ toplumları sürükleyerek amaçsızlığa doğru götürmektedirler…

Artık tabuların rengi ve şekli değişmiştir. Tutuculuğun körüklendiği, gerici yobaz sistemlerin ayakta kalması için din-dil-ırk ayırımı yapmadan yalnızca çıkar ilişkilerinde ilan ettikleri sermaye kardeşliği ile sömürüye daha rahat devam edebilmelerinin alt yapısını sağlamışlardır. Peki yoksul dünya halkları ne yapıyor? Artık güdümlü tabuların kutsallığını kaybettiğini; savaş, açlık ve zulüm karşısında hiçbir tabunun, tanrısalın, yardımlarına yetişmediğini, bunca zamandır bu inançla hayatlarında olumlu değişim yaşanmadığını bedel ödeyerek öğrenmişlerdir. Artık dünya üç  sınıftan oluşmaktadır .Birincisi siyasi ve dinsel fenomenleri kullanarak sömüren global sistem elemanları, kapitalistler, siyonistler, emperyalistler. İkincisi, bugüne kadar korudukları ve geliştirdikleri tabuların sömürü aracı olduğunu öğrenen, baş kaldıran ve zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayan mazlum halklar. Üçüncüsü de  sistemin her gün piyasaya sürdüğü bilimsel gelişmelerin peygamberlerini, renkli hayatlarını, boş vermişliği ve sanal sarhoşluğu yaşayan, dünya yansa umurlarında olmayan insanlar topluluğu… Sonuç mu ?  “Hacüc ve Mecuc”a az kaldı !

TABULARA DOKUNMAK -2
Ümit Yaşar Işıkhan
Yazarımız Kim ?

Ümit Yaşar Işıkhan