Sayfa Yükleniyor...
.Sınırlarda hep insanları vurdular..Sonra katırları ve sonra umut..
Ben sınırda büyüdüm
Yalınayak, aç çıplak
Tüm çocuklar gibi
Gök kara
Yer kapkara
Toprağımız bir ayrılık türküsü
Bir ölüm oyuncağı
Ve en derinliklerinde gömülü umut
Lime lime ruhuma işlemiş
Özlemi yaşamın
Ve hasır örtüler gibi
İnce dokunmuş
Ağır ağır devingenliği
Uysal bir çocuk
Toprağımda ekinlerimin
Ben sınırda büyüdüm
Ben topladım
Ölülerimi
Mehtabı gümüş bir tepsi
Gecelerin avuçlarında
Soğumuş vücudu kımıltısız
Hayvan leşleri arasında
Vurulmuş demiryolu
Deve dikenleri boyca ağaç
Tanığıdır
Kefensiz uzananların
Toprağın avuçlarında
Ben sınırda büyüdüm
Ben boyattım
Tezeğin donuk dumanıyla
Beyaz gravürlü gökyüzünü
Zafer naralarıyla uyanıyor
Gecelerimiz
Dağılıyor karanlıklar
Maytaplar, aydınlatma bombaları
Fırtınanın iniltisine eşlik eden
Mermi
Ve uzun gömülü sessizlik yansır
Boylu posunca yumrukları sıkılı
Sırada gelen
Gözyaşlarıyla yıkanmış umut
Bar bar bağırıyorlar
Peşimizden
Kocamanıyla
Yirminci yüzyıldayız..( *)
Ve ben de dönüp haykırıyorum
En ağırından avazımca
Güneşe yerleşmeye gidiyoruz
Yıldızları gözlerimizle körelterek
Evren ekin tarlamız..
Ama tümü ekin tarlamız sevimizle
Kağnılarımız uzay filoları
Koruyucu meleklere gereksinmemiz yok
Umut gözyaşlarımızla yıkananlar
Haydi kalkın
Gidiyoruz..
Sınırda vurulanların arkasından yürüyordu insanlar..
Ağır ve hüzün yüklü ağıtları koro halinde söyleyerek,omuzlarında insan ve hayvan ölüleriyle kendi sığınaklarını örten topraklarına ağır bir yük çeken karıncaların inadıyla ,inançsız ve umutsuz çığlıkları toz toprak yollara bırakarak ..
Kınalı saçlarındaki son tutamı yolan ve acısını hissetmeyen çenesi dövmeli yaşlı kadınların inadıyla yol çıplak ayak izlerinde kanlı gölgesini bırakarak ekmeğin taşındığı köylere, çocuklara uzanıyordu. Çığlıklar yeni değildi..
Ölenlerin çokça ağladığı ve her patlama sesiyle yüreklerinden parçalar kopararak yollara düşen köylüler, sınırdan kendi yalnızlıklarına dönüyordu..
Köylüler..İşsizler..Köleler..vatansız ve sahipsizler..Dilleri farklı ,dinleri farklı, renkleri farklı giysilerini ufuklara gökkuşağı bırakarak tandır ekmeğinin dumanına koşanların kendi masallarına dönmesiydi aslında..Kan her zaman..Ölüm her zaman..Ağıt her zaman ve hayatın en uzun yolculuğunda geçerken sınır noktasındaki mayınların ve mevzilenmiş namluların arasından okunan bütün dualar ya iğvede nin peşinden son kuşların kanatlarıyla dağlara sığınıyordu, umutlar..
Dağlar gerçek evleriydi bu insanların.Bulutlar gerçek örtüsüydü başlarının..Umut ve ölüm kardeşti karların beyazından çamura uzanan ayak izlerinde..
Sınır..Mayınlar..Katırlar..İnsanlar..Dağlar birer gerillaydı hayatlarında.Son umutla kucaklaşırken akşamın yıldızlarını örten bulutların siyah pelerini kutsanırdı tütsülerle ..
Zaman kendi acılarından doğan çocuklarla yürüyüşe geçti.Büyük İnsanlık umutlarının son türküsünde halaya durdular. Bulutların arasında genç ölülerin gözlerinden yağmur yağıyordu. Ve gün yeni bir sayfaya zafer ve umut taşıyordu..karıncalar..Katırlar..İnsanlar..Ve büyük insanlar..Umudun renklerinde sınırdan ve dağlardan koşturarak geldiler..inançla ve kolkola hayatla.. Hoş geldiler..
(*) Netekim Aşk Vardı-şiir -2007.Ü.Y.I.-1973 yılında yazıldı.