Sayfa Yükleniyor...
Hayat, bütün renkleriyle gözlerimizde anlamlı bir bakışa dönüşürken aslında görülen yaşanılanların bizde bıraktığı izlerdir. Ve biz birbirimizin izlerine bakarak hayatın tortusunu yorumlayıp değerlendirmekteyiz.
Ne güzel Ne kadar hüzünlü demek, hayatın, ruhumuzda bıraktığı ışıltının veya burukluğun salkım söğüt izleri olduğunu unutuyoruz.
İşte buradan hareketle yazar veya sanatın diğer aktörleri kendini veya kahramanını anlatmaya başlarken gözlerden başlamanın kolaylığını ya da zorluğunu da yaşar.Ben de bugün o yöntemle bir falcının derin kuyulardan gelen Yusufun sesine doğru yolculuğumu başlatırken uzun yılların ağırlığıyla kendi pelerinime sığınıp eskimeyen şarkıların peşinden gider gibi susup yürümeliyim...
Aslında en iyi anlatıcı, o an baktığımız insanın gözleridir. Çünkü onlar bütün hayatın özümlenmiş sonuç raporu gibi karşımızda durur. Ve asla yalan söylemezler. Ruhunuza uzanan bir mercek derinliğinde sizinle dolaşır.
Yazar Tülay Pırlant hanımı tanıdığımda gözlerindeki kardeşçe bulanıklığı bir türlü çözememiş, bu nedenle yapıtlarını hep merak etmiştim.Çünkü edebi yapıtlar veya sanatçının yarattığı obje kaçınılmaz olarak üretenin izlerini taşır. Hayatından sayfalar, anılarından derlenmiş çiçekler, kangrene dönüşmüş yaralar mutlak yarattığı yapıtın en çarpıcı renginde, sayfasında veya sesinde yer alır. Buradan yola çıktığımda şaşırmadım
Kardeşçe ve ailece buluştuğumuz sahra çöllerindeki sonsuzluğun bir kıyısında; yaralanmış bir ceylanın, susuz kalmış güllerin ve uçmak için çırpınan yavru kuşların anlatamadığını usta bir yazar kimliğiyle yapıtlarında dağıtması, hayata karşı duruşu ve özlemlerin ötesinde acıların rengini bir gökkuşağı gibi hayatın ırmaklarında saklaması, birikimini bilgece umuda ve dirence dönüştürmesi, usta bir yazarın, anaç bir tanrıçanın kendisi gibi sırtını kendi yüreğine dayaması farklılığını göstermek için yeterliydi.
İlk romanı Rüzgarlı Şehir 2008de Broken Angel adıyla Amerikada filme çekilen, Türkiyede Meleğin Sırları adıyla gösterime giren filmin romanını yazan Tülay Pırlant; evrensel duyarlılığıyla çırpınan bireyden, karmaşık toplumsal algıdan, kapitalizmin bataklığından arta kalan Türk gençlerinin dram yolculuğunu ve Amerikan hayallerindeki kırılmaların hüzün ve direnç çığlıklarını ustaca anlatmaktadır.Diğer yapıtlarında da olağanüstü başarıyı yakalayan Tülay Pırlant, en son yeni baskısını yaptığı ve İzmir etki yayınevinden yayımlanan Yeniden Yeniden Doğmalısın öykülerden oluşan demet, ilginç kurgu ve yaşamsal derinlikleriyle, deneysel bir sayfada hayatı sorgulamanın ilginç akışı içinde okuyucuyu da alıp, uzaklara, kıtalar ötesi, çocukluğuna, gençliğine götürürken; ilk ve son aşkına dokunan bir yapıt olarak, özellikle genç okuyucuların, yarım kalan aşklar yaşayanların ilgisini çekmektedir.
Kanatları kırılmış bir şarkının peşinden giderken birden duruyoruz. Neden hüzün!
Başka seçeneği yok mu hayatın ?
Bir ucu cennet bir ucu cehenneme açılan kapının hangi saatinden geçmeli!
Başka penceresi yok mu bu zaman diliminin?
Yoksa birileri mi bizi sürüklüyor bu akıntıya
Zamanı durdurup baktığımızda bütün anahtarların elimizden düştüğünü görüyoruz
Hiçbir şey tesadüf, sadece bir tesadüf değildir, daha fazla bir şeydir! diyen Pırlant, bizi de bu serüvene katarak birer kahramana dönüştürüp hayatın herhangi bir durağında kendimizi de sorgulamayı başarmaktadır.
İlginç ama olağan bir sesle yolumuzu aydınlatmaya çalışıyor. Yazar, perdenin arkasında saklanmış bilge ve yorgun bir suflörün edasında yalnızca mırıldanıyor
İçinizdeki sesi dinleyin ve susuyor. Ardından bilge bir çocuk sesiyle haykırıyor
Şimdi kendimize ait bir zaman parçası içindeyiz
Lütfen susun ve avuçlarınızda atan yüreğinizin söylediği şarkıyı dinleyin.
Dur dinle, yarın saat on iki de seni orda bekleyeceğim. Mutlaka gel diyen yazarın ardından, okuyucu da şaşkındır
Hangimiz gitmedik ki Hangimiz beklemedik ki
Hangimiz seçtiğimiz suskunluğun peşinden yıllarımızı harcamadık ki
Yazar, Tülay Pırlant, burada hayatı ve seçimlerimizin derin anlamı içinde büyüyen aşkların unutulmaz sayfalarını aralayıp bizi de bu serüvene katıyor.
İzmirde başlayan, İstanbul da devam eden ve Amerika da sorgulanan bir hayatın kıyısında hep hüzün ve özlem vardır. Buluşmanın ve yeniden başlamanın buruk mutluluğu belki de
İşte burada durup geçmişin aynasında kendimizi izliyoruz. Veya yazar açtığı gizemli bir pencereden bakıyor bizimle. Yıllar sonra birbirini kaybeden iki sevgilinin; tanıştıkları ve ayrıldıkları kentten binlerce sayfa uzağında tekrar ve yeni başlayacak bir romandan geçiyor hayat
Her gencin ve bir zamanlar genç olanların okuması gereken bir kitap.
Çünkü kendi seçimlerimizin ikliminde yaşlanıyoruz.
Önce gözlerimiz Sonra biz