Sayfa Yükleniyor...
“Vurgunculuk, muvazaalı pazarlıklar, gıda maddelerinde tağşiş, hile, resmi su istimal, hırsızlık, soygun birbirine öyle kanıştı ki, onurlu yurttaşlar ile ıslaha muhtaç kesimler arasındaki çizgi belirsizleşmeye başladı.” ROSA LUXEMBURG
▪Sokağı reddetmek mücadeleyi reddetmektir▪
Ana muhalefet partimiz CHP oldum olası; ona olan insanların karşılıksız bağlılığından mı, sevgilerinden mi bilemiyorum, tüm sevenlerini üzmektedir. Herhalde sınıfsal konumu bunu gerekmektedir diyebiliriz. Gerçek olan şu ki; devamlı ezilenler üzülmesine rağmen, partinin bu duruma yeterli direnişi gösterememesi nedeniyle eleştirilmesi gerekirken sakınılmasıdır. Buna uymayanların yaptığı yapıcı eleştirilere de karşılık olarak; sırası mı şimdi denmesidir. Genellikle ardından “Kimin ekmeğine yağ sürüyorsunuz? “gibi suçlayıcı soruların art arda geldiğini görürüz. Bu sadece benim değil birçok parti üyesinin dile getirdiği bir haykırıştır. Gelelim şanlı 15-16 Haziran direnişine.
*
15-16 Haziran 1970 yılında DİSK’in öncülüğünde tarihin en önemli örgütlü işçi direnişi yaşanmıştır. Bu yürüyüşe sadece DİSK’e bağlı işçiler değil, TÜRK-İŞ’e bağlı emekçiler de katılmıştır. Sadece eylem İstanbul’da sınırlı kalmayıp; Kocaeli, Bursa, Ankara ve İzmir’e de sıçramış, sonunda o zaman ki sağcı hükümet (Adalet Partisi hükümeti) sıkıyönetim ilan etmek zorunda kalmıştır. Birçok DİSK’li yönetici gözaltına alınıp yargılanmıştır. Bu eylem sonunda 274 ve 275 sayılı yasadaki emekçiler aleyhine yapılan birçok değişikliklerin, O zamanki 2 milletvekiline sahip TİP’in ve sonrada ayrı olarak CHP’nin (Bülent Ecevit’in Genel Sekreter olduğu dönemde) Anayasa Mahkemesine başvurusuyla çoğu maddesi iptal edilmiştir. CHP’nin başlangıçta Burjuvazinin ve Hükümetin kerhende olsa yanında olması ayrıca belirtilmesi gereken bir noktadır. Daha sonra Anayasa Mahkemesine başvurusuyla bu olumsuzluğu az da olsa gidermiştir. Bu direniş bize hakkın ancak üretimden gelen güçle, alınabileceğini açıkça göstermiştir. Bunu tüm demokrat kesim için belirtiyorum.
*
Bilindiği gibi 1960’lı yıllarda dünyada SOL bir iklim ve rüzgâr vardı. Bu rüzgâr ve iklim dünyadaki hemen hemen tüm “Sosyal Demokrat” partileri de etkilemiş dediğimizde sanırım yanılmış olmayız. Özgürlük, eşitlik ve demokrasi istemi elbette Türkiye’de de karşılık bulmuştu. Bu iklimden etkilenen CHP sol (sosyal demokrat)bir parti olma yoluna girmişti. Şurasını çok açık bir şekilde belirtelim ki; SOL ne kadar gelişirse SOSYAL DEMOKRASİ siyaseti de o oranda gelişecektir. Bunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerekir. Tıpkı “Sayın Bülent Ecevit’in” Ortanın Solu Hareketinde olduğu gibi. “Ana muhalefet Partisi” sol olmayıp “Neo Liberal” bir anlayışın temsilcisi olmaya devam etmek istiyorsa bizce sorun yoktur. Varsın süreğen muhalefet partisi olmaya devam etsin. “Tabii ki demokrasi rafa kaldırılmaz ise.” Cezasını da maalesef geniş emekçi kesim çekecektir. Bu böyle biline!
*
Önerdiğimiz sol program; Eşitlik, kardeşlik, insan haklarını önceleyen, özgürlüğü esas alarak, tercihini yoksullar ile işçi sınıfı, köylü ve orta sınıflardan yana olan bir yapılanmayı içermelidir.
Türkiye’nin gereksinimi bence budur.
*
Siyasette ittifaklar elbette olacaktır. Bu siyasetin doğasında vardır. Bunu hiçbir kimse inkâr edemez. Ana muhalefetin doğal ittifakı da diğer sol partilerdir. Bu konuda cesur ve açık davranmalıdır. Çekingen davranmamalı, ne derler diye korkak durmamalıdır.
*
Ana muhalefet köklerine dönmeli diyen anlayışı saygı ile karşılasak da bizce duruk ve katı bir anlayıştır. Değişime açık değildir.
*
Sözde Ana muhalefet içinde solda kalmak isteyenlerin partiye yeni bir düzen ve yön vermek istedikleri hepimizin bilgisi dâhilindedir.
Başarılı olabileceklerini sanmıyorum…