Sayfa Yükleniyor...
“Bir psikiyatriste içini döken insanlar, bir papazla günah çıkarırken olduğundan daha rahat konuşuyorlardı. Çünkü hekimler onlara cehennem ateşinden söz etmiyorlardı.” Paulo Coelho
Hekimin sadece hastasına bakıp, ona ilaç yazan birisi olarak görüldüğü sürece, ne hekim ne de insanlar sağlıklı olamazlar. Hekim her zaman belirttiğim gibi; Toplumun gözü, kuşağı, onu her yönden iyi etmek için çabalayan insandır. Bu böyle biline! Bugün ülkemde medyanın yüzde doksan beşi halkın sorunlarına duyarsız ise hekim gerektiğinde bu boşluğu doldurup, onun yerine geçecektir. Ben hekimim, benim neyime siyaset, üstelik gazeteci mi olacağız diyemeyiz. Maalesef demokratik olmayan, baskıcı sistemlerde hekimlik gerçekten zordur. Hekimler siyasi partilere girmeden de toplumsal muhalefetin yol göstericileri olmak durumunda kalabilir. İnsan haklarını hem insan, hem de bir hekim olarak Hipokrat yeminimiz gereğince savunmak zorundayız
Gel de yine sevgili hocam, ülkemizdeki Toplum Hekimliği’nin Önder ismi Prof.Dr. Nusret Fişek Hocamızı anma! Saygıyla ve sevgiyle anıyoruz. Hocamız her zaman derslerinde; insanların ve toplumların sorunlarını dert etmiyorsanız, hekimlik yanınız eksik kalmıştır derdi. Işıklar içinde uyusun. Sadece haberlerden değil, yakın çevremden ve hastalarımdan öğrendiğim kadarıyla gençlerimizin okul kazanmalarına rağmen, okullarının olduğu kentlerde özel yurt ve ev kiralarının abartılı olması nedeniyle kayıtlarını dondurduklarını veya okuldan vazgeçtiklerini
Çalışma koşulları ve sağlık ilişkileri konusunda Dr. Bernardino Ramazzini’nin (1633-1714) özel bir yeri vardır. Ramazzini, çalışanlarda gördüğü sağlık sorunlarını sistematik olarak bir kitap (De Morbis Artificum Diatriba) halinde yazmış, bütün doktorlara hastalarının mesleğini sormalarını öğütlemiştir. Çünkü Ramazzini çalışmaları sırasında bazı kişilerin hastalığının nedeni olarak çalışma koşullarının önemini kavramıştır. Bununla birlikte çalışma yaşamında meydana gelen sağlık sorunları sanayi devriminden sonraki yıllarda daha çok önem kazanmış, toplumsal ilgi haline gelmiştir. 18. yüzyılın ikinci yarısında buhar gücünün üretim süreçlerinde kullanılması ile başlayan dönemde bir yandan toplumda önemli sosyal ve demografik değişimler olurken, bir yandan da çalışma yaşamında olanların sağlık durumu önemli şekilde etkilenmiştir. Sanayi Devrimi olarak bilinen bu dönemdeki sorunların önlenmesi ve bu sorunlara çözüm olması amacı ile toplumdaki bazı duyarlı kişiler ve iş adamlarının çabaları sonucunda 19. yüzyıl başlarından itibaren öncelikle İngiltere’de yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerin ilki 1802 yılındaki çırakların çalışma hayatında korunmasına ilişkin kanundur (Health and Morals of Apprentices Act). İzleyen yıllarda madenlerde çalışacak çocuklar için, 10 yaş sınırının getirilmesi ve bu konuda doktor tarafından değerlendirme yapılmasına ilişkin kanun ile işyeri ortamındaki risklerin belirlenmesi ve kontrol altına alınması ile ilgili önlemlere işaret eden kanun yürürlüğe girmiştir. Bu kanunlardan kısa süre sonra da 1843 yılında işyerlerindeki risklerin önlenmesine yönelik uygulamalar konusunda iş müfettişleri tarafından denetimlerin yapılmasına yönelik kanun kabul edilmiştir (Schilling RSF, 1981). Ülkemiz koşullarında bu konu daha da ciddiyet kazanmış, her yıl yüzlerce işçi, işle ilgili hastalıklar nedeni ile büyük kayıplarının yanı sıra, sakat kalmakta ya da ölmektedir. Bu nedenlerle 6331 sayılı İSG yasası 30.06.2012’de yürürlüğe girmiştir. Bizde burada konuyu kısaca derlemeye ve bildiklerimizi anlatmaya çalıştık. Bu gencin ölmesi nedeniyle ve Hipokrat yeminimiz gereğince gördüğüm ve düzelmesini beklediğim noktaları tane tane yazıyorum. Biliyorum bu sistemde bunlar olmaz diyeceksiniz. Ama ortalama okuyucu kitlesini düşünerek, bunları aynı zamanda bir iş yeri hekimi olarak yazması gerekir. Varın eksiklikler varsa siz tamamlayın derim… Patronlar aşırı kâr amacıyla; insanları işe alırken, eleman bulamıyorum ve başka nedenlerden, eğitim ve vasfı olmadan işe gereksinimi olan insanları istihdam etmektedirler. Psikolojik yönden uygun olup olmadığını düşünmeden, ekonomik kaygılardan insanlar işe başlatılmaktadırlar. Sağlık raporu verilmeden önce son 6 aylık aldığı ilaçlar gözden geçirilmemektedir. Yüksekte çalışacak işçiler sertifikalı eğitmenlerce eğitilmemektedir. Yüksekte çalışacak işçilerin, çalışmadan evvel, formenlerince en az 2 saat önce çalışma sahası kontrol edilmemektedir. Ekipman kontrolü formen tarafından yapılmamaktadır. Yüksekte çalışma 3 kişi ile yapılmalı. Bunların biri işi yapıp, diğeri yardımcı olmalı. Malzemeleri ona vermeli. Diğeri gözetmen olmalıdır. Bu yapılmamaktadır. İşçide halat olsa bile, rüzgâr geldiğinde yüksekte çalışıyorsa vurur durur. Bu nokta çok önemli olduğu özellikle İSG uzmanlarınca vurgulanmaktadır. Bu durum kontrol edilmemektedir. Bir insan yüksekte çalışıyorsa hangi metre hesabı yaparsanız yapın, bir hekim olarak sigara ve alkol alışkanlığı var mı? Beslenme ve uyku durumu nasıl? Sorularını sorup, olumlu durum varsa ancak izin verilmelidir. Bu yapılmamaktadır. İşçi yukarıdan aşağıya düşerken belli bir noktada asılı kaldı diyelim, en çok 15 dakika içinde oradan kurtarılmalıdır. Bu yapılmamaktadır. Yaşam halatları usulüne uygun takılmalı. Bu halatlar ayda bir kontrol edilmeli. İşçinin bastığı yerin dinamik ve statik testleri yapılmalı. Bu yapılmamaktadır. Ayrıca yere düşen işçi, emniyet kemeri takılı yaşasa bile, emniyet kemeri 5 -10 dakika açılmayıp beklenir. Kan dolaşımı normale dönsün diye. Uygulamada bu yapılmamaktadır. İçimiz yanıyor. Bu yazıyı yazarken yakından tanıdığım yetkili genç mühendis arkadaş’a soruyorum. Bizlere dinozor diye takılıp, her konunun çözümünü siyasete bağlıyorsunuz diye söyleniyorsunuz dediğimde; Yazdığınız konunun neresi siyasi diye sormaz mı? Hem de sapına kadar siyasi dedim. Kamusal alanların (Tersaneler de dahil) çoğu özelleştirilip, “saldım çayıra, Mevlam gayıra” politikalarının sonucu; Hekim, çocuk, kadın, yoksul halk ve işçi cinayetleri devam edecek dedim. Bu yağmacı siyasi kadrolar değişmeden sorunlarımız çözülmez diye ekledim. Genç arkadaş o zaman kitle partileri; genç, konusunda deneyimli teknokrat kadroları istihdam etsin, sorun çözülür diye yanıtladı. Ben bir şey diyemedim. Yanıtını siz verin! Haklı mı genç arkadaş? O sırada yakın tanıdığım Aliağa’da çalışan bir diğer kadın mühendis arkadaşa; kirli gemi artık sökülmeyecek, başardık deyince; çok zor hocam, gemi yoluna devam ediyor, kamuoyunun ateşi düşürüldü, iş cinayetleri devam edecek demez mi? Gerçekten yanıt vermekte zorlandım. Aklıma o anda Zor Dostum Zor şarkısı geldi. İşimiz zor ama yine de umutsuzluğa yer yok. Sakın enseyi karartmayın derim…
Hekim ve kadın cinayetleri derken, iş cinayetlerini unutmak mümkün mü? 19 yaşındaki gencecik evladımızı iş cinayeti ile kaybetmemiz, sizleri bilmem ama beni çok sarstı. Yazarsam belki bir nebze olsun farkındalık oluşturabilir, acımız paylaşılır diye düşündüm. Umarım yanılmam!
Türkü sevenler bilir. Aşık Ferrahi’nin güzel bir Adana türküsü var. Nurettin Dadaloğlu ustamız derlemiş. BEN BIKTIM USANDIM ELİN DİLİNDEN diyor. Bizlerde herhalde pandemi sorununu yaza yaza, hem kendimizi, hem de okuyanı bıktırdıysak af ola. Ama bir kişide bile farkındalık oluşturduysak ne mutlu bize! Yine ortalama okuyucu kitlesini düşünerek, anlaşılması kolay olsun diye konuyu sorulu yanıtlı anlatmaya çalışacağım. Umarım bu güncel bilgiler anlaşılır. Buyurun okumaya!
Denizli’de 38 yaşındaki iki çocuk annesi Emine Yalçın boşanma aşamasında olduğu Erdal Yalçın tarafından ateşli silahla öldürüldü. Fail, Emine ile birlikte olduğu bahanesiyle Mehmet Aksoy’u ve annesi Gülperi Aksoy’u da vurdu. Gülperi Aksoy 16 günlük yaşam mücadelesinin ardından öldü. Fail tutuklanarak cezaevine gönderildi. İzmir’de 38 yaşındaki Kader Değirmen evli olduğu Halis Değirmen tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Fail tutuklandı. Isparta’da Döndü Salman evli olduğu Mustafa Şeref Salman tarafından darp edildi. Darp sonucu Döndü öldü. Fail olayın ardından intihar etti. Kırşehir’de 38 yaşındaki Fadime Öcal kardeşi Gökhan Öcal tarafından silahla vurularak öldürüldü. Fail mahkeme tarafından tutuklandı. Diyarbakır’da 28 yaşındaki Esma Başeğmez, eskiden evli olduğu E.B. tarafından önce bıçakla yaralandı, daha sonra silahla öldürüldü. Esma, failden 3 ay önce boşanmıştı. Fail hala yakalanamadı. Kocaeli’nde 28 yaşındaki iki çocuk annesi Birgül Göksu, evli olduğu ve boşanmak istediği Yakup Göksu tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Fail tutuklandı. İstanbul’da 32 yaşındaki Pınar Damar, akrabası Metin Aydın tarafından boğularak öldürüldü. Pınar’ın ailesi polise kayıp ihbarında bulunmuştu. Bir gün sonra Pınar ormanlık alanda ölü olarak bulundu. Fail cinayeti itiraf etti ve tutukladı. Konya’da 34 yaşındaki iki çocuk annesi Sultan Pınarbaşı, evli olduğu ve uzaklaştırma kararı bulunan Süleyman Pınarbaşı tarafından sokak ortasında bıçaklanarak öldürüldü. Fail tutuklandı. Mersin’de 25 yaşındaki Nurgül Gürsoy Dilek üç yaşındaki çocuğu ile birlikte evli olduğu Ali Dilek tarafından silahla vurularak öldürüldü. Failin kasten yaralama ve tehdit gibi yedi farklı suç kaydı var. Fail olayın ardından intihar etti. Muğla’da 29 yaşındaki Derya Tekin, eskiden birlikte olduğu Fatih Eryılmaz tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü. Fail olaydan sonra intihar etti. Afyonkarahisar’da 20 yaşındaki Elif Çakır, boşanmak istediği Doğukan Çakır tarafından vurularak öldürüldü. Fail tutuklandı. İzmir’de 38 yaşındaki üç çocuk annesi Nuriye Mert, boşanma aşamasındaki Ertekin Mert tarafından av tüfeğiyle öldürüldü. Nuriye, 24 gün boyunca hastanede yaşam mücadelesi vermişti. Fail tutuklandı. Eskişehir’de 40 yaşındaki dört çocuk annesi Güllü Sülük, evli olduğu Ramazan Sülük tarafından ruhsatsız silahla öldürüldü. Fail intihar etti. İstanbul’da 32 yaşındaki Elif Güneş, eskiden birlikte olduğu Koray Gülbahar tarafından ateşli silahla öldürüldü. Ayrılmak istediği bahanesiyle öldürülen Elif, failin ona zarar vermesinden korktuğu için, failin son görüşme isteğine arkadaşıyla birlikte gitmişti. Çok sayıda suç kaydı olan fail ve arkadaşları tutuklandı. Yozgat’ta Huriye B., boşanma aşamasında olduğu Serkan B. Tarafından av tüfeği ile öldürüldü. Olay sırasında Huriye’nin yanında bulunan kardeşi Tunahan B. de ağır yaralandı. Fail, intihar etti. Muğla’da 18 yaşındaki Zehra Bayır, çalıştığı işletmenin sahipleri tarafından önce ağır bir şekilde dövüldü. Sonra başına bir cisimle vurularak öldürüldü. Failler Zehra’yı öldürdükten sonra bedenini havuza attılar. Zehra, kardeşinin tedavi masrafları için o işletmede çalışıyordu. Yedi şüpheliden üçü tutuklandı. İstanbul’da yaşayan 24 yaşında 2 çocuk annesi Sema Kısa evli olduğu Muğdat Kısa tarafından işkence edilerek öldürüldü. Muş’ta yaylada kurulan çadırlar için çobanlık yapan Muğdat Kısa, Sema Kısa’yı yaylaya çıkararak öldürdükten sonra teslim oldu. HEKİME, KADINA VE YOKSULA ŞİDDET; ŞÜPHESİZ ÇARPIK, YARI FEODAL, YARI KAPİTALİST ÜRETİM BİÇİMİ İLE ATAERKİL, ERKEK EGEMEN ÜST YAPININ SONUCUDUR. DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKİR. YANİ TEDAVİ SİYASİDİR. ÜZERİMİZE YAĞAN KARLARI ELBİRLİĞİ İLE KÜREYECEĞİZ. Sözlerimizi acıklı bir Elazığ türküsü ile bitirelim. Kar mı yağmış şu Harput’un başına, bir ah çeksem karşı ki dağlar ünüler, ah ettikçe eski derdim yeniler, ben ölürsem mezar taşım iniler, bu dert beni iflah etmez öldürür…
Kadınların etkin korunması için tedbir kararları uygulanmalı, süreç takip edilmeli, devletin tüm birimleri kadınların haklarını korumalı ve görevini yerine getirmeyen kamu görevlileri cezasız kalmamalıdır. Şüpheli kadın ölümleri derhal aydınlatılmalıdır. İstanbul’da kimliği belirsiz 40 yaşlarındaki bir kadın ormanlık alanda başı gövdesinden ayrılmış olarak bulundu. Kastamonu’da silah sesi duyan vatandaşlar caddenin ortasında Cemile Akman’ı başından vurulmuş olarak yerde yanında bir silah ile buldu. Cemile Akman’ın yaşamını yitirdiği olay yerindeki tabancanın eşine ait olduğu bildirildi. Diyarbakır’da 25 yaşındaki Songül G. 8 aylık hamileydi. Komşuları tarafından evinde hareketsiz halde yatarken bulundu. Sağlık ekipleri Songül G.’nin hayatını kaybettiğini belirlerken bebeği de kurtulamadı. Erzincan’da 79 yaşındaki Şehriban Ercan köylüler tarafından evinin yanındaki su kanalında kafasına taşla vurulmuş bir şekilde ölü bulundu. Devriye gezen jandarma ekipleri, tedirgin tavırlarıyla dikkat çeken ve gasp suçundan sabıkası bulunan Onur R.’yi (33) bir olaya karışmış olabileceği şüphesiyle durdurdu. Ekipler şüpheli Onur R.’nin alkollü, üstünün ıslak ve kollarında çizikler bulunması üzerine şüpheli tutuklandı. Aydın’da 59 yaşındaki Hatice Güler’in arkadaşı A. İ. A. ile kahvaltı ederken fenalaştığı sağlık ocağına götürülürken arabada hayatını kaybettiği iddia edildi. Ölümü şüpheli bulunan kadının cansız bedeni kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için Adlı Tıp Kurumu’na gönderildi. 21 yaşındaki Aysu Türkoğlu, İngiltere ve Fransa arasındaki Manş Denizi’ni 16 saatte yüzdü. Böylece Türkiye’den, Manş Denizi’ni geçen en genç yüzücü oldu. İzmir’de belediye otobüsünde görevli kadın şoför, bir yolcu tarafından sözlü ve fiziksel saldırıya uğradı. İzmir Büyükşehir Belediyesi sürecin hukuki takipçisi olacaklarını belirtti. Kadınlar işyerlerinde çalışırken şiddete, mobbinge uğruyor, öldürülüyorlar. Kadir Şeker tahliye edildi. Avukatlarının üst mahkemeye yaptığı itirazın kabul edilmesinin ardından tahliye olan Kadir Şeker, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Cezasının onanması için dosya tekrar Yargıtay’a gönderildi. Tutuksuz yargılaması devam ediyor. Ankara’da imamlık yapan Halil Konakçı kadınları hedef aldı. “Bak sokaklar ne hale geldi! Kasap dükkanı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor artık” şeklindeki skandal ifadeleriyle kadınları aşağılamaya çalıştı. İran’da kadınlar gittikçe sıkılaşan giyim kurallarına tepki gösterdi. 1979 İslam Devrimi sonrası gelen şeriata uygun giyinme kurallarına uymayanlar para ve hapis ile cezalandırılıyor. Kadınlar da bu duruma tepki olarak kamusal alanlarda çekilen başörtüsüz fotoğraf ve videolarını paylaşıyorlar. ABD Yüksek Mahkemesi’nin kararıyla kürtaj hakkı eyaletlerin kararına bırakılmasıyla tüm ülkede kadınlar ayağa kalktı. Kararın iptali için vekiller harekete geçti ancak bu gelişmelerin tüm dünyaya etkileri olacağı düşünülüyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun yayınladığı Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için 132 yıla ihtiyaç olduğunu belirtildi. Aynı raporda pandemi döneminin bu uçurumu arttığı gözler önüne serildi. 146 ülkeden oluşan bu listede Türkiye 124’üncü sırada alıyor. İngiltere 10 yılın sonunda İstanbul Sözleşmesini onayladı. Sözleşme, İngiltere açısından 1 Kasım 2022’de yürürlüğe girecek. Ankara’da 38 yaşındaki Tülay Erdem boşanmak istediği Tunç Erdem tarafından ateşli silahla vuruldu. Fail olayın ardından intihar etti. Balıkesir’de 37 yaşındaki Esra Altınkaynak, eskiden evli olduğu Mustafa Kaynak tarafından ateşli silahla öldürüldü. Olay esnasında Esra sahibi olduğu kuaför dükkanına gidiyordu. Fail aynı silahla olay yerinde kendini de öldürdü. Konya’da 45 yaşındaki Keziban Demir, öldürülmeden iki gün önce evlendiği Murat Demir tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Gözaltına alınan failin daha önce kasten yaralama suçundan kaydı olduğu biliniyor. Denizli’de 27 yaşındaki Sojida Kalandarova birlikte olduğu erkek Özgür G. Tarafından yüzüne atılan asit nedeniyle öldü. Olay esnasında ağır yaranan Sojida 38 günlük yaşam mücadelesini kaybetti. Fail, Sojida’nın yanındaki arkadaşını da yaraladı. Fail 17 yıl önce kayınvalidesini öldürdüğü için cezaevine girmişti. Özgür G., yurt dışına kaçmayı planlarken yakalandı ve adliyeye sevk edildi. İstanbul’da 25 yaşındaki bir çocuk annesi Zeynep Turgut, evli olduğu Tugay Turgut tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü. Fail aynı zamanda Zeynep’in 56 yaşındaki annesi Nedime Dinçer’i de öldürdü ve ablası Ayşe Kıyak’ı da ağır yaraladı. İddialara göre Zeynep sürekli şiddet görüyordu ve bu yüzden uzaklaştırma kararı bulunuyordu. Fail tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Onlarca kadın örgütü, Barolar, yüzlerce kadın ve LGBTİQ+lar olarak Türkiye’nin dört bir yanından İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak ve sözleşmeden vazgeçmediğimizi göstermek için Danıştay’da buluşuldu. Fakat Danıştay 10. Dairesi heyeti, bir gecede, bir satırla verilen bu kararı “Cumhurbaşkanlığının takdiridir” diyerek kabul etmiş oldu. 5 hakimden oluşan Danıştay heyetinin oy çokluğuyla aldığı bu kararda; 2 hakim Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle karşı oy kullandı. Bununla birlikte, haziran ayında yapılan tüm duruşmalarda Danıştay savcılarının “İstanbul Sözleşmesi’nden” çekilme kararının iptalini talep etmesi de kadınların hukuki mücadelesinin bir kanıtı niteliğinde oldu. İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye’de yürürlüğe girmesinin 8. yılına basarken, birçok ilde kadınlar ve LGBTİQ+lar verilen bu siyasi kararı tanımadığını ve İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya devam edeceğini alanlarda gösterdiler. Bizler yıllardır İstanbul Sözleşmesi’ni uygulatmaya, soruşturma ve kovuşturma süreçlerini etkin kılmaya çalışırken, siyasi iktidar 20 Mart 2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı almıştı. Yaşama hakkına yönelik bir saldırı olan bu karar, kadınların türlü bahanelerle öldürülmesine ve faillerin cesaret bulmasına olanak tanımıştır. Sözleşmeden çekilme kararı 20 Mart 2021’de alındıktan beri öldürülen kadınların yüzde 32’si kendi hayatlarına dair karar almak istedikleri için öldürüldüğü görülür. Danıştay, iktidarın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine olanak verirken, Türkiye’de kadınlar ve LGBTİQ+lar kendi hayatlarına dair karar aldığı için her gün ölüm tehlikesiyle burun buruna gelmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçilmeyecektir. Örgütlü politik mücadele büyütülerek, İstanbul Sözleşmesi ve kadınlar yaşatılacaktır. İşçiler direnerek kazanacak, haklarını alacaktır. Sosyal haklarını ve bayram ikramiyelerini alamadıkları için dilekçe toplayan ve üniversite önünde eylem yapan Koç Üniversitesi taşeron temizlik işçileri, eylemleri sırasında jandarma tarafından gözaltına alındığını hep beraber izledik. Topladıkları 103 adet dilekçeye rağmen üniversite yönetimi işçilerle görüşmeyi reddetmiştir. Bunu da bir tarafa not edelim! İzmir Büyükşehir Belediyesinde evde sağlık ve bakım hizmeti veren ve güvencesiz çalışan taşeron işçiler, hizmet ihalesini başka bir şirketin almasıyla birlikte WhatsApp mesajı ile haksız yere işten çıkarılmıştır. İşten çıkarılan işçiler ne şirket yetkililerine ulaşabilmiş ne de hakları olan kıdem ve ihbar tazminatını alabilmiştir. Kadın meclisleri olarak direnen işçilerin yanında olup, işçileri açlığa ve yoksulluğa atan bu düzeni birlikte değiştirip, eşitsizliğe ve sömürüye karşı direneceğimizi ilan edelim. Şiddet uygulayanlara uzaklaştırma, yakın koruma gibi birçok önlemi düzenleyen; kadınları maddi olarak güçlendirmekten, kimlik bilgilerinin değiştirilmesine kadar birçok hak tanıyan ve kadın örgütlerinin yıllarca süren mücadelesi sonucu yürürlüğe giren 6284 sayılı kanun, etkin uygulandığı takdirde kadınları korumaktadır. Kadınları korumak ve şiddeti önlemek için getirilen 6284 sayılı kanunun yasalaşması İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasının ardından ancak mümkün olabilmiştir. Sakarya’da sokakta yürüyen Ş. Ö., kendisine sözlü tacizde bulunan Talip Altındal tarafından sığındığı tekel bayisinde fiziksel şiddete uğramış, Ş. Ö., bir kadının arabasına sığınarak kurtulmuştur. Şikayetçi olduğu fail tutuklanmıştır. Denizli’de yaşayan 22 yaşındaki Rabia Dağ Arslan boşanma aşamasında olduğu Onur Arslan tarafından bıçaklanarak ağır yaralandı. Daha sonra Onur Arslan, Rabia’nın sosyal medya hesabından yaptığı canlı yayında “namusumuzu temizledik” demiştir. Cinsel istismar davasında failin kendisini tehdit etmesi üzerine uzaklaştırma ve adres gizliliği kararı aldıran avukat İrem Esra Kömürcü Altun, Merkezi Nüfus Adresi Sistemi’nde adresi görünmediği için sağlık ve ulaşım hizmeti alamadı. İstanbul’da Abdullah Körük, takip ettiği 34 yaşındaki Ayfer Orak’ı tekbir getirerek defalarca bıçakladı. Bir anda gözünün döndüğünü söyleyen fail tutuklandı. Gaziantep’te Hamide Şeyh Müslim, daha önce hakkında uzaklaştırma kararı aldığı ve defalarca şikayet ettiği Ümit Dur tarafından, kendisinden ayrılmak istediği için tüfekle vuruldu. Fail, Hamide ve annesini yaraladı ve kardeşini öldürdü. S. A., Osmaniye’deki ilçenin kaymakamı tarafından cinsel saldırıya uğradı. Savcılık dosyaya “delilleri yetersiz” bulduğu için takipsizlik kararı verirken, fail vali yardımcılığına atandı. İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6824’ün tam ve etkin uygulanmasının kadınlar için ne kadar hayati olduğunu tüm bu örnekler göstermektedir.
Temmuz ayında da hekime ve kadına şiddet devam etti. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Toplum Hekimliği derslerimizde sevgili Nusret Fişek hocam; hekimlerin meslek ahlâk kuralları, insan hakları ilkelerinden soyutlanamaz derdi. Bizde değerli hocamızın bu ilkesinden hareket ederek, insana yapılan her türlü şiddet, insan haklarına ve sağlığına vurulan en büyük darbedir diyoruz. Devamlı kendi alanımla ilgili yazı yanında, yurdum insanının sorunlarını, dertlerini, acılarını yazmak çözüm yollarını araştırmak bir hekim olarak, HİPOKRAT yeminimiz gereğince boynumuzun borcu olduğunu baştan belirterek yazımıza başlayalım. Ben hekimim siyaset benim neyime deme hakkımız var mı? Ben bilemiyorum. Dünya Sağlık Örgütü’nce (WHO) sağlık şöyle tanımlanmıştır: “Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedensel, ruhsal ve toplumsal yönden tam iyilik halidir” çalışma ve yaşam güvenliğinin sağlanamadığı, iş bulma olasılığının bulunmadığı, gelir dağılımı dengesizliğinin yaratıldığı, huzursuzluğun ve her türlü eşitsizliğin giderilemediği toplumlarda bireyin tam iyilik durumunda olması olanaksızdır. Tam bir iyilik konumunun olması biyolojik açıdan da olanaksızdır. Daha çok iyi olduğumuz anların bütününden sağlıklı bir durum olarak düşünebiliriz. Buradan da anlaşılacağı gibi biz hekimler dilimizin döndüğünce toplumu aydınlatmaya, bilinçlendirmeye, yani onları her yönden iyi etmek için çabalamaya devam edeceğiz. Yurdumuzdan kovulsak ve sürülsek de! Ülkemizdeki tüm çalışan ve yoksul kesimlere, hekimlere, kadınlara, çocuklara, hayvanlara velhasıl iyilere şiddet kademeli ve bilinçli olarak taşeron egemen sınıf ve onun siyasi temsilci ve temsilcileri tarafından uygulanmakta ve desteklenmektedir. Kadınlara şiddet artık katliam derecesine dönüşmüş ve giderek hekimlerdeki şiddet gibi kanıksanmaya başlamıştır. Yazık ki ne yazık! KADIN CİNAYETLERİNİ ÖNLEME PLATFORMU’NUN TEMMUZ SAYILARINI aşağıda kısaca okuyacaksınız. Belki üzülüp, sonra da elimizden bir şey gelmiyor hocam deyip, belki de birkaç gün sonra unutacaksınız. Belki de başlığa bakıp hiç okumayacaksınız. Konuları elden geldiğince zamanınız az diye koşa yazmaya çalışıyorum. Konu derin ve acıklı. Nasıl kısaltayım? Ne diyelim büyük ustamızın dediği gibi; Kabahatin çoğu bizlerde dostlarım. Biz yine kabahatimizi bir nebze azaltmak için bıkmadan, usanmadan konuyu canlı tutmaya çalışıp, farkındalık oluşturmaya çalışalım. Kadın cinayetlerini yazmamda bana destek olan sevgili gazeteci dostum “Aziz Muhammet Ulubaş’a “desteklerinden dolayı burada teşekkür ediyorum. İşte platformun özetlediğim raporu. Buyurun okumaya! 2022 TEMMUZ AYINDA ERKEKLER TARAFINDAN 24 KADIN ÖLDÜRÜLDÜ. 20 KADIN İSE ŞÜPHELİ ŞEKİLDE ÖLÜ OLARAK BULUNDU. Türkiye’de kadın cinayetlerini durdurma mücadelesi 12 yıldır devam ediyor. Platform olarak, ihtiyacı tespit ettiğimiz 2010 yılından itibaren kadın cinayeti verilerini kamuoyuna açıklıyoruz. İçişleri Bakanlığı ise kaç kadının, neden, nasıl, kim tarafından öldürüldüğünü açıklamak yerine, kadın cinayeti verilerinin yanlış hazırlandığını söyleyerek gerçekleri aktarmıyor. Kadın cinayeti ve şüpheli kadın ölümleri gerçekliğini açıklamakla birlikte, kadın cinayetlerini durdurmak için somut çözüm önerilerinin hayata geçirilmesi de devletin birincil görevidir. Bu görevin yerine getirilmesi için de ilgili tüm bakanlıkların, tüm mekanizmaların harekete geçirilmesi için mücadeleye devam edilecektir. 13 kadın hayatına dair karar almak istemesi bahanesiyle öldürülmüş. Bunu da başlangıçta vurgulayalım. Temmuz ayında 24 kadın cinayeti işlenmiş, 20 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştur. Öldürülen 24 kadından 10’unun hangi bahaneyle öldürüldüğü tespit edilememiştir. 13’ü boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak istemesi bahanesi ile, 1 kadın ise ekonomik bahanelerle öldürülmüştür. 10 kadının hangi bahaneyle öldürüldüğünün tespit edilememesi, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin görünmez kılınmasının bir sonucudur. Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilmedikçe; adil yargılama yapılmayıp, şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek sürmeye devam edecektir. Temmuz ayında öldürülen 24 kadının 14’ü evli olduğu erkek, 2’si eskiden evli olduğu erkek, 2’si eskiden birlikte olduğu erkek, 2’si akrabası, 1’i birlikte olduğu erkek, 1’i kardeşi, 1’i işvereni, 1’i tanımadığı biri tarafından öldürülmüştür. Bu ay kadınların yüzde 58’i evli olduğu erkek tarafından öldürülmüştür. Kadınlar en çok evlerinde öldürülmüştür. Kadınların 12’si evinde, 4’ü sokak ortasında, 3’ü arabada, 1’i arazide, 1’i işyerinde ve 1’i otelde öldürüldüğü saptanmıştır. 2 kadının nerede öldürüldüğü tespit edilememiştir. Bu ay öldürülen kadınların yüzde 50’si evlerinde öldürülmüştür. Kadınlar en çok ateşli silahlar ile öldürülmüş olup, öldürülen kadınların 15’i ateşli silahlarla, 4’ü kesici aletlerle, 3’ü darp edilerek, 1’i boğularak ve 1’i kimyasal madde kullanılarak öldürüldüğü saptanmıştır. Bu ay öldürülen kadınların yüzde 63’ünün ateşli silahla öldürüldüğünü görüyoruz. Kadınların çalışma durumu hala tespit edilememiştir. Kadınların çalışma durumlarını saptamak ise gerçekten çok zor olup, önemli olan bu verinin de basın mensupları tarafından dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz. TÜİK’in açıkladığı verilere göre, ev işleriyle meşgul olduğu için işgücü dahil sayılmayan kadınların sayısı 10 milyon 35 bin. TÜİK’e göre işgücüne dahil sayılmayan kadınların sayısı yılın ilk çeyreğinde (Ocak- Şubat-Mart) 21 milyon 390 bin. TÜİK verilerini bu şekilde açıklaması, kadın işsizliğinin gerçek boyutunun üzerini örtmeye çalıştığını düşünüyoruz. Çalışma hayatına alınmayan ya da istihdamdan uzaklaştırılan kadınlar toplumda oluşan toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık, şiddet ve kadın cinayetleri tehlikelerine karşı daha korunmasız hale gelmektedir. Bu ay ulaşılabilen veriye göre öldürülen kadınların 3’ünün bir işyerinde çalıştığı bilinmektedir. 21 kadının çalışma durumu ise bilinememektedir. İstanbul Sözleşmesinden vazgeçilemez! Danıştay 10. Daire Başkanlığı, Cumhurbaşkanının İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuzca imza çekmesi hakkında açılan davalara ret kararı verdi.
SAĞLIK OTORİTESİ SORUMLULUKTAN SIYRILIYOR MU?
İşi bilen yapar, az bilen akıl verir, bilmeyen eleştirir, yapamayan çamur atar. KONFÜÇYUS
6 AĞUSTOS HİROŞİMA’YA,9 AĞUSTOS’TA NAGAZAKİ’YE ATOM BOMBASI ATILMASIYLA BARIŞ VE CANLI YAŞAM TAMAMEN YOK EDİLDİ.
▪Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele her zaman yepyenidir. TOLSTOY
En çok öldüren, en çok sakat bırakan ve en sık görülen hastalıklara öncelik verilmesi gerekir. Prof.Dr. Nusret Fişek
Aşı sıranız gelmiş ise zaman geçirmeden, yeni aşıyı bekleyeyim, acaba yan etkisi olur mu demeden yaptırmanızı, olanak varsa mRNA aşısını öneririm.
Az söz erin yüküdür, çok söz hayvan yüküdür. Yunus Emre
“Eğer hayal edebildiğin bir şeyse, yapabilirsin. Onların peşinden gidecek cesaretin varsa, bütün rüyaların gerçek olabilir.” Walt Disney
Kendini satmayan adama ekmek yok. Sen gel de yuf çekme böylesi dünyaya. Ömer Hayyam
Cevapları olan değil soruları olan insanları dinleyin. Einstein
✔SEVGİLİ MESLEKTAŞIM DR.EKREM KARAKAYA RAHAT UYU!
Covid -19 kesinlikle bitmedi. Giderek tırmanıyor. Sayılar artıyor. Covid-19 yazmaktan ben yoruldum belki sizde okumaktan bıktınız!..
“HİPOKRAT YEMİNİ ETMİŞ BİR HEKİM OLARAK ÜLKEMDEKİ KADIN KATLİAMLARINI YAZMAKTAN UTANIYORUM”
Yurdum insanı giderek bir tomar kağıt para ile bir damacana su bulamayacak duruma doğru koşar adım gidiyor. Bu duruma yol açanları bizler çok iyi biliyoruz ama hâla bilemeyenler var. Yazık ki ne yazık!
Geçenlerde Babalar Günü kutlandı. Her Babalar Günü geldiğinde sünepeleşir, elim ayağım durur, etrafa muğlak muğlak bakarım. Daha henüz yolun başında yatılı lise ikinci sınıfta iken ders sırasında sınıfta bir nöbetçi öğretmen tarafından ders anlatan öğretmenle konuşup, müdür yardımcısının odasına çağırdıklarını acı acı anımsarım. Odada babamın ağır hasta olduğunu belirten Müdür Yardımcısı (ışıklar içinde uyusun) Mehmet Tüfekçi hocam beni sakinleştirerek izin kağıdımı imzaladığını unutamam. Kuzenimle evimize gittiğimizde herkesin ağladığını, ortada garip bir şeyler olduğunu anlamam geç olmadı. BABAMI KAYBETMİŞTİM. Giresun’da hekim olarak birlikte çalıştığım Genel Cerrahi Uzmanı abimiz Ufuk Erişen bugün beni özel olarak aradı. Çok güzel yazıların var okuyoruz, biraz da paramedikal (tıp dışı) yazsana diye rica etti. Ben de, “Sağlık daha doğrusu siyasi sorunlar ve ülkemizin bulunduğu antidemokratik baskıcı iklim devam ettikçe başka alanlarda yazmak bana hep sorumluluktan kaçmak gibi gelir ve yazmak içimden gelmiyor” Ufuk Abi dedim. “Ama bu sefer seni kurmayayım, içimi dökeyim belki babam da duyar” dedim. “Tamam, yazını ilk ben okuyacağım” dedi.
“Vurgunculuk, muvazaalı pazarlıklar, gıda maddelerinde tağşiş, hile, resmi su istimal, hırsızlık, soygun birbirine öyle kanıştı ki, onurlu yurttaşlar ile ıslaha muhtaç kesimler arasındaki çizgi belirsizleşmeye başladı.” ROSA LUXEMBURG