Sayfa Yükleniyor...
Geçen yazımda yorgunluk ve kırgınlıktan bahsederken bel ağrımdan dolayı fizik tedavi programı uygulanmasında bana yardımcı olan değerli fizyoterapist kardeşim Özkan; “Hocam fizik tedavinin ne olduğu ve fizyoterapistlerin ne iş yaptığı toplumda pek az biliniyor, bunun sıkıntısını çekiyoruz az da olsa mesaj verip aydınlatabilirmiyiz” diye bana sordu. Bende hay hay, fazla uzun olmamak şartı ile birlikte yazalım dedim.
Fizik tedavi ve rehabilitasyon namı diğer FTR; Tarihi açıdan ele alındığında bir bölüm olarak ortaya çıkışı 2. Dünya Savaşı sonrasına dayanıyor. Çünkü savaş sonrası uzuvlarını kaybeden, kafa travması ve omurilik yaranlanması sonucu felç kalan bir gaziler ordusu var olup, esas savaş şimdi başlamaktaydı. Ülkemizde ise tarihi çok uzak olmayıp 1961 yılında yüksekokul düzeyinde eğitim vermeye başlanmıştır. Peki fizik tedavi ve rehabilitasyon nedir diye soracak olursak “kişinin bir anomali, hastalık veya bir yaralanmaya bağlı kaybettiği hareket ve fonksiyon yeteneklerini iyileştirmeyi hedefleyen tıp dalı” diyebiliriz. Ortopedi, nöroloji, pediatri, kardiyopulmoner, romatoloji, geriatri ve spor alanları fizik tedavinin kapsamına girmektedir. Hekimine fiziatrist, uygulayan kişiye fizyoterapist denir. Fizyoterapist kimdir derseniz; 4 senelik ilgili fakülte ve yüksekokuldan mezun gerekli bilgi ve donanıma sahip sağlık çalışanıdır. Fizik tedavi, bir takım ölçütlerle hastadaki hareket kısıtlılığı, ağrıyı veya engel oluşturan durumları kökeni ne olursa olsun tedavi etmeyi amaçlar. Bu ölçütler sıcak-soğuk, ışık, su, ses dalgaları ve masaj olabilmektedir. Hastalıklar köken olarak ise kas-iskelet, sinir, dolaşım ve solunum sistemi olabilmektedir. Hastalık tanısı aynı olsa da her hasta farklıdır ve hastalığın farklı komplikasyonlarını(yan etkilerini) taşımaktadır. Rehabilitasyon(iyileştirme) süreci buna paralel olarak şekillenir ve kişiye özgü olma özelliği taşır. Egzersiz ve rehabilitasyon dendiğinde bir süreç karşımıza çıkar ve bu süreç devamlılık ister. Bu durumu yönetmen koltuğunda fizyoterapistin olduğu çok perdeli bir tiyatro oyununa benzetebiliriz. Her gün fizyoterapist bilgi birikimi ve enerjisinden hastaya aktararak, tiyatro sahnesi olan günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlığını artırmaya çalışır. Bu bazen iş kazasında ayağı kırılan Ahmet abinin ayak bileğini oynatabilmesi, CP (serebral palsili=,kas hareket ve eşgüdüm bozukluğu) tanılı Cenk’in ilk kez merdiven çıkması, Parkinson hastası Halil amcanın gömleğinin düğmesini ilikleyebilmesi kadar hayatın içinden olabiliyor. Hedefler farklı olsa da yüzlerde beliren o mutluluk aynı oluyor. Peki, hepsi bu kadar mı? Tabii ki hayır! Boyun fıtığı olan bankacı Nurgül Hanım’ın, zeytin toplarken omuzdaki kas liflerini zedeleyen Ayşe teyzenin, dizleri kireçlenen Ramazan amcanın da yolu fizyoterapiste düşüyor. Yapılan manüel (elle yapılan) uygulamalar ve egzersiz önerileriyle daha kaliteli bir yaşam seçeneği olduğunu hatırlatıyor yaşam sahnesinin oyuncularına. “Hekimler hayat kurtarır, fizyoterapistler o hayata anlam katar” ilkesiyle yola çıkan fizyoterapistlere hem koruma hem tedavi hem de “Palyatif Bakım Basamaklarında” çok iş düşüyor ve düşmeye devam edecek.
Yorum ve önerilerimiz: Tıp dalları arasında işi en uzun ve sıkıntılı olan ve sabrın ön planda olduğu Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon ile orkestra şefi FTR uzmanları, onların olmazsa olmazı adeta gerçek emekçileri Fizyoterapistleri azda olsa anlatmak hatırlatmak istedik. Her zamanki ilkemizi bir defa daha anımsayalım “KORUMA SAĞALTIMDAN (TEDAVİDEN) ÜSTÜNDÜR” Önce hasta etmeyelim, hasta edersek tedavi yapalım. Gerekirse rehabilite (iyileştirip topluma kazandırma) edelim.