Sayfa Yükleniyor...
Uzm.Dr. Mustafa Torun
1 Aralık Dünya AIDS Günü nedeni ile bu makaleyi kaleme dökerken yukarıdaki soruya keşke giderek azalıyor diyebileydik. Maalesef ülkemizde artmaktadır.
Bugünkü yazımızda salgın yaptığı 1980lerden itibaren milyonlarca insanın ölümüne neden olan 21. Yüzyılın en önemli enfeksiyon hastalıklarından biri olan HIV- AIDS konusuna değinip, bu konudaki temel ve güncel bilgileri sizlere sunmaya çalışacağım. Bu soruna karşı başlarda sıkı tutulan toplumu bilgilendirme ve bilinçlendirme çabaları son yıllarda maalesef biraz gevşemiştir. Umarım bu probleme karşı oluşturulan mücadele tekrar eski hızına kavuşur. Türkiyede yapılan bir araştırmada toplumun yüzde 77,3ü HIV/ AIDSten habersiz olup, aynı araştırmada yüzde 25,7si hastalığın kan yoluyla, yüzde 22,5i korunmasız cinsel ilişki bulaşabileceğini bilmiyor. Katılımcıların yüzde 34,8s el sıkışma, sarılma ve yüzde 59,1i öpüşme ile bulaşabileceğini sanıyor. Şurası bir gerçek ki yazmadan edemeyeceğim. Maalesef HIV/ AIDSin manevi yükü son derece ağır olup, maddi yükü de sanıldığının aksine az değildir. Dünya sağlık örgütünün açıklamalarına göre 2016da 36,7 milyon insan HIV ile enfekte. Bunların 1,8 milyonu yeni olgu olup, aynı yılda kaybedilen insan sayısı 1 milyonu bulmaktadır.
HIV virüsü (Human immundeficency virüs: İnsan immun yetmezlik virüsü) adı ile tanımlanan, insan bağışıklık noksanlığı virüsüdür. AIDS bulaşıcı bir hastalıktır. Etkeni HIV adı verilen virüstür. HIV bağışıklık sistemini etkileyerek vücudun direncini azaltır.
Virüs dış zarında CD4 adı verilen bir reseptör protein içeren lenfositlere bağlanır. CD4 reseptörleri olan hücreler genellikle CD4-pozitif (CD4+) hücreler ya da yardımcı T lenfositleri olarak adlandırılır. Yardımcı T lenfositlerinin görevi; bağışıklık sisteminin B lenfositleri, makrofajlar ve sitotoksik (CD8+) T lenfositleri gibidir. Bunlar kanserli hücreler ve istilacı organizmaları yok etmeye yarayan diğer hücreleri aktive edip, bunların eşgüdümünü sağlamak olarak bilinir. HIV enfeksiyonu yardımcı T lenfositlerini yok ettiğinden vücudun enfeksiyon ve kanserden korunma mekanizmalarını zayıflatır. HIV enfeksiyonunun ileri evresi olan AIDS hastalığında CD4+ T lenfositlerinin sayısı aşırı miktarda azaldığından, hastalar fırsatçı enfeksiyonlar veya maligniteler (kötü huylu tümörler) nedeniyle kaybedilir.
SALGIN YAPMASI
İlk AIDS olguları 1981'de New York, Los Angeles ve San Franciscoda oturan aktif eşcinseller arasında bildirilmiştir. Orta Afrikada AIDS benzeri hastalıklar, 1981 yılının çok öncesinde görülmekte olduğu, araştırmalarla saptanmıştır. Dünyada; her beş saniyede bir kişinin AIDSe yakalandığı öngörülmektedir.
HIV bulaştıktan sonra, kişinin yaşam koşullarına ve vücut direncine göre, hastalık bulguları, beş-on yıl belki de daha ileri yıllarda ortaya çıkabilir.
Erken tanı ve tedavi, sağlık koşullarına dikkat ederek düzenli bir yaşam, iyi beslenme, ilaç tedavisine harfiyen uymak ve kontrollere gitmek, alkol, sigara gibi vücuda zararlı maddeleri kullanmamak HIV enfeksiyonlu kişinin yaşam süresini uzun yıllar artırabilmektedir. Hatta kişide ilaç yan etkileri gelişmezse normal bir ömür dahi mümkün olabilmektedir.
HIV virüsünün başlıca geçiş yolları şunlardır; korunmasız her türlü cinsel ilişki, HIV yönünden test edilmemiş kan ve kan ürünlerinin kullanılması, ortak enjektör, jilet, makas kullanımı, HIV ile enfekte anneden doğum esnasında bebeğe bulaştır.
Günümüzde tüm kan ve kan ürünleri HIV virüsü yönünden tarandığından kan yolu ile bulaş oldukça nadirdir. Enfekte hastaların enjektörü, iğne, cerrahi aletler, diş hekimliğinde kullanılan aletler, kesici ve delici aletler (jilet, makas vb.) dövme ve akupunktur aletleri ile bulaşması mümkündür. Uyuştucu bağımlılarının ortaklaşa kullandıkları iğne ve enjektör ile bulaşabilir. Günümüzde HIV enfeksiyonunun en önemli ve en sık bulaş yolu her tür korunmasız cinsel ilişkidir. Tüm bulaşların yüzde 80-85i bu yolla olmaktadır. HIV hastası veya taşıyıcı anneden bebeğine; Gebelik, doğum veya emzirme sırasında bulaşabilir. Tüm bulaşmaların yüzde 5-10u bu yolla olmaktadır. HIV pozitif kadından doğum esnasında çocuğa HIVin geçme olasılığı yüzde 30 civarındadır. Gebe kadın eğer tedavi görüyor ise bu oran yüzde 7'e düşmektedir.
TÜRKİYEDE DURUM
1985 de 3 olan HIV/AIDSli olgu sayısı ülkemizde giderek artmakta olup, 2016 da bu sayı 14 bini geçmiştir.
Türkiyedeki HIV/AIDS olgularının bulaşma yolları sıklık sırasına göre; heteroseksüel cinsel ilişki, homoseksüel-biseksüel cinsel ilişki, damar içi ilaç bağımlılığı, anneden bebeğe bulaş, transfüzyon yapılması ve nozokomiyal (Sağlıkla ilintili) bulaştır. Bulaşma yollarına göre Dünya sağlık örgütü (DSÖ) bu rakamların en az 10 veya 20 ile çarpılması ile gerçekçi rakamlara ulaşılacağını önermektedir.