2

İnsan Sağlığında Mikrobiyatanın Önemi


  • Oluşturulma Tarihi : 14.03.2019 06:45
  • Güncelleme Tarihi :

Geçen yazımda “Beslenme ile Bağırsak sağlığı ve Mikrobiyomla ilgili ne biliyoruz?” başlığı altında azda olsa konuya değinmiştim. Konunun ilginç olması ve merak uyandırması açısından, Hem Soma hem de İzmir’de bu işin duayeni “Serhan(Sakarya) Hocamla” toplantılar düzenleyerek bilgileri paylaştık. Bildiğiniz gibi(tekrarında yarar vardır) enfeksiyonlara karşı korunmada; Probiyotikler, prebiyotikler, demir, selenyum, yağ asitleri, vitaminler (Özellikle vitamin C,A ve E) çok önemli olduğunu üzerine basarak vurgulamıştık. Kavramları biraz açalım. Mikrobiyota: İnsan vücudunda ona zarar vermeden (kommensal) olarak yaşayan mikroorganizmaların bütününü anlatan bir kavramdır. Mikrobiyom ise bu çevrede yaşayan mikroorganizmaların toplam genetik materyalidir( Bu türün genomu olarak tanımlanmaktadır). İnsan mikrobiyotası; başta bakteriler olmak üzere, virüsler, mantarlar ve birçok gelişkin yani ökaryotik mikroorganizmadan oluşmaktadır. Bu mikrobiyal topluluğun büyük kısmı başta gastrointestinal sistem olmak üzere deri, üreme ve boşaltım (genitoüriner) sistem ve solunum sisteminde hastalık yapmadan yerleşmişlerdir (kolonize olmuştur). İnsan vücudundaki mikroorganizma sayısı insan hücre sayısından 10 kat fazla, genom sayısı ise insan genomuna göre 100 kat fazladır ve tamamı yaklaşık 1-1,5 kg ağırlığındadır. Hatırlarsanız aşağıdaki başlıklar altında bağırsak sağlığı ve mikrobiyomla, beslenme şeklini anlatmıştık. Okumayanlar için yine tekrar yazıma koyuyorum.
Bağırsak sağlığı ve mikrobiyom
Bakteri, mantar ve virüsler de dâhil trilyonlarca mikroorganizma yaşıyor.
Neredeyse bütün vücudumuzdaki hücre sayısı ile aynı miktarda mikroorganizma, çoğunluğu kalın bağırsakta olmak üzere bağırsaklarımızda yaşıyor. Fakat bağırsaktaki bakterilerin sadece yüzde 10 ila 20 kadarı başka insanlarınkiyle aynı.
Bu mikrobiyomlar beslenme, hayat tarzı ve başka faktörlerin de etkisiyle insandan insana farklılık gösteriyor ve sağlık durumumuzdan iştaha, kilodan ruhsal durumumuza kadar her şeyi etkiliyor. Bağırsaklar bedenimizin en çok araştırılan bölgelerinden olmasına rağmen bu çalışmaların kat etmesi gereken uzun bir yol var hâlâ.
Beslenme şekli
Beslenme şeklimiz bağırsak mikrobiyomunu büyük ölçüde etkiliyor. Araştırmalar, lif oranı düşük, hayvansal yağ ve protein bakımından yüksek olan batı tarzı beslenme ile kansere yol açan birikim ve enflamasyon (iltihap) arasında bağlantı olduğunu gösteriyor.
Lif bakımından yüksek, kırmızı et bakımından düşük olan Akdeniz diyetinin ise dışkısal kısa zincirli yağ asitlerini artırıcı, enflamasyonu önleyici ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkide bulunduğu belirtiliyor.
TOPLANTILARIN SONUÇLARI VE YORUMLARIMIZ: Soma Devlet Hastanesi ve İzmir Tabip Odası ev sahipliğinde “İnsan Sağlığında Mikrobiyata’nın Önemi” konulu sunumlu toplantılar yaptık. Sunumu Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi “Prof.Dr. Serhan Sakarya” yaptı. Sunumlar yoğun ilgi gördü. Dr. Sakarya sunumunda: Vücudumuzdaki barışçıl ve sağlıklı mikroorganizmalar toplumu olan MİKROBİYATA’nın hastalık oluşturan patojen mikroorganizmaların yanında enfeksiyon dışı birçok hastalığa karşı da bizleri koruduğunu anlattı. Birçok gastrointestinal, nöroendokrin, metabolik, romatolojik ve bağışıklık sistemi hastalıklarının temelinde bu mikrobiyatadaki bozulmanın önemli rolünün olduğunun yapılmış birçok çalışma ile gösterildiğini belirtti. Normal doğumda çocuğun vajendeki mikrobiyata ile ilk faydalı mikroorganizmalar aldığı, anne sütü ile bu bakteriler için büyüme faktörü olan birçok maddenin alınmasının sağlıklı mikrobiyata için çok önemli olduğunu vurguladı. Maalesef gelişigüzel antibiyotik kullanımı ile bunun bozulduğunu, çevre kirliliği ve sağlıksız ve doğal olmayan beslenme ile bizim adeta kimliğimiz olan bu barışçıl dost mikrobiyatamızın hastalık yapan patojen mikroorganizmalarla savaşamadığını altını çizerek vurguladı. Toplantıda dinleyicilerin ilginç sorularını da yanıtlayan Dr. Sakarya; Sezaryen doğumların çocuğun sağlıklı mikrobiyatısının oluşumuna engel olup olmadığına ait bir soruyu, elbette engel olduğunu çok zorunlu olmadıkça sezaryen yerine normal doğum tercih edilmelidir dedi. Tedavide “Dışkı Naklinin” gelecekte önem kazanacağını, maalesef uygulamaların yaygınlaşması için ilgili otoritelerin yeterli önem göstermediğini belirtti. Birçok Gastrointestinal Hastalıkta bu yöntem üzerinde(özellikle İBS,İBH, Ülseratif Kolit..) araştırmalar yapıldığını, bu ucuz ve yan etkisi az yöntemin Türkiye’de yaygınlaştırılması gerektiğini vurguladı. Son söz olarak Doğada sadece İnsan olmadığını, tüm canlılar ve mikrobiyatamız ile barışçıl bir yaşamı seçmemiz gerektiğini bunu doğal beslenme, akıllı antibiyotik kullanımı ve Mikrobiyatamız ile dost olarak yapabileceğimizi belirtti. YOLUMUZ UZUN UMUDUMUZ İSE HİÇ AZALMADAN DEVAM EDİYOR. ÜLKEMİZ DE BİRGÜN SAĞLIĞIN VE EĞİTİMİN İNSANIN DOĞAL HAKKI OLDUĞU BİLİNCİ İLE KORUYUCU HEKİMLİĞİ GELİŞTİREREK SAĞLIKLI BİR TOPLUMA EVRİLİR.

İnsan Sağlığında Mikrobiyatanın Önemi
Dr. Mustafa Torun
Yazarımız Kim ?

Dr. Mustafa Torun