Sayfa Yükleniyor...
Eğitim emekçisi arkadaşlar ile ne zaman karşılaşsam; Siz doktorlar hep tıbbi konuları konuşuyorsunuz, yazıyorsunuz, hiç mi eğitim aklınıza gelmiyor? Her şeyin başı sağlık ama, “Sağlıklı bir toplum olmanın temeli eğitimden geçer” diyerek sitem ederek, her zaman sağlık konularında özelliklede “Enfeksiyon ve Koruyucu Hekimlik” konusunda yazıyorsunuz, çok güzel. Birazda eğitim yazabilir misiniz demezler mi? Bende 24 Kasım Öğretmenler Günü’nün tozu dumanı geçsin, bu fırsat ile yazayım dedim.
Sevgili eğitim emekçileri arkadaşlarım hemen belirteyim, gayem “5 Ekim “ ile “24 Kasım’ı” karşılaştırdığım sanılmasın. Şeytan ayrıntıda gizlidir derler. Bazen bu tümce anahtar olabiliyor. Tarihi günleri irdelerken; oluş şeklini, tarihi saptayan iradeye,amacına nesnel, diyalektik, somut ve sınıfsal pencereden bakmaz isek, mesafe alamayıp yarı yolda kalabiliriz diye düşünüyorum. Gelelim konumuza:
Milli Eğitim eski Bakanı Mustafa Necati’nin hazırladığı “Millet Mektepleri Talimatnamesi;
11 Kasım 1928’de, o zamanki bakanlar kurulunda onaylanarak, 24 Kasım 1928 de resmi gazetede yayınlanmıştır. Millet mekteplerinin amacı, Arapça yerine “Latin Harflerle” eğitim yapmak idi. Ülkede 16-30 yaş aralığındaki herkese bu eğitimi vermeyi ilke edinmişti. Aynı zamanda Atatürk bu tarihte, yani 24 Kasım 1928’de “Millet Mektepleri Başöğretmeni” ilan edildi. Bu tarih “12
Eylül darbesinden” sonra 26 Şubat 1981 yılında Öğretmenler Günü olarak ilan edildi.
“5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü” ise, 5 Ekim 1966 yılında; ILO ve UNESCO’nun birlikte aldığı karar çerçevesinde, öğretmenlerin statüsü belirlenerek , “5 Ekim 1994” tarihinde aynı kuruluşlarca “Dünya Ögretmenler Günü” olarak ilan edilmiştir. Bu tarih şu an 100’ün üzerindeki ülke tarafından kutlanmaktadır.
Bilindiği gibi eğitimin üç önemli öğesi bulunmaktadır. Bunlar: Öğretmen, öğrenci ve velidir.
Eğitimin temeli: “Bireylerde davranış değişikliğini oluşturmaya dayanır.” Bu davranış değişikliğinin esas unsurları ise Müfredat programı ve uygulayıcıları olan öğretmenlerdir.
Öğretmenler öğrencide oluşacak davranış değişikliğinin; bencil ve bireysel ya da toplumcu ve paylaşımcı bir yön çizmesinde önemli bir rol oynarlar.
12 Eylül Amerikancı faşist darbesi bilindiği gibi ülkemizde sözde “Ilımlı İslam’ın” yaşamın her alanında ve ayrıca eğitim politikalarının belirlenmesinde çok belirleyici olmuştur.
Bunun sonucunda “Ķöy Enstitüleri” ile kazanılan aydınlanma ve toplumcu düşüncelerin kökü kazınarak, toplum bencil, bireyci ve neme lazımcılığın esiri olmuştur. İşte tamda burada 24 Kasım bu gericiliğin üstünü örtmekte bir şal olarak kullanılmıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında aydın sıralamasında yukarılarda bulunan ve el üstünde tutulan öğretmenler, sorgulamayan, araştırmayan, yukardan ne buyrulursa kabul eden, bir kitleye; daha amiyane tabirle emir kulu durumuna dönüşmüş olup, ne ilginçtir ki bu öğretmenler beraberinde öğrencilerini de aynı havuza atmışlardır.
Oysa biliyoruz ki öğretmenlerimizin olmasını arzuladığımız aydın konumu: Muhalif, düzenin çelişkilerini ve yanlışlarını ortaya çıkaran bir öncü pozisyonda olmalıdır. Kısaca sistemle çatışma içindedir (Yanlış anlaşılmasın kavgacı değil, olumlu anlamda, yani sorup sorgulayıcıdır).
Öğretmenlerimizin bu özelliklere kavuşabilmesi için mutlaka “Dünya Eğitim Emekçileri” ile temasta bulunmaları ve 24 Kasım üzerindeki gerici etkiyi kaldırmak için diğer emek grupları ile birlikte omuz omuza örgütlü mücadele etmeleri gerekir diye düşünüyorum.
24 Kasım “Eğitim sistemimize ilerici, toplumcu ve evrensel değerlere bağlı bireyler yetiştirmede yön verici” olmalıdır.
O zaman 5 Ekim ya da 24 Kasım ikileminden kurtulabiliriz. Köy Enstitüleri bizim ulusalcı, eğitici damarımızdır. Eğitimde dünyanın önde gelen ülkelerinden Finlandiya bu modelle gelişmiştir.
Kısaca evrensel ve ulusal değerleri harmanlanmış, yani hemhal olmuş bir eğitimin amaçlanması gerekir. Sadece 24 Kasım bize yeter tespiti bence doğru değildir. Burada yaptığımız sevgili eğitim emekçileri arkadaşlarımla bir çeşit beyin fırtınasıdır. Sizleri seviyoruz. İyi ki varsınız. İyi ki sizlerle özgürce tartışabiliyoruz. Sağlık ve eğitimdeki eksikleri, yanlışları biliyoruz. Birlikte, omuz omuza üretimden gelen gücümüzü kullanarak gidereceğiz. Umudumuzu kesmeden karanlıkları aydınlığa çevireceğiz.
Öğrencilik ve öğretmenlik, ilk soluk alıp, son soluğumuzu verinceye kadar sürdürdüğümüz bir devinim ve eylemimizdir. Yani 365 gün öğrenci ve öğretmenler günü olmasında bence hiçbir sakınca yoktur. Keşke olsa.
YORUM VE ÖNERİ: Her şeyin başı sağlık, sağlığın temelini de eğitim oluşturur. 5 Ekim veya 24 Kasım ikileminden ancak çağdaş, laik bilimi yol gösterici gören eğitimle aşarız. Eğitimci dostlarımla birlikte, yaşam boyu pozitif eğitimi ön plana alarak bu akıldışı sistemden ancak kurtulabiliriz.