İncinmişsin: Nazik Maskelerin Ardındaki Derin Yara


  • Oluşturulma Tarihi : 17.06.2025 08:48
  • Güncelleme Tarihi : 17.06.2025 08:48

Kimse seni uyarmaz.
Nazik olmayı öğrenirken, kendi sesinden uzaklaşabileceğini kimse söylemez.
İyi çocuk olursun, anlayışlı insan, sessiz sevgili, gülümseyen çalışan…
Ve bir gün biri gelir, sana tek bir kelime söyler:
“İncinmişsin.”
İşte o an, zannedersin ki biri seni çıplak yakaladı.
Oysa sen hiç saklanmamıştın.
Sadece kendine bile göstermemiştin.
Hepimizin içinde yaşayan bir “iç çocuk” var.
Bu çocuk, yalnızca geçmişten kalma bir hatıra değil. O, bugünümüzün de tam ortasında, kararlarımızın kıyısında, ilişkilerimizin çatlaklarında yaşar.
Bir zamanlar “iyi olmak” uğruna bastırılmış bir çığlık, şimdi “nazik olmak” kılığına girmiştir.
Çünkü çoğumuz, nezaketi bir duygu değil, bir hayatta kalma biçimi olarak öğrendik.
Kırılmamak için değil, kırıldığımızı saklamak için nazik olduk.
Hayatımın kesitlerinden
Gerçek Bir Anı: Gözlerinin İçinde Sessiz Bir Bağırış
Geçtiğimiz günlerde bir sohbet ortamında bir yakınımla sessizlik içinde geçen bir dakikanın sonunda, ona sadece şunu söyledim:
“İncinmişsin.”
Başını öne eğdi. Ağlamadı. 
Ama dudakları titredi.
“İlk kez biri bana bunu böyle söylüyor” dedi.
“Ben hep aşırıya kaçmakla suçlandım. Yaşadıklarımı büyütüyormuşum gibi davrandılar.”
Oysa o büyütmemişti. Kimse küçültmemişti.
Sadece o, sesini yutmuştu.
Ve bu tek kelime — “incinmişsin” — 
o yutulmuş sesin artık dışarı çıkmasıydı.
Kendine Yabancılaşmak: Bilmemek, Görmemek, Unutmak
“İncinmişsin” kelimesi öyle bir aynadır ki, kendine bile itiraf edemediğin her şey birden görünür olur.
Bu kelimeyle birlikte içimizdeki deprem başlar.
Çünkü bu fark ediş, bilgiyle değil, sezgiyle gelir.
Ve sezgi, en çok bastırılmış olanı dürter.
O güne kadar içimizde taşıdığımız cehalet yani kendimizi bilmezlik artık çalışmaz.
Çünkü artık inkâr edemeyiz:
Biz sadece yaşamamışız, biz katlanmışız.
Peki sen?
Ne zaman biri sana “incinmişsin” dediğinde sustun?
Ne zaman gözlerin doldu ama “iyiyim” dedin?
Ne zaman o sessizliği korumak, gerçekleri anlatmaktan daha kolay geldi?
İncinmişliğini başkalarının hikâyesinde mi gördün?
Dizilerdeki karakterlerde mi, şarkılardaki sözlerde mi?
Yoksa bu yazıda mı şimdi, içten içe “benim de içimde böyle bir çocuk var” diyorsun?
Kendine itiraf etmekten korkma:
Çünkü kırılmış olman, kırık kalmak zorunda olduğun anlamına gelmez.
İncinmek bazen cehaletten doğar: Kendimizi bilmediğimiz, sınırlarımızı çizemediğimiz, “hayır” diyemediğimiz o hâlden.
Ama aynı zamanda incinmek, bilgeliğin kapısını aralar.
Çünkü hissettikçe anlarız.
Anladıkça değişiriz.
Değiştikçe iyileşiriz.
İçindeki çocuğa yeniden bak.
Belki sadece “duyulmak” isteyen o hâl, senin en gerçek tarafındır.
Ve onu duymak, yaşamı nihayet kendi sesinden dinlemektir.
Son Söz olarak,
Kendini anlatmak bazen hiçbir şey söylememektir.
Ama birinin sana dönüp, gözlerinin içine bakarak sadece “incinmişsin” demesi…
Bu, yıllarca duyulmamış bir çığlığın en sade, en derin yankısıdır.
Artık mesele şu değil: Ne yaşadın? Kim ne yaptı?
Mesele şu:
Sen, bu yaşadıklarınla kim oldun?
Ve o kişi, hâlâ nazik olmak zorunda mı?
Belki artık nazik olmak değil, gerçek olmak iyileştirir.
Ve gerçek olmak, “incinmişim” demekle başlar.
Hayat boyu incinmemeniz dileğiyle…!!
Sağlıcakla Kalın...

İncinmişsin: Nazik Maskelerin Ardındaki Derin Yara
Erdal Ataklı
Yazarımız Kim ?

Erdal Ataklı