1
Erdal Ataklı
İlkses Gazetesi Yazarımız

Uzman Eğitimci Psikolog Erdal Ataklı

Yazarın Köşe Yazıları

Neyi Yaşamak İstiyorsanız Onu Gerçekleştirin…

Hayatın karmaşıklığı, çoğu zaman bizleri hayallerimizden uzaklaştırır. Günlük rutinin içinde kaybolmak, sorumluluklar ve zorunluluklar arasında sıkışıp kalmak, hayal ettiğimiz yaşamı ertelememize neden olabilir. Ancak, hayatın özü tam da burada yatar: Ne yaşamak istiyorsanız, onu gerçekleştirmek için çaba sarf etmek. Hayatınızı, hayallerinizin peşinden koşarak yaşamak, sizi sadece tatmin etmekle kalmaz, aynı zamanda ruhunuzun derinliklerinde bir huzur ve mutluluk yaratır.

Hayallerin Önemi:

Her birimizin içinde bir yerlerde, gerçekleştirmek istediğimiz hayaller, ulaşmak istediğimiz hedefler vardır. Bunlar bazen kariyerle ilgili, bazen kişisel gelişimle ilgili, bazen de tamamen duygusal ihtiyaçlarımızla ilgili olabilir. Önemli olan, bu hayallerin peşinden gitme cesaretini gösterebilmektir. Hayalleriniz, size yaşam enerjisi verir. Sizi sabah yataktan kaldıran, zorluklara karşı dirençli olmanızı sağlayan, hayatın anlamını bulmanızı sağlayan itici güçlerdir.

Engeller ve Korkular:

Elbette, hayallerin peşinden gitmek her zaman kolay değildir. Karşımıza çıkan engeller, belirsizlikler ve korkular, bizi adım atmaktan alıkoyabilir. Ancak, unutulmaması gereken en önemli şey, her engelin aşılabilir olduğudur. Korkular, genellikle bilinmeyenden gelir ve ancak üzerine gidildiğinde yok olur. Cesaret, korkusuzluk değil, korkuya rağmen adım atabilmektir. Bu nedenle, korkularınızı yenmek ve engelleri aşmak için sürekli olarak kendinizi motive etmelisiniz.

Planlama ve Eylem:

Hayallerinizi gerçekleştirmek için atmanız gereken en önemli adım, planlama ve eylemdir. Hayallerinizi somut hedeflere dönüştürmeli ve bu hedeflere ulaşmak için


İletişimsiz Kaldığımız Bu Dünyamızda Ancak Araçları ile Avunuyoruz

Günümüz dünyasında iletişim araçlarının sayısı ve çeşitliliği her geçen gün artıyor. Cep telefonları, sosyal medya platformları, e-posta ve mesajlaşma uygulamaları, artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Ancak, bu teknolojik bolluğa rağmen, insanların gerçekten birbirleriyle iletişim kurabilme becerilerinde ciddi bir düşüş yaşandığını gözlemliyoruz. Peki, bu paradoksal durumun altında yatan nedenler neler olabilir?

Öncelikle, teknolojinin bize sunduğu imkanların baş döndürücü hızla gelişmesi, iletişim şekillerimizi de köklü bir şekilde değiştirdi. Eskiden, yüz yüze yapılan sohbetler, mektuplaşmalar ve uzun telefon görüşmeleri, insanları birbirine daha da yakınlaştırırdı. Şimdi ise, bir mesajla günümüzü özetleyip, emojilerle duygularımızı ifade etmeye çalışıyoruz. Bu durum, iletişimin yüzeyselleşmesine ve derinliğini kaybetmesine neden oluyor. Bir “nasılsın?” mesajı, gerçek bir ilgi göstergesi olmaktan çıkıp, bir formalite haline geliyor. İkinci olarak, sosyal medya platformları, insanların gerçek yüzlerini göstermeden, kendilerini istedikleri gibi yansıtabilmelerine olanak tanıyor. Bu sanal dünyada, herkes kendi hayatının mükemmel olduğunu göstermek için çabalıyor. Ancak, bu durum, bireylerin kendi gerçekliklerinden uzaklaşmalarına ve dolayısıyla birbirleriyle kurdukları iletişimin samimiyetsiz olmasına yol açıyor. Sanal dünyada gösterilen ilgi ve beğeniler, gerçek hayatta kurulan bağların yerini tutmuyor. Ayrıca, teknoloji bağımlılığı, insanların sosyal becerilerini zayıflatıyor. Sürekli ekran başında vakit geçirmek, yüz yüze iletişim kurma yeteneğimizi köreltiyor. Bir restoranda ya da kafede etrafınıza baktığınızda, birçok kişinin yanındakiyle konuşmak


Hayatın iki yüzü: Karamsarlık ve iyimserlik

Hayat, inişleri ve çıkışlarıyla, sevinçleri ve acılarıyla dolu karmaşık bir yolculuktur.


“DUYGUSAL OBJE: Kalbimiz ve Beyin”

İnsanın iç dünyası, duygularıyla şekillenen karmaşık bir labirent gibidir.

Bu labirentin merkezinde ise duygusal nesneler olarak adlandırılan objeler yer alır. Duygusal objeler, bireyin yaşamında derin izler bırakan ve güçlü duygusal bağlar kurduğu fiziksel veya soyut varlıklardır. Bu bağlar, sıklıkla kalbin en derin katmanlarına kadar uzanırken, aynı zamanda beyinde de karmaşık izler bırakır.

İnsanın duygusal gelişimi, çocukluktan itibaren çevresel etkileşimlerle şekillenmeye başlar. Bu süreçte, çocuğun yaşadığı deneyimler ve ilişkiler, onun duygusal dünyasını derinden etkiler. Özellikle çocukluk döneminde yaşanan olumlu veya olumsuz deneyimler, duygusal objelerin oluşumunda önemli bir rol oynar. Örneğin, bir çocuğun sevdiği bir oyuncak veya bir yetişkinin hatıra olarak sakladığı bir eşya, duygusal objeler arasında yer alabilir.

Duygusal objelerin etkisi sadece duygusal olarak algılanan bir bağla sınırlı değildir; aynı zamanda beyinde de belirgin izler bırakır. Nörobilim araştırmaları, duygusal bağların beyindeki çeşitli bölgeleri etkilediğini göstermektedir. Özellikle amigdala ve hipokampus gibi yapılar, duygusal objelerle ilişkilendirilen duygusal belleğin işlenmesinde önemli bir rol oynar.

Bu bölgeler, duygusal deneyimlerle ilişkili belleği depolar ve bu deneyimlerin tekrar hatırlanmasını kolaylaştırır.

Duygusal objelerin gücü, zamanla derinleşebilir ve yaşam boyu devam edebilir. Özellikle travmatik deneyimlerle ilişkilendirilen duygusal objeler, kişinin ruhsal sağlığını etkileyebilir ve bazen terapi gerektirebilir. Ancak, olumlu duygusal objeler de yaşam kalitesini artırabilir ve kişinin psikolojik direncini


23 Nisan ve Geleceğin Teminatı Çocuklarımız

Bugün, yüreklerimizde bir çocuk sevinci var. 23 Nisan, yalnızca bir tarih değil, umut dolu bir geleceğin müjdecisi. Bu özel günde, yıllar önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği bu bayramı kutlamanın gururunu yaşıyoruz. Bugün, çocuklarımızın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz. Onlar, yarının büyükleri, umudun taşıyıcıları. İçlerindeki o saf mutluluk ve merak, dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek için bize ilham veriyor. 23 Nisan, onların hak ettiği sevgi, saygı ve destekle karşılanması gereken bir gün. Bugün, çocuklara olan sevgimizi ve değerimizi bir kez daha gösterme fırsatı buluyoruz. 23 Nisan, sadece bir bayram değil, aynı zamanda barışın ve kardeşliğin simgesidir. Bugün, farklılıklarımızı kutlayarak bir araya geliyoruz. Birlikte dans eden renkli kıyafetler, coşkulu şarkılar ve içten gelen gülümsemeler, bizlere barışın gücünü hatırlatıyor. Bugün, birlikte yaşamanın ve birbirimizi anlamanın önemini vurguluyor. 23 Nisan, çeşitliliğimizi zenginlik olarak kabul ettiğimiz ve birbirimize daha yakın olduğumuz bir gün.


23 Nisan ve geleceğin teminatı çocuklarımız

Bugün, yüreklerimizde bir çocuk sevinci var. 23 Nisan, yalnızca bir tarih değil, umut dolu bir geleceğin müjdecisi. Bu özel günde, yıllar önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün çocuklara armağan ettiği bu bayramı kutlamanın gururunu yaşıyoruz.


Başarıya giden yolda motivasyon ve disiplin

Başarıya giden yolda motivasyon ve disiplin, adeta iki ayrı yönü temsil eden, ancak birbirine sıkı sıkıya bağlı iki önemli kavramdır. Motivasyon, bizi hedeflerimize yönlendiren içsel ateşimizdir. İçimizdeki tutku ve istek, bizi harekete geçirir ve hayallerimizin peşinden koşmamızı sağlar. Ancak motivasyon yalnız başına yeterli değildir. İstediğimiz başarıyı elde etmek için disipline ihtiyacımız vardır.Disiplin, motivasyonun sağladığı enerjiyi yönetme ve odaklanma becerisidir. Motive olmadığımız zamanlarda bile, disiplin sayesinde hedeflerimize doğru ilerlemeye devam edebiliriz. Disiplin, zorlu zamanlarda bizi ayakta tutan ve bizi hedeflerimize doğru ilerlemeye teşvik eden bir kuvvettir.Ancak bu ikili arasındaki dengeyi sağlamak kolay değildir. Motivasyonunuzu kaybettiğinizde, disiplin sizi harekete geçirmek için gereken gücü sağlayabilir. Ancak aynı zamanda, aşırı disiplin de motivasyonunuzu baltalayabilir. Çünkü aşırı disiplin, sıkı kurallar ve kısıtlamalarla dolu bir ortamda, içsel motivasyonunuzu yok edebilir.Bu nedenle, başarıya giden yolda motivasyon ve disiplin arasında sağlam bir denge kurmak önemlidir. Motivasyonunuzun azaldığı zamanlarda bile, disiplin sayesinde harekete geçebilir ve hedefleriniz için çalışmaya devam edebilirsiniz. Ancak aynı zamanda, motivasyonunuzu canlı tutmak için kendinize zaman ayırmak ve tutkularınızı beslemek de önemlidir.Sonuç olarak, motivasyon ve disiplin birbirini tamamlayan, birlikte çalışması gereken önemli kavramlardır. Başarıya giden yolda bu ikiliyi dengede tutarak, hedeflerimize ulaşma şansımızı artırabiliriz.


Görünen Köyde Kılavuz İstenmez. Ne Ekersen, Onu Biçersin

“Dışarıya neyi ekiyorsanız, iç dünyanızda da onu biçersiniz.”

Bu söz, sadece tarımsal bir gerçeği ifade etmekle kalmaz, aynı zamanda insanın ruhsal dünyasında da derin anlamlar taşır. Hayatımızın tarlasına ektiğimiz tohumlar, içsel dünyamızı şekillendirir ve ruhsal durumumuzu etkiler.

İçsel dünyamıza neyi ektiğimize dikkat etmek, kendi ruhumuzun bahçesini nasıl düzenlediğimizi anlamak anlamına gelir. Sevgi, şefkat ve anlayış tohumları ektiğimizde, içsel bahçemizde neşe, huzur ve bolluk yeşerir. Ancak korku, öfke ve kin tohumları ektiğimizde, içsel dünyamızda karanlık ve çalkantılı bir atmosfer oluşabilir.

İlişkilerimizde de bu ilke geçerlidir. Sevgiyle ve saygıyla ektiğimiz tohumlar, sağlam ve sağlıklı ilişkilerin temelini oluşturur. Ancak kıskançlık, güvensizlik ve manipülasyon tohumları ektiğimizde, ilişkilerimizde sorunlar ortaya çıkabilir ve çatışmalar kaçınılmaz hale gelir.

Kariyerimizde de bu ilkeyi göz önünde bulundurmalıyız.

Emek ve özveriyle ektiğimiz başarı tohumları, kariyerimizin meyvelerini verir. Ancak tembellik, umursamazlık ve hilekarlık tohumları ektiğimizde, kariyerimizde başarısızlık ve hayal kırıklığıyla karşılaşabiliriz.

Öyleyse, hayatımızın tarlasına neyi ekmek istediğimize karar verirken dikkatli olmalıyız.

İçsel dünyamızı sevgi, hoşgörü ve pozitif düşüncelerle beslemeliyiz. Çevremize ve ilişkilerimize de aynı özeni göstermeliyiz. Sonuçta, dışarıya ne ekersek, içsel dünyamızda da onu biçeriz.

Umuyorum ki bu yazı, okuyanları derin düşüncelere sevk eder ve içsel dünyalarını olumlu bir şekilde şekillendirmeye teşvik eder.

Sağlıklı


Hayatın Sırrı

Vazgeçtiklerimiz ve Vazgeçeceklerimiz

Hayat, insanoğlunun sürekli bir arayış içinde olduğu bir gizemdir. Sırlarla doludur, ancak belki de en büyük sırlarından biri, vazgeçmek ve vazgeçememek arasındaki ince çizgidir. İşte bu köşe yazısında, hayatın sırrını anlamak için vazgeçtiklerimizden ve vazgeçeceğimizden bahsedeceğim.

İnsan hayatında, vazgeçmek sıklıkla negatif bir çağrışıma sahiptir. Başarısızlık, zayıflık veya yenilgi olarak algılanabilir. Ancak, bazen vazgeçmek, aslında güçlü olmanın ve doğru kararları verebilmenin bir işaretidir. Hayatta karşımıza çıkan zorluklarla başa çıkmak için bazen belli şeylerden vazgeçmek gerekir. Bu, hayatın akışına uyum sağlamanın ve daha iyi bir yol bulmanın bir yolu olabilir.

Bazen, hayat bize ne kadar çok şey sunduğunu gösterirken, bazı şeylerden vazgeçmemiz gerektiğini de hatırlatır. Belki de bir ilişki, bir iş veya bir alışkanlık... Ancak, bu vazgeçişler, bizi daha iyi bir yere taşımak için önemlidir. Örneğin, toksik bir ilişkiden vazgeçmek, kendimize saygı duymak ve daha sağlıklı ilişkilere kapı açmak anlamına gelebilir.

Ancak, vazgeçmek her zaman kolay değildir. Bazı durumlarda, vazgeçmek yerine direnmek daha cazip gelebilir. Bu, insan doğasının bir parçasıdır. Ancak, bazen direnmek, sadece daha fazla acı çekmeye ve daha fazla zarar görmeye yol açabilir. Dolayısıyla, gerçek gücü vazgeçmekte bulabiliriz.

Peki ya vazgeçeceğimiz şeyler? Hayatta, bazı şeylerden vazgeçmek zorunda olduğumuz


Düşünmek, İstemek ve Yapmak

"Düşünmek İstemek Yapmak:Zihinsel Süreçten Eyleme"

Düşünmek istemek yapmak, insanın düşünme sürecini isteğiyle eyleme dönüştürmesini ifade eden derin bir felsefi kavramdır. Bu kavram, insanın zihinsel süreçlerini ve eylemlerini bir araya getirerek hayatlarını etkili bir şekilde yönlendirmesine yardımcı olur.

Örnek vermek gerekirse bir öğrenci sınav için hazırlanmak istiyor. Bu istek, düşünme sürecini başlatır. Öğrenci, hangi konuların üzerine odaklanması gerektiğini düşünür, önceki ders notlarını gözden geçirir ve belirli bir çalışma planı yapar. Bu aşamada, sadece düşünmek istemekle kalmaz, aynı zamanda bu düşünceleri eyleme dönüştürür. Öğrenci, belirlediği plana göre çalışmaya başlar, sorular çözer, notlar alır ve gerektiğinde öğretmeninden yardım ister. Bu şekilde, düşüncelerini eyleme dönüştürerek sınavda başarılı olma şansını artırır.

Benzer şekilde, bir girişimci bir iş fikrine sahip olabilir. Ancak sadece bu fikri düşünmekle kalmak yerine, bu düşünceleri eyleme dönüştürmesi gerekir. Girişimci, iş planını hazırlar, pazar araştırması yapar, finansal kaynakları değerlendirir ve sonunda işini kurar. İşte düşünmek istemekle yapmak arasındaki dengeyi bulan girişimci, başarıya ulaşma şansını artırır.

Bir başka örnek de bir sosyal aktivistin hareketidir. Bir soruna dikkat çekmek veya değişiklik yapmak için düşünmek istemek yeterli değildir. Bu düşünceleri eyleme dönüştürmek gerekir. Sosyal aktivist, kampanyalar düzenler, toplumu bilinçlendirir, politikacılarla görüşür ve değişiklik için adımlar atar. Bu şekilde, düşünmek istemekle kalmaz, aynı zamanda eyleme