Sevginin Dar Çemberi
- Oluşturulma Tarihi : 04.11.2025 09:49
 - Güncelleme Tarihi : 04.11.2025 09:49
 
İlginin tükendiği, duyguların abartıldığı bir çağda yaşıyoruz. Sevgi artık hislerden çok gösterilere, derinlikten çok görüntülere sığındı. Oysa gerçek sevgi; ilgi, emek ve özgürlükle yaşar.
Sevgi, insanlık tarihinin en kadim kavramlarından biri… Ama belki de hiçbir dönemde bugünkü kadar tartışmalı ve yüzeysel olmamıştı. Her şeyin hızlandığı bir çağda, duygular da hızla yaşanıyor; sevgi de bundan nasibini alıyor. Artık “seviyorum” demek, gerçekten sevmekten çok daha kolay. Günümüz insanı için sevgi, bir duygudan çok, bir gösteri biçimi haline geldi. Paylaşımlar, büyük jestler, abartılı sözler… Oysa bütün bu gürültü, sevginin özünü değil; onun yankısını büyütüyor. Günümüz dünyasında abartılı sevgiler, eksik benlikler mevcut. Abartılı sevgi gösterilerinin altında çoğu zaman onaylanma arzusu yatar. Sevilmekten çok, görülmek istenir. Psikolojide buna “Duygusal bağımlılık” denir. Sevgiye değil, sevildiğini hissetmeye duyulan ihtiyaç. Sosyolojik olaraksa bu durum, bireyin sevgiyi bir kimlik onayı haline getirmesidir. Bu da sevginin alanını genişletmek yerine daraltır. Çünkü birine tutkuyla bağlanmak, her zaman sağlıklı bir sevgi anlamına gelmez. Sevgi, nefes aldırmıyorsa artık sevgi değil, sahiplenme arzusudur.
Alman düşünür Erich Fromm, Sevme Sanatı’ adlı kitabında sevgiyi “emekle beslenen aktif bir eylem” olarak tanımlar. Fromm’a göre sevgi, bir his değil; ilgi, sorumluluk, saygı ve bilgiyle yoğrulmuş bir davranıştır. Birini gerçekten sevmek, onun varlığını büyütmek için çaba harcamaktır. Bugünse sevgi, çoğu kez bir “duygu patlaması” ya da “geçici heyecan” haline geldi. Sevilmek için değil, görülmek için sevmeye başladık. Böylece sevgi, anlamını değil; estetiğini koruyan bir vitrin süsüne dönüştü.
Toplumsal ilgisizlik, duygusal yorgunluğun ve sürekli ilgi azaldığında sevgi de soluyor. Toplumda insanların birbirini dinlememesi, anlamak yerine etiketlemesi, sevginin toplumsal zeminini zayıflatıyor. Çünkü sevgi yalnızca bireysel bir duygu değil; toplumu bir arada tutan görünmez bir bağdır. İlgiyi kaybeden toplumlar, sevgiyi de kaybeder; sevgisiz toplumlar ise ortak değer üretemez.
Birbirimize dokunmayı, dinlemeyi, anlamayı unuttuğumuzda, sevgi de kelimelerde tutsak kalır.
Son sözü söylemek gerekirse, belki de artık sevgiye dair en doğru çağrı şudur: Daha az göster, daha çok hisset. Çünkü gerçek sevgi ne gösteriş ister ne kanıt. O, sessizdir ama derindir. Ve bazen birine “daha az” dokunmak, onu “daha çok” sevmektir. Erich Fromm’un dediği gibi; “Sevgi, insanın insan olma sanatıdır.” Bu sanatı hatırlamak için belki de yeniden sadeleşmeye ihtiyacımız var. Peki sizce, çağımızda sevgi mi değişti, yoksa biz mi onu tüketiyoruz? Yorumları sizlere bıraktık!