Erdal Ataklı ile Hayatın Dilinden…
Hayatta çoğu insanın yanılgısı şudur:
“Daha fazla olursa, daha kolay çözülür.” Daha fazla para, daha fazla bağlantı, daha fazla imkân…
Oysa gerçek hiç de öyle değil. Problemler, neye sahip olduğunla değil; sahip olduklarını nasıl kullandığınla çözülür.
Bir bakıyorsun, elinde koca imkânlar olan insanlar en ufak engelde yere seriliyor. Başka bir köşede ise hayatı kıt kanaat yaşayan biri, elindekini doğru değerlendirerek büyük işler başarıyor. Fark, sahip olduklarında değil; onlara yüklenen anlamda ve kullanım biçiminde.
Şimdi gelin, biraz daha samimi bir gerçekle yüzleşelim:
Bazı insanlarda bir ton akıl var ama cebinde beş kuruş parası yok.
Bazılarında bir ton para var ama kafasında bir damla beyin yok.
Hayatın ironisi tam da burada gizli. Akıl ile para bir araya geldiğinde üretkenlik doğuyor. Ayrıldığında ise ya boşa giden zekâ ya da boş bir servet kalıyor.
Peki bu dengeyi nasıl kuracağız?
• Önce sahip olduklarımızın farkına varacağız.
Çünkü çoğu zaman elimizdekini görmediğimiz için daha fazlasını istiyoruz.
• Sonra strateji kuracağız.
Azı doğru yönetmek, çoğu savurup bitirmekten daha kıymetli.
• Ve elbette dengeyi öğreneceğiz. Akıl parayı besler, para da aklı büyütür. Birinin eksikliği diğerini de çürütür.
Tarih sayfalarını açın, Edison’un basit malzemelerle yüzlerce başarısızlıktan sonra ampulü icat edişini görün. Günlük hayatta bakın, küçük geliriyle disiplinli yaşayan insanın huzurunu fark edin. İlişkilerde düşünün, bir sevgi sözünün milyonluk hediyelerden daha kalıcı olduğunu hatırlayın.
Hayat senden daha fazlasını istemez. Zaten verdiklerinle sınar. Asıl mesele, “Neden bu kadar azım?” sorusu değil; “Ben bu kadarla neler yapabilirim?” sorusudur.
Çünkü gerçek güç, elde ettiklerinde değil; değerlendirdiklerinde saklıdır.
Peki ya siz, elinizdekini gerçekten değerlendirebiliyor musunuz?
Sağlıcakla kalın…