Bilim kanatsa, ilim pusuladır
Tarih bize şunu öğretiyor: Yönünü kaybetmiş bir bilim, insanı yükseltmez; uçurumdan yuvarlar.
Tarih boyunca insanlık, bilgiye ulaşma yollarını farklı isimlerle tanımladı: Hikmet, irfan, ilim ve sonrasında bilim… Bugün çoğu zaman bu kelimeler birbirine karışıyor, hatta bazen birbirinin yerine kullanılıyor. Ancak derinlemesine düşündüğümüzde, bu ikisi arasında büyük bir fark olduğunu görürüz.
Kısa cevabı vereyim: Evet, bilim olur. Ama ilim olmadan bilim; insana yön vermeyen, erdemden yoksun, bazen tehlikeli bir güç hâline gelir. Tarih bunun örnekleriyle doludur. İlim: Bilgeliğin ve ahlakın ışığı. Doğu medeniyetlerinde ilim, yalnızca bilgi birikimi değildir. İlim; kalp ile aklın birleştiği, bilginin hikmete dönüştüğü hâldir. Sadece “ne?” sorusuna değil, “niçin?” ve “nasıl?” sorularına da cevap arar. Bir Osmanlı âlimi, icat ettiği bir makinenin insanlığa faydasını sorgulardı. Çünkü ilim, “İnsanlığa faydası yoksa, bilmek yetmez” derdi. Batı Rönesans’ında bilim hızla ilerlerken, Doğu’nun ilim anlayışı bu ilerlemeye ruh katıyordu. Ancak zamanla yollar ayrıldı: Batı, tekniğe ve veriye odaklandı; Doğu ise hikmete, ahlaka ve manevi olgunluğa. Bilim: Gücü getirir, ama yön vermez. Bilim, ölçer, gözlemler, test eder ve kanıtlar. Neyi yapabileceğimizi gösterir, ama yapmamız gerekip gerekmediğini söylemez. Tarih buna dair çarpıcı örneklerle doludur:
1. Atom Bombası (1945)
Bilim, atomun sırlarını çözdü. Ancak ilim, “Bu güç insanlık için kullanılmalı mı?” sorusunu sormadı. Hiroshima ve Nagasaki, ilimsiz bilimin en acı örneklerinden biri olarak tarihe geçti.
2. Endüstri Devrimi (18. – 19. yy)
Buhar makineleri, fabrikalar, tren yolları. Bilim, Avrupa’yı zenginleştirdi ama ilim geri plandaydı.
Sonuç olarak çocuk işçiler, çevre felaketleri, sömürgeleştirilen ülkeler. Bilim vardı, ama vicdan eksikti.
3. Genetik ve Yapay Zekâ Çağı (21. yy)
Bugün genetik mühendisliği ile insan DNA’sını değiştirebiliyor, yapay zekâyı her alanda kullanabiliyoruz. Ama ilim soruyor: “Bu bilgi insanlığa faydalı mı?” “Etik sınırları aştığımızda, gelecek nesiller bize ne diyecek?”
Tarihten Dersler:
İlim ve Bilim El Ele
Tarihte ilimle bilimi birleştiren uygarlıklar hem maddi hem de manevi açıdan yükseldi.
Abbâsîler Dönemi (8.-10. yy) Bağdat’taki Beytü’l-Hikme, sadece bir bilim merkezi değil, aynı zamanda bir hikmet ve ilim ocağıydı. Müslüman, Hristiyan, Yahudi ve Zerdüşt bilginler bir arada çalışıyor; bilgi üretiyor ve bunu insanlığın faydasına sunuyordu.
Osmanlı’da Tıp ve Mimari
Mimar Sinan, yalnızca teknik bir dâhi değildi; yaptığı her eserde bir hikmet arardı. Süleymaniye Camii, sadece taşların birleşimi değil, bir dua, bir ilim ve bilimin buluşmasıdır.
Aynı şekilde Osmanlı hekimleri, tıbbı sadece tedavi değil, şifa ve merhamet anlayışıyla yürütürdü.
İlimsizlik: Bilimi kör, bilgiyi zehirli kılar
İlimsiz bilim, güçlü ama kör bir dev gibidir. Gücü vardır ama nereye gideceğini bilmez. Tarih, bu körlüğün bedelini bize defalarca ödetti: Savaşlar, sömürgeler, çevre felaketleri ve bugün hâlâ süren insan yalnızlığı… Bilim, insanın eline araç verir; ilim, ona amaç verir. Son olarak söyleyeceğin söz odur ki, Bilim, kanat; ilim, pusuladır. Kanat olmadan uçamazsınız; pusula olmadan kaybolursunuz. Bugün dünyaya baktığımızda, her zamankinden fazla bilgiye sahibiz. Ama ilim, yani bilgelik ve ahlaki yön, geride kaldığında; teknoloji bizi mutlaka bir bedelle yüzleştirecektir. Bilim bize gökyüzünü verir, ama ilim yoksa hangi yıldızın peşinden gideceğimizi bilemeyiz.” Geleceğimiz olan çocuklarımızı ilim ve irfanın öncülüğünde bilimin ışığında yetiştirmeniz dileğiyle.