Bir sabah uyanırsınız.
Cep telefonunuzdan günaydın diyen bir ses değil, içten gelen bir “Ben kimim?” sorusu yankılanır zihninizde.
Bir aynaya bakarsınız. Gözleriniz size mi ait, yoksa başkalarının onayına göre şekillenmiş bir maskeye mi?
İşte orada başlar insanın kendine yolculuğu.
Ve bu yolculukta, bavulunuza en çok lazım olan şey şudur:
Kendi doğrularınız.
Psikoloji literatüründe buna “Özsel kimlik” denir.
Yani kişinin içsel bütünlüğü, karar mekanizmasının dayandığı temel değerler ve aidiyet noktaları…
Bu kimlik, çocuklukta başlar şekillenmeye.
Bir babanın “Evladım haksız da olsan sus” öğüdüyle değil,
Bir annenin “Doğru bildiğini yap, gerekirse yalnız kal” duasıyla köklenir.
Bir Ege kasabasında, denizin sabaha dek taşlara çarpıp geri döndüğü bir sahil düşün…
Orada sabah çayını demlerken yavaşça yüzünü güneşe çeviren yaşlı bir kadın vardır.
Yüzü çizgilerle doludur ama gözleri berraktır.
Çünkü o, yıllar boyunca kimsenin doğrularıyla değil, kendi iç sesiyle yaşamıştır.
Evlatları başka şehirlere gitmiş, yalnız kalmıştır belki ama vicdanı hep kalabalıktır.
Çünkü ne zaman seçim yapsa, o içindeki teraziyi dinlemiştir.
İşte insan, o kadın gibi olduğunda değil midir aslında gerçekten.
Bugün sosyal medya, kim olduğumuzu değil, kim olmak zorunda hissettiğimizi pazarlıyor.
Filtrelerle saklanan yüzler, “trendlere” göre değişen fikirler…
Kimse kendisi değil.
Çünkü herkes bir şeylere uymak, birilerine benzemek zorunda hissediyor.
Oysa kişilik, “uyum sağlamak” değil, “duruş sergilemektir.”
Kendi doğrularından şaşmamak, dijital kalabalıkta kendi sesini duyurabilmektir.
Ve bu; bir devrimdir.
Sessiz ama köklü bir devrim.
Sosyolog Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernite” kavramı, bu çağda her şeyin geçici ve yüzeysel olduğuna dikkat çeker.
Kalıcı olan tek şeyin, insanın kendine sadakati olduğunu söyler.
Bu sadakat, bireyin kimliğini koruyabilmesiyle mümkündür.
Ve kimlik, asla ödünle değil; bedelle korunur.
Hayat size çok yol sunacak.
Ama her yol ayrımında bir şey fısıldayacak kulağınıza:
“Bunu sen mi istiyorsun, yoksa senden beklendiği gibi mi davranıyorsun?”
Kendi doğrularınız, belki alkış almaz.
Belki yalnız bırakır sizi.
Ama bir gün…
Yüzünüzde çizgiler çoğaldığında,
Bir çay koyup kendinize baktığınızda
Göz kırpmadan şunu diyeceksiniz:
“Ben, kendime ihanet etmedim.”
İşte o zaman hayatın en doğru yerindesiniz demektir.
Çünkü bazen en büyük başarı, kendin kalabilmektir.
Ve şimdi sana sadece senin duyabileceğin bir soru:
En son ne zaman, kalabalığın değil de vicdanının sesini dinledin?
Kendi Doğrularınızdan Şaşmayın…