Kurban Resmi

Tatsız Hayatlar ve Tuzlu Gerçekler


  • Oluşturulma Tarihi : 07.06.2025 22:33
  • Güncelleme Tarihi : 07.06.2025 22:33

Geçen bir sosyal medya platformu’nun birisinde çocuğa
sokakta mikrofon uzatılıyor. 
Soru basit ama yıllardır filozofların, bilim insanlarının, din adamlarının tartıştığı türden:

“Tanrı 
(Allah, Rab, Yaratıcı) neden görünmez?”

Cevap daha da basit. Ama bir o kadar çarpıcı:
“Tuz da görünmez ama her yemekte onun tadı vardır.”

O an durdum.
Sustuğumuz ya da susturulduğumuz yerden bir çocuk ses verdi.
O söz, içime işledi. Çünkü bazen en hakiki cümleler, sade ve masum ağızlardan dökülür.

Görünmeyen ama Gerçek

Bugün aklı kutsayan bir çağda yaşıyoruz.
“Akıl varsa 
Tanrı (Allah, Rab, Yaratıcı) yok” diye düşünenler çoğaldı.
Ama akıl, her zaman gözüyle görebildiğiyle yetinmemeli. 
Çünkü en büyük gerçekler, duyuların değil, ruhun alanında yaşar.

Tıpkı tuz gibi…
Görünmez ama her şey onunla anlam kazanır.
Eksikliği hemen fark edilir.
Varlığı ise kendini dayatmaz; sakince içeriden işler.

Sade Cümlelerin Derin Manalarında 
Çocuğun bu cevabı, bana hemen Kierkegaard’ı hatırlattı:

“Tanrı’yı (Allah’ı, Rab’bi, Yaratıcı’yı) ispat etmek isteyenler, önce onu kaybetmiş olmalılar.”

Gerçekten de, Tanrı’yı görmek değil; hissetmek, fark etmek ve tadına varmak gerekir.
Ama çağımız, görmediğine inanmak istemiyor.
Tanrı’nın yokluğunu “kanıtlamak” için bilimsel veriler diziliyor, ama insanın içindeki boşluk hâlâ susuz…

Tuz mu, Şeker mi?

Bu çağın yeni ilahı şeker.
Haz, hız ve his…

Wellness kültürü şöyle fısıldıyor kulağımıza:

“Tanrı’ya (Allah’a, Rab’be, Yaratıcı’ya) ihtiyacın yok. Yeter ki kendine dön, yeter ki kendini sev.”

Tatlı sözler…
Ama boş mideler gibi, insanı uzun vadede zayıf düşüren türden.

Tuz ise farklıdır.
Bazen acıdır. Bazen az konursa fark edilmez, fazla konursa yakar.
Ama ölçülü olanı, hayatı dengede tutar.
Tıpkı inanç gibi. Tıpkı vicdan gibi.

Wittgenstein şöyle diyordu:

“Söylenemeyen hakkında susmalı mıyız? Yoksa şiir mi yazmalıyız?”

O çocuk, bir şiir yazmadı. Ama konuştu.
Ve felsefenin susup metaforların konuştuğu yerde, bir hakikati dillendirdi.

Hayatın Tadı

İnsanın hayatı bazen dolu görünür ama tuzsuzdur.
Anlam eksikliği, yemek gibi geç yavaş hissedilir.
Tatlı şeyler alırız elimize; başarı, eğlence, para, alkış…
Ama sonra, ağzımızda kalan sadece geçici bir tat olur.

Oysa tuz gibi olan şeyler —gerçek, anlam, bağ, 
Tanrı (Allah, Rab, Yaratıcı)— bir kere yerleşirse…
Tüm yemeğin ruhunu değiştirir.

İnanç, yemek değil; onun tuzu gibidir.
Az görünür ama her şey onunla lezzetlidir.
Ve yokluğu hemen fark edilir.
Bazen eksiklikte, bazen yalnızlıkta, bazen gece uykusunda…

Sonuç: Gerçek Tat Nerede?

Bugün gözümüz dolu ama içimiz boş.
Şekerle kandırılıyoruz, tuzdan uzaklaştırılıyoruz.
Ve her şey “tatlı” görünse de, hayatın özü eksik kalıyor.

Nietzsche bir keresinde şöyle demişti:

“Tanrı 
(Allah, Rab, Yaratıcı) öldü”
Ama insanlar şunu unutuyor:
Onu gömmeye çalıştığımız yerde, kendi anlamımızı da kaybettik.

Belki de şimdi yeniden duymamız gereken ses, o çocuğun sesidir:

“Tuz görünmez ama tadı her şeydedir.”

Çünkü hayat; göze değil, tada ihtiyaç duyar.
Ve gerçek tat, sadece Tanrı’dan (Allah’tan, Rab’biden, Yaratıcı’dan) gelir.

Tuzsuz yemek yenmez. Tanrısız 
(Allah’sız, Rabsız, Yaratıcısız) hayat da yaşanmaz.

Mutlu Sağlıklı bir yaşam dileğimle..

Tatsız Hayatlar ve Tuzlu Gerçekler
Erdal Ataklı
Yazarımız Kim ?

Erdal Ataklı