Kör sağıra “çok güzelsin” demiş.
Ne kör anlamış ne sağır.
Dilsiz duymuş, o da kimseye söyleyememiş.
Bu kısa ama sarsıcı anlatımda, toplumun iletişim biçimi, empati eksikliği ve bireyler arası kopukluk üç güçlü metaforla özetleniyor:
kör, sağır ve dilsiz.
Kör göremez, sağır duyamaz, dilsiz söyleyemez.
Bu üçlü, fiziksel bir engelin çok ötesinde, bugün yaşadığımız iletişimsiz toplumun ruh hâlini anlatıyor.
Bir Not:
Gerçek Engellilere Değil, Engel Üreten Zihniyetlere
Bu yazıda geçen “kör”, “sağır” ve “dilsiz” kavramları, fiziksel engellere değil, toplumsal duyarsızlık ve iletişim kopukluğu gibi duygusal ve zihinsel hâllere dair mecazlardır.
Gerçek engellerle yaşayan bireyler, çoğu zaman topluma en anlamlı katkıları sunan,
gönül gözüyle gören,
içtenlikle duyan,
anlamayı bilen insanlar olabiliyor.
Ve bu yönleriyle, çoğu “engelsiz” bireye aslında örnek oluyorlar.
Dolayısıyla bu yazının hedefi, fiziksel engeller değil;
iletişimdeki tembellik,
anlamaya karşı ilgisizlik,
ve kendini ifade etmekten aciz ama sesi en çok çıkan kesimlerdir.
Amacımız; kırmadan, dışlamadan, birlikte daha iyi bir iletişim toplumu inşa edebilmektir.
Dilsiz:
Duyan Ama Konuşamayanlar
Bu hikâyedeki en can alıcı figür dilsizdir. Çünkü o duymuştur, anlamıştır ama söyleyememiştir.
Bugün toplumda en fazla bulunan kişi tipidir bu: duyan ama konuşamayanlar.
Gördüğünü anlatamayan, hissettiğini ifade edemeyen, içindekini dışa vuramayan insanlar.
Sebebi çok:
-Kimse dinlemiyor diye susanlar,
-Konuşunca yargılanmaktan korkanlar,
-Konuştukça yalnızlaştığını hissedenler…
Toplumun görünmeyen çoğunluğu, “anlatamadığı” için içe kapanıyor.
Ve bu sessizlik içinde insanlar duygusal olarak çürümeye başlıyor.
Oysa ifade edememek, anlamı boğmaktır.
Boğulan anlamlar ise zamanla insanı da, toplumu da boğar.
Kör:
Baksa da Görmeyenler
Kör sadece görmeyen değil, bakıp da görmeyendir.
Bugün insanlar birbirine bakıyor ama gerçekten görmüyor.
-Bir anne çocuğunun yalnızlığını göremiyor.
-Bir öğretmen öğrencisinin kırılganlığını fark edemiyor.
-Bir dost, diğerinin sessiz çığlığını duyamıyor.
Neden mi?
Çünkü herkes kendi derdine öyle gömülmüş ki, başkasının yarasını görecek hâli yok.
Bu da toplumun empati damarlarını kurutuyor.
Sağır:
Duymak İstemeyenler
Sağır olmak, sadece fiziksel bir engel değil; duymaya kapalı olmak demektir.
Bugün birçoğumuz bu sağır hâle bürünmüş durumdayız.
Biri derdini anlatmaya çalışıyor ama biz dinlemiyoruz.
Dinler gibi yapıyoruz ama aslında sadece cevap vermek için bekliyoruz.
Bazen de karşıdaki ne kadar bağırsa da içimize işlemiyor, çünkü biz anlamaya niyetli değiliz.
Kulaklarımız açık olabilir ama zihnimiz kapalıysa hiçbir şey değişmez.
İletişim Var, Anlayış Yok
Dışarıdan bakıldığında herkes konuşuyor, mesajlaşıyor, içerik üretiyor, duygu paylaşıyor gibi duruyor.
Ama içerde büyük bir boşluk var.
Bu çağın hastalığı; çok iletişim, az anlayış.
Sözlerimiz çok ama anlamlarımız eksik.
Yüzlerce kelime konuşuluyor ama kimse kimsenin yüreğine dokunamıyor.
Sonuç:
Üç Engelli Toplum
Bugün toplumun üç temel engeli var:
• Görmüyoruz (körlük),
• Duymuyoruz (sağırlık),
• Konuşamıyoruz (dilsizlik).
Ve bu üçü birleştiğinde, ortaya çıkan şey; kırılmış, susmuş, içine kapanmış bir toplum oluyor.
Ne Yapmalı?
-Herkesin “duyulmaya” ihtiyacı var. Onu sağlayacak şey sadece kulak değil, gönül kulağıdır.
-Herkesin “görülmeye” ihtiyacı var. O da sadece gözle değil, kalp gözüyle olur.
-Herkesin “konuşmaya” ihtiyacı var. Ama konuşma cesareti için önce güvenli bir ortam gerekir.
Gerçek iyileşme, birbirimizi gerçekten duyduğumuzda, gördüğümüzde ve konuşabildiğimizde başlayacak.
Aksi hâlde sadece birer kör, sağır ve dilsiz olarak yan yana yaşamaya devam ederiz.
Ama anlamadan.