Geçmiş, çoğu insan için ya kaçınılan bir yük ya da idealize edilen bir masaldır. Oysa geçmiş, bugünün şekillendiricisidir. Onunla yüzleşmeden sağlıklı bir gelecek inşa edemeyiz. Psikolojide buna “geçmişle barışarak bireyleşme” süreci denir. Köklerini inkar etmeden, o köklerden filizlenen yeni bir benlik oluşturmak...
Geçmişle barışmak, yaşananları affetmek değil; anlamlandırmaktır. Kimin neyi neden yaptığını anlamaya çalışmak, yaşanan acının sorumluluğunu üstlenmek değil, etkisini fark etmektir. Bu farkındalık, kişiye özgürlük verir. Çünkü ancak o zaman o geçmişin içinde değil, karşısında durabilir.
Danışanlarla geçmişe döndüğümüzde sıkça şu soruyla karşılaşırım: “Bunu neden şimdi düşünüyorum?” Çünkü zihnimiz ancak güvenli bir zemin bulduğunda geçmişi işlemler. Bu da gösterir ki, barışma isteği aslında iyileşmenin habercisidir.
Geçmişle barışan kişi, geleceği daha özgür kurar. Çünkü artık reaksiyonla değil, seçimle yaşar. Eski yaraların tetiklediği otomatik tepkiler yerini bilinçli tercihlere bırakır. Hayat, reflekslerden çıkıp farkındalıklara döner. Ve bu dönüşüm, insanın kendi yaşamının mimarı olmasının ilk adımıdır.
Geçmişe saplanıp kalmadan, ama onu bastırmadan yürümek... İşte gerçek olgunluk budur.
Geçmişle Barışmak, Geleceği Kurmaktır