“Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı de” sözü, çoğu zaman bir hayat dersi gibi aktarılır. Çıkarlarımızı korumanın akıllıca bir yöntem olduğu öğretilir. Ancak bu anlayış, bireyin karakterini aşındırıp toplumsal güveni zedelemez mi? Bir psikolog gözüyle baktığımızda, bu tutumun temelinde korku, fırsatçılık ve sosyal uyum kaygısı yatar.
İnsan, doğası gereği çevresine uyum sağlama eğilimindedir. Ancak uyum sağlamak ile değerlerinden taviz vermek arasındaki çizgi çok incedir. Geçici kazançlar uğruna samimiyetsizliği benimsemek, bireyin öz saygısını zedeler. Psikolojide “bilişsel uyumsuzluk” olarak tanımlanan bu durum, kişinin kendi değerleriyle çeliştiğinde yaşadığı içsel huzursuzluğu açıklar. Zamanla kişi, yaptığı ahlaki esnemeleri haklı çıkarmaya başlar ve bu durum alışkanlığa dönüşür.
Toplumsal düzeyde ise bu anlayış güven duygusunu yok eder. Eğer herkes “köprüden geçene kadar” farklı bir yüz takınıyorsa, içtenlik yerine strateji ön planda olur. Böyle bir toplumda insanlar birbirlerine güvenemez, ilişkiler yüzeysel ve hesaplı hale gelir.
Elbette hayatta dikkatli olmak önemlidir. Ancak değerleri tamamen bir kenara bırakıp yalnızca çıkar odaklı hareket etmek, bireysel ve toplumsal çöküşü beraberinde getirir. Gerçek erdem, sadece işler yolunda giderken değil, zorluklar karşısında da değerlerine sadık kalabilmektir. Unutmayalım ki karakter, köprüden geçtikten sonra değil, tam da o köprüyü geçerken şekillenir.