2

Göç 11


  • Oluşturulma Tarihi : 12.11.2019 06:52
  • Güncelleme Tarihi :

Daldığım derin duygular içinde, bizi taşıyan araçla Mardin’den yokuş aşağı inerek Mardin’i geride bırakıp, Kızıltepe’ye varmıştık. Kızıltepe, Mezopotamya ovasının bereketli toprağı üzerinde inşa edilerek, Mardin'in ovaya kuşbakışı zirveye sahip olduğu alana kadar yayılmış şirin bir yerleşkedir. Kızıltepe’yi yaran yoldan geçerek ana caddeye çıkıyoruz. Bölge insanının yerel dilde (rêya ipekê) ipek yol diye adlandırdığı güzergahta yola koyuluyoruz. Tek şeritli yolun çift yönlü olarak kullanılması, yol üzerinde seyir hâlindeki çok sayıda aracın vızıltısı ovada yankılanıyordu. Üzerinde yol aldığımız ipek yolu, gözümüzün kestirebildiği kadar, devasa ovada âdeta ince, siyah bir şerit gibi uzanıyordu. Endişe, heyecan ve burukluk içinde geçen yolculukta, Kesra Kanco'yu solumuza, Derik ilçesini sağımıza alarak, yaklaşık bir buçuk saat sonra Ş. Urfa, Viranşehir İlçesi’ne varıyoruz. Viranşehir İlçesi’nde Mardin’e emsal etnik ve inanç gurubuna mensup toplulukları bünyesinde barındıran gelişmiş ticari bir yerleşim birimidir. Yol onarım çalışmaları nedeniyle aracımız sallantıyla yirmi dakika süre zarfında mesafe kat ederek Viranşehir’i de geride bırakıyoruz. Kurak geçen yaz aylarının toprağı çatlatacak kadar sıcak olduğu Mezopotamya’nın Harran Ovası’nda Şanlıurfa yönüne doğru ilerliyoruz. 1989 yılında tasarladığım göç öyküsünün bir ilginç yanı da, otuz yıl aradan sonra bazı yazıların eklenerek büyük göç 2 adı altında devam ediyor olmasıdır. Urfa’ya yaklaştıkça, şehrin kadim tarihi olan, dünyanın ilk üniversitesi ile peygamberler şehri oluşu, her kesimi cezb ettiği gibi benide çok etkiliyordu. Oysa asıl mesele dünya tarihini derinden sarsacak olan göbekli tepenin 12 bin yıl geçmişe sahip olarak ortaya çıkmış olmasıdır. Kim bilir bu buluş büyük ölçüde dünya tarihinin yeniden yazılmasını da gündeme getirebilir. Adı gibi şanlı bir geçmişe sahip, Şanlıurfa’yı da geride bırakarak, Antep istikametine doğru Harran Ovası’nı terk ediyoruz. İki buçuk saat sonra, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinin önemli sanayi ve ticaret merkezi Antep’e varıyoruz. Bu şehrin büyüleyici etkisi karşısında çocuklar heyecanlarını gizleyemiyordu. Kısa bir gezintinin ardından sanayisi kadar zengin mutfağa sahip Gaziantep’i de terk ederek, aracımızla karlı Torosları tırmanarak, Çukurova’ya yol alıyoruz. Zorlu geçen karlı Toros Dağları yolculuğu ardından, Antep’ten üç buçuk saat yol aldıktan sonra, Çukurova’ya ayak basıyoruz. Çukurova ki, ırgatlığın, fellahlığın (çiftçiliğin) boy ölçüştüğü, geniş toprak sahiplerinin tarım işçilerini gereğinden fazla çalıştırarak emeğin karşılığını bulmaya bir Çukurova. Tarımın kollektifleştirilmediği ve halen insan ögesinin, toprağı beden gücüyle işlediği, bir Çukurova. Çukurova ki, Yaşar Kemallerin, Yılmaz Güneylerin, Şener Şenlerin, ve daha nice değerlerin bağrından kopup geldiği bir Çukurova. Zulme karşı İnce Mehmed romanının yazıldığı, Endişe filminin çekildiği bir Çukurova’dan geçiyorduk. Çocuklar her ne kadar işin ehemmiyetinin farkında olmazsalar da, bu bölgenin üzerimde bıraktığı etkiyle Çukurova’nın yanı başında Adana’ya giriş yapıyoruz. Üretim araçlarıyla, üretim ilişkilerinin yansıması sonucu varoşlarla birlikte gelen kentleşme, Adana Türkiye’nin önemli kentleri arasında yer almaktadır. Adananın yanı başından geçerken çocukların heyecanı ikiye katlanmıştı. Nedeniyse henüz daha büyük şehir görmemiş olmalarıydı. Adana’dan yol aldıktan bir saat sonra liman kenti Mersine varıyoruz. (Devam edecek)



 

Göç 11
Veysi Aygün
Yazarımız Kim ?

Veysi Aygün