2

Göç 15


  • Oluşturulma Tarihi : 10.12.2019 08:48
  • Güncelleme Tarihi :

Büyük umutlarla yerleştiğim Antalyada, talih yüzüme gülmedi. Ailemle doğru dürüst görüşemiyor, köşe bucak gizleniyordum. Bu acıyı bana yaşatmayı gerekli kılan olayın müsebbibi neydi. Acaba benmi gereksiz yerde  panike kapılmıştım. Veya birileri bana ödlek tayfası lakabınımı takacaktı, bunun en belirgin cevabı zaman akışının içinde saklıydı. Suçlanmakta olan biri duruşmaya çıkarılır, gerçekten suçluysa, hak ettiği cezaya çarptırılması gerekir. Değilse aklanıp beraat edilir. Bizim içinden geçtiğimiz süreç yaşla kurunun bir arada yandığı süreçti.  Talihli tutuklular cezaevinden hastalıklı çıkar,  kısa bir süre sonra hayatını kaybederdi. Başka türlü talihli veya talihsiz olmaya yer yoktu.Aranan şahıs  Bulunduğu yerden alınır, akibetiyse  bilinmezdi. Yaşadıklarımı irdeleyerek değerlendirdiğimde, gelişmeler ışığında insan hayatının hiçe sayıldığı açıkça görülmektedir. Sürmekte olan bu  bozuk dünya düzeninin değişme gereği inancına sahip kişilerin arkasına sinsice yaklaşılarak susturucuyla enseden tek kurşunla insan hayatına son veriliyordu.Kurbana hayatın  tek bir  kurşun kadar ucuzdur mesajı parolayla verilirdi. Böylesine sadist cellatların eliyle can vermek istemememden dolayı, titiz bir dikkatle hayatta kalmayı başarıyordum. Bu onursuz cellatlar birçok duyarlı meslektaşımla onurlu vatandaşı katletti. Burada önemli olan bu  canice işlenen cinayetlerin bir muamma olarak kalmayıp, suçluların gün ışığına çıkartılarak  mutlak bir  cezaya çarptırılması gerekir. İnsan canına kast etmek isteyen birileri kirli emellerine ulaşmadan  caydırıcı tedbirlerle önlem alınması hayati önem taşımaktadır. Daha önceleri salt düşüncelerinden dolayı fiziki olarak hedef alınırken,  şimdiyse masum ve  savunmasız insanlar hedef seçildi. Son dönemlerde artan kadın cinayetlerini buradan şiddetle kınarken, bu cinayetlerin önünü kesmenin asıl yolunu tespit etmek  lâzım.  Gerek dünyada, gerekse ülkemizde  en fazla mağdur olanların başında kadınlarla, çocuklar gelmektedir. Bu doğrultuda Türkiyede  her yıl yüzlerce kadınla çocuk hayatını kaybetmekte. Özellikle kadın cinayetleri kanayan bir yaramız. Baskılara maruz kalıp,  bu uğurda hayatlarını kaybeden kadınlardan bir erkek olarak, utanç duyarak özür diliyorum. Devletin toplum bazında siyasal, kültürel reform ekseninde etkinlikler düzenlemedikçe  bu kısır döngülü girdaptan bir çıkış yolu bulmamız zor olacak. Dün düşüncelerinden dolayı rencide edilenler, bugün insanların temiz duyguları  köreltilerek, televizyon dizilerindeki şiddet, macera ve mafyatik film sarmalına özendirilmektedir. Kendini bu gereksiz dizi dümenine kaptıranlar, daha sonraları özentilerini asıl hayatlarında uygulamaya çalışır. Devlet vatandaş el ele vermediği, köklü reformların hayata geçirilmedigi sürece, şu anda cezaevlerindeki yaklaşık üçyüzbin tutuklu insanın yakın bir zamanda beşyüzbine ulaşacağı muhtemeldir. Bir vatandaş olarak bunları gündeme getirmek istememde neden, kendi ülkesinde aradığı huzuru bulamayan insan, kimi zaman kendi yöntemince iradesi dışında'da olsa  bazı  yollara baş vuracak.  Burada devlet vatandaş ilişkisinin hümanist yaklaşımı belirleyici rol oynar. Ülke gerçeğimiz olan bu  insan ilişkilerini olduğu yere  bırakırken göç serüvenimize  devam ediyoruz. 1982 anayasasının kısıtlamalarına karşı koyan dinamik bir kesim ezber yaşamı bozmaya çalıştığı için, dönemin devlet yöneticileri tarafınca susturuluyordu.1990 yıllarını takip eden süreçle ilişkilerde kişilik yeni bir boyut kazandı. Muğlak ve kirli bir dönemden geçiyoduk. Kendi açımdan baktığım vakit,  pahası ne olursa olsun, kendim gidip körü, körüne teslim olmayacaktım. Ancak benim için ağır bedele mal olacak, ailenin geçim kaynağı kesilecek, olacakları  olayların akışına bırakacaktım. İletişim ağı şimdiki gibi yaygın değildi. Aradan haftalarla aylar  geçer öyle görüşürdük. Başımdan geçen bir olayı, bu köşede siz sevgili okurlarla paylaşmak istedim.  1990 yılının onikinci ayı. Antalyada gün kararmış,  havalar bayağı soğuk. Uzun zamandır çektiğim mide rahatsızlığı nedeniyle mide kanaması geçirmişim. Mutlaka sıcak bir yere geçmeliydim. Eve gitmeye karar verdim. Bulunduğum yerle  evin arasındaki  mesafe  yaklaşık on km. Eve gideceğim, zira   üzerimde  yol ücreti yok. Hastalık ve soğuktan  tir, tir titriyorum. Hemen münübüste arka sıraya geçerek koltuktaki yerimi alıp  münübüsün hareket saatini bekledim. Araç hareket ederken şöforun aynadan bana bakıp, bakmadığına dikkat ediyordum. O hasta halimle aşırı heyacan ve telaşla  elbiselerim ter içinde kalan  vücuduma  yapışmış, büyük bir mahcubiyet içinde hayatımın en zor anını yaşıyordum. Kendi, kendimi muhakeme ederek, bir zamanlar hak hukuktan adaletten söz ederken şimdiyse hak, hukuk tanımazlığını ve adaletsizliği cüzi bir yol ücretini ödemeyerek  kendim  yapıyordum. İçindeki ruh halimden dolayı yol bitmek bilmiyordu. Münübüs şöforunun yol ücretini benden istemesi halinde ona ne gibi bir yanıt vereceğim düşünceleriyle ikilem  içinde kalmıştım. Yol ücretini verdim desem beş türk lirası için yalan söylemiş olacağım. Param yoktu desem, şöforun  parasız bindiğinde  halinden utanmadınmı diye bir tepki vereceğini bekliyordum. Neyseki bir vukuat yaşamadan ulaşmak istediğim yere varmıştım. ( Devam edecek )

Göç 15
Veysi Aygün
Yazarımız Kim ?

Veysi Aygün