Sayfa Yükleniyor...
15 Mart 2011. Suriye savaşı, büyük yıkım ve kıyımın yaşandığı, ülkelerin başında gelir. Sekiz yıldır süren Suriye savaşı, bir ile ikinci dünya savaşından sonra tarihin gördüğü en acımasız savaş olarak kayıtlara geçti. Bu saate kadar yaşanan Suriye savaşında taş üstünde taş kalmadı. Savaş bütün acımasızlığıyla devam ettiği halde, bütün dünya bu vahşete seyirci kaldı. Suriye geniş bir savaş arenasına dönüştürülerek, küresel güçlerin tribünden sadistçe izlediği katliam müsabakalarına evrildi. Suriye nüfusunun yaklaşık yarısı ülkesini terk etmiş, geriye kalanlarda, can havliyle yaşamlarını, zor şartlar altında idame etmek zorunda bırakıldı. Bu göç furyasında Türkiye özverili davranarak kapılarını ve bağrını 4 milyon Suriyeliye açtı. Irak, Lübnan ve Ürdün 6 milyon Suriyeliye kapılarını açmış ve onlara ev sahipliği yapmaktadır. Ancak kapılarını mültecilere açan bu ülkelerin kısıtlı olan ekonomik durumları nedeniyle bir hayli zorlanmaktalar. Ayrıca mültecilere ev sahipliği yapan bu ülkelerin demografik yapısına da etki yapmaktadır. Bu çarpıklığa ve insanlık onurunu ayakları altına alan acımasız Suriye savaşına müdahil olan küresel güçlerin inisiyatif kullanarak katılaşmış vicdani duygudan arınıp, insan onuruna yaraşır şekilde vicdanlarının sesiyle hareket etmeleri hayati önem taşımaktadır. En büyük temennimiz, Suriye halklarının bir an evvel can güvenliğinin sağlanması, barışın tesis edilerek huzura kavuşmalarıdır. Bu sıkıntılı coğrafyanın mukimi Türkiye'de göç musibetinden nasibini alacaktı. Türkiye 1960 yılında Avrupa ülkeleriyle yaptığı anlaşma çerçevesinde, işçi iş gücü temelinde Avrupa’ya işçi göçünü gerçekleştirdi. Bu göç 1960’lardan 1970’lerin ilk yıllarına kadar vasıfsız ve kalifiye elaman olarak devam etti. 1960 askeri darbesini dışarıdan yönlendirerek, bağnaz yerli iş birlikçilerinin tutumu neticesi, kendi memleketinde ulaşamadığı yaşam standardını binlerce kilometre öteye giderek refahı Avrupa’da bulmaya çalışmıştır Türkiye insanı. (Devam edecek)