2

Göç 9     


  • Oluşturulma Tarihi : 29.10.2019 08:44
  • Güncelleme Tarihi :

Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Bu deyim Anadolu insanının hafızasında önemli bir vurguyu ifade eder. Bu söylem yerkürede, anlamlı bir deyiş olarak, değişik toplumlarda telaffuz edilmektedir. İnsanların yaşam alışkanlıkları, gelenek ve görenekleri farkındalık arz etse de, bir paydada ortak özelliklere sahiptirler. Göç yazı dizisinin başlarında, göçün kronolojik serüvenini işlerken, göçü tetikleyen unsurun, sosyal, ekonomik, etnik ve dini temele dayalı olduğunu başlıca neden olarak belirtmiştim. Türkiye’de askeri darbelerin muğlak ve bağnaz çıkmazları, toplumun sosyolojik gelişimi yönünde, son derece olumsuz etkileri olmuştur. Kutuplaştırıcı, çatışmalı bir ortam yaratma noktasında, bütün argümanlar hayata geçirilmişti. 21 Temmuz 1946 tarihinde tek partili sistemden, çok partili döneme geçiliyordu. Yeter artık söz milletindir çıkışıyla, yeni bir süreci başlatan Demokrat Partisi’ne iktidar yolu açılmıştı. Tarih, 21 Mayıs 1950. Bundan böyle Adnan Menderes, dönemi başlıyordu artık. Başbakan Adnan Menderes’in sanayide atak yaparak, sanayi hamlesi yapma çabaları hep sekteye uğratıldı. Saltanatını kaybetmiş resmi ideolojinin, vesayetçi artıkları, 27 Mayıs 1960 askeri darbesini gerçekleştirerek iktidara el koydu. Adnan Menderes ve dava arkadaşları tutuklanarak cezaevine atıldı. Menderesin cezaevinde kaldığı bir yılı aşkın süreden sonra, 17 Eylül 1961 tarihinde hasta yatağından alınarak, hasta haliyle, iki bakanıyla birlikte idam edildi. Rahmetli Menderes’in işsizliği önlemeye yönelik istihdam oluşturma çabaları, vatana ihanet olarak sayıldı. Buna müteakip 6 Mayıs 1972 tarihinde, Deniz Gezmiş ve arkadaşları gencecik çağda oldukları 25 yaşlarında idam edildi. Sözde suçları; altıncı filo savaş gemisi defol kahrolsun Amerika ve ayrıca kendi devletlerine ithafen bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti istemeleriydi. Sekiz yıl sonra, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin kurmayları ise “cezaevindekilerini asmayıp da besleyelim mi?” diye mesnetsiz nara atıyordu. 17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşı evrakta büyütülerek idam edildi. Erdal Eren’in sözde suçu; çocuk sayılacak bir yaştayken adalet istemesiydi. Eşine ender rastlanan bu cellatlık vakası, kayıtlara geçerek tarihteki yerini aldı. İşte iç ve dış göçün hızlanmasına neden olan, on yılda bir darbeler silsilelesinin sadist oyunlarıydı bunlar. Midyat 1980 yılları 98 köy ve mezraya sahipti. Bu miktara karşın, yaklaşık yirmi okul düşüyordu. Bu yerleşim birimlerine ulaşım derseniz yok denilecek düzeydeydi. Yollar dar patikadan ibaretti. Yazın araçla seyir halindeyken, toz toprak bir birine karışır, kışınsa çamur ve bataklıktan geçilmezdi bu yollardan. Ulaşım yetersizliğinden dolayı, her yıl onlarca kadın doğumda hayatını kaybediyordu. Sağlık derseniz hakeza. Yaklaşık 500 insana ancak bir doktor düşerdi. Bana yüklenen sorumluluk özellikle eğitim, ulaşım ve sağlıktaki aksaklıkları yazmaktı. Bazı eksiklikleri yazarken, sakın haddini aşma, şayet aşarsan biz sana haddini bildiririz diye uyarı alıyordum. 1984 yılında Midyat’a bir doktor (ismi kitapta mevcut) tayin edildi. Midyat Devlet Hastanesi’nin olanak ve imkansızlıklarına rağmen, olur, olmaz çok insanı ameliyat masasına yatırıyordu. Narkozu hasta bakıcılara yaptırır, hastanede elektrik jeneratörü olmadığı halde ameliyata başlardı. Ki bu aralar elektriğin memlekette sık kesildiği dönemlerdi. Bu yetersizlikten dolayı, söz konusu doktor, aralarında teyzemin de bulunduğu, 37 insanın ölümüne sebebiyet verdi. Bu yaşanan olumsuzluklar üzerine, Sağlık Bakanlığı, valilik ve kaymakamlığa şikayet dilekçesi yazdım. Bir süre sonra Sağlık Bakanlığının gönderdiği müfettişlerin yüzeysel bir soruşturma sonucu, malum şahıs hak ettiği cezayı almayarak işin içinden sıyrıldı. En son Ankara’da, profesörlüğe terfi edildiği haberini aldım. Değerli okurlar, bu yaşanan tatsızlıkları teferruatıyla yazmaya kalkışsam bu köşeye sığdırmam mümkün değil. Konuyu kısadan özetledim. 98 köy ve mezraya sahip Midyat’ın da gelişmiş bir köy olarak varsaydığımız vakit,  bu rakam 99’a ulaşıyordu. Ne hikmetse, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar söylemi, beni on kere dokuz köyden kovuyordu. Ya teslim olmayı kabul ederek, akıllarınca beni terbiye edip, cezamın bitiminde uysal bir çocuk olarak dışarı salacaklardı. Veyahut bu yerleşkeden gizlice ayrılmaya hazırlık yapıp, yol alarak göç edecektim. (Devam edecek)
 

Göç 9     
Veysi Aygün
Yazarımız Kim ?

Veysi Aygün