Sayfa Yükleniyor...
31 Mart Mahalli İdareler Seçimi’nin üzerinden yaklaşık bir aya yakın zaman geçti. Ancak seçimler, gündemdeki yerini halen koruyor. Oysa her kesim seçimin galibiyle mağlubiyeti üzerinde tartışmaya devam ediyor daha. Galibin kelime kökeni Arapçadan, Türkçeye geçmiş. Galip (Ğelıp) yenen üstün anlamındadır. Mağlup (Meğlup) yenilen yenik düşen anlamını taşımaktadır. Dünyanın neresinde olursa olsun yapılan oylamalarda parti veya bireyler gösterdikleri performansla, başarıları ve verdikleri hizmetle tercih edilerek seçilirler. Biçimsel olarak seçimin galibi denebilir buna. Ancak seçimlerden başarılı çıktı, halkın çoğunluğu bu partiyi veya şu bireyi tercih etti demek daha centilmen bir yaklaşım olur. Bilakis hizmet aşkıyla yola çıktığında kime galip gelmek istersin veya kimi mağlup etmeye çalışırsın ki. Karşındaki de senin gibi insan. İnsanlar farklı düşünebilir. Önemli olan bir paydada birleşebilme becerisini gösterebilmektir. Galip olmaya değil gönül almaya bak. Mağlup etmeye değil örnek davranış sergile. Kutuplaştırıcı değil, kucaklayıcı ol. Ötekileştirici değil, bütünleştirici ol. Hem kendi ülkende ve dünya barışına vizyon ol. Mahalli idareler seçimiyle ilgili bu altıncı köşe yazımdır. Yazıyla dile getirilenin ve somut düşüncenin ayakları yere basmayan bir teorinin pratiğe dönüşmesi mümkün değildir. Yüz çiçek açsın, yüz fikir akımı yan yana tartışsın anlayışına tahammül etmeyen toplumların ufku gelişmez. Uygarlığın seviyesi kıskançlık duygusunu aşmakla orantılıdır. Birey, parti veya iktidar başarısızsa başarısızlığını kabullenmeli. Nitekim başarısızlık başarıdan çok şey öğretir insana. Türkiye bir aydır İstanbul’daki seçimlere odaklanmış durumda. Siyasi partilerin bu konuda ne denli duyarsız olduğunu göstermeye yetiyor. Yok, seçimlere şaibe karıştı yok hile yapıldı. Bunu söyleyenler şaibe karışmasına ve hile yapılmasına müsaade etmeselerdi. Olup bitenler karşısında seyirci kalacaksın, sonra çıkıp ben bu seçimi kabul etmiyorum diyeceksin. Bence bu doğanın eşyasına aykırı bir şey. Pek etik bir anlayışta değil. Bunları yazarken taraf tutuyorum diye anlaşılmasın. Geçmişte CHP’yi destekleyen biri olarak şu anda CHP’nin izlediği politikalara karşıyım. İstanbul’un kuytu köşesi Beylikdüzü belediye başkanlığından gelip İBB başkanlığına seçilen Ekrem İmamoğlu’na başarılar dilemek erdemliliğini göstermek gerekir. Başta AK Parti teşkilatına yakışacak olanda bu. Binali Yıldırım saygı duyduğum bir şahsiyet. Son Türkiye 24 Haziran genel seçimlerinde kendisiyle İzmir’de birlikte bulunduk. Ancak başbakanlıkta bulunmuş birinin belediye başkanlığına kendinin istemeye, istemeye getirilmek istenmesi yanlış bir tercihti. Meclis başkanlığından istifa etmeden belediye başkan adayı olması en bariz örneğiydi. İstanbul’daki toplam oyların hemen, hemen yarı yarıya eşit şekilde alan, AK Parti ile CHP’nin idarede ortak irade oluşturup kaldıkları yerden hizmete devam etmeleri en mantıklı yoldur. Bu köşe benim, bu köşede benim senin düşünceni hiçe sayıyorum anlayışıyla hareket etmemek gerekir. Bu ülke hepimizin değeri. Türküyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Abaza’sıyla hepimizin barınağı. Sünni’siyle, Alevi’siyle, Ermeni ve Süryani’siyle, Yezidi ve Musevi’siyle hepimizin inanç limanı. AK Parti ve CHP’lisiyle HDP ve MHP’lisiyle, irili ve ufaklı partisiyle ve hatta Türkiye’de ilk kez TKP’den seçilen M. Fatih Maçoglu’nun gerçeğiyle bu ülke bizim. Son günlerde Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye ittifakını önemseyerek kendisine katılıyorum. Hatta Orta Doğu’da rejimlerin reformlarla ıslah edilerek, otoriter, totaliter ve monarşik düzene son verilen bir Orta Doğu ittifakını içtenlikle önemsiyorum. Kimin galip kimin mağlup geldiği kısır döngülü bir yaşamı değil, hep birlikte daha mutlu bir yarınlara nasıl kavuşuruz diye düşünmeliyiz. Kalın sağlıcakla.