Sayfa Yükleniyor...
17 Aralık 2010 yılında, Tunus’ta Muhammed Buzazi adında seyyar satıcı, üniversite mezunu 26 yaşında bir gencin arabasına el konulup, işi engellenince Arap Baharı denen sürecin, kendini yakarak başlamasına vesile oldu. Bu gencin kendini ateşleyen kıvılcımı, geniş halk kitlelerine yayılmasını sağlayarak, yeni bir sürecin başlangıcı oldu. Tunus’ta artan kitle gösterilerinin ardından, Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali kendi ülkesinden kaçarak Suudi Arabistan’a yerleşti. Arap Baharı 30 yıllık Hüsnü Mübarek’in devrilmesi akabinde, Bahreyn, Fas, Libya’yı da etkisi altına alarak, hatta Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’nin ölümünü beraberinde getirdi. Arap Baharı’nın kıvılcımı bir yıl sonra Suriye’ye sıçradı. Yüzyılın gördüğü iki dünya savaşından sonra, tarihin en büyük kaybı ile yıkımı Suriye’de yaşandı. Ülke halen bu acı ve dramı yaşamaya devam ediyor. Mart 2011’de Dera’da küçük bir hadiseyle başlayıp, olaylar Halep, Rakka, Guta ve değişik yerleşim birimlerine sıçrayarak yayıldı. Bu acımasız savaşın şu ana kadar Suriye’ye, faturası can ve mal kaybı ile beraber bir hayli ağır oldu. Yaklaşık bir milyon insanın ölümü, on binlercesinin yaralanarak sakat kalması, ülke nüfusunun yarısından fazlasının başka ülkelerde mülteci bir yaşam sürmeye mahkum edilmesine neden oldu. Az daha geriye gidecek olursak, birbiriyle ilintili olan, Orta Doğu’nun Irak gerçeğini göz ardı edemeyiz. 20 Mart 2003 tarihinde havadan sudan bahaneler üretilerek, Irak ablukaya alınarak müdahale edildi. Irak’taki kıyım; Suriye’deki kadar olmasa da Suriye’deki yıkım ve kıyımdan az kalır yanı yoktu. Irak’ta da bir milyon insanın ölümü, binlerce insanın sakat kalması ve yüz binlercesinin göç olayı yaşandı. Arap Baharı’nı fırsata çeviren küresel güçler, Irak ve Suriye’deki otorite boşluğundan faydalanarak, Sünnilerin patlayan öfkesini yakın markaja alıp, nitel patlamaya dönüşen Sünni öfkeyi böbürleyerek içinden işlerine yarayacak bir kısmı radikalize ettiler. Bu ayırdıkları seçici grubu IŞİD adı altında örgütleyerek, bölgede yeni bir fitilin ateşini yakarak, çatışmayı başlattılar. Ölen de, öldüren de bölge insanı oluyordu. Emperyalistlerin, Orta Doğu üzerindeki hakimiyeti, rol biçmeleri ve tezgahladıkları oyun, yüzyıldan daha öncesine dayanır. Politikalarını bölgede etnik köken, inanç ve mezhebe dayalı bir şekilde geliştirdiler. Orta Doğu haritasını masaya yatırarak kendi çıkarlarına uygun şekilde cetvelle parsellediler. Bölgede siyaseti belirlemeye çalıştıkları günden bu yana ne kan durdu ne acı ve nede gözyaşı dindi. Son zamanlarda, Suriye barışı ile ilgili Türkiye’nin yaptığı çağrıdan olumlu bir netice alınacağı temennilerimle.