- Ekonomi
- 10.05.2025 15:11
Ekonomist Prof.Dr. Yaşar Uysal, Türkiye’nin ekonomik geleceği için kalkınma modeline geçişin şart olduğunu ve mevcut ekonomik politikaların erken seçime yol açabileceğini belirtti
Türkiye’de gündemden düşmeyen konuların başında yaklaşık son iki yıldır ekonomi geliyor. 14 Mayıs 2023 yılında yapılan Genel Seçimlerin ardından kurulan yeni kabineyle ve 31 Mart Mahalli İdareler Genel Seçimlerin ardından ilk olarak akıllara ekonomide yaşanacak gelişmeler ve izlenecek politikalar geldi. Özellikle yüksek enflasyonun yaşandığı Türkiye’de emekliye, asgari ücrete yapılan zamlar fayda etmediği gibi tarımdan ihracata birçok alanda her gün yeni sorunlar baş gösterdi. Türkiye’nin ekonomik geleceği hakkında gazetemize konuşan Ekonomist Prof.Dr. Yaşar Uysal, Orta Vadeli Program’dan (OVP) büyüme modeline, KOBİ’leri bekleyen sorunlardan ekonominin seçimlere etkisine kadar birçok konu hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin artık büyüme değil kalkınma modeline ihtiyacı olduğunu, OVP’nin güven vermediğini ve tüm bunların sonucunda ekonomik açıdan ortada çok ağır bir fatura olduğunu belirten Uysal, “Bu faturanın adil dağıtmasına imkân verecek bir programın hazırlanması gerek. Hükümet bu faturayı yine dar ve sabit gelirlilere yükleyeceğiz derse toplumda huzursuzluk artar ve hükümet bir süre sonra istese de istememede erken seçime gitmek zorunda kalır” açıklamasında bulundu.
Orta Vadeli Program’ın hedeflerinin şimdiye kadar çoğunluğunun tutturulamamasından dolayı güven vermediğini bu yüzden de minimum 3 yıllık tüm kesimleri kapsayan ortak akılla oluşturulmuş yeni bir programın hayata geçirilmesi gerektiğini belirterek aksi takdirde erken seçimin kaçınılmaz olduğunu söyleyen Uysal, “Orta Vadeli Program ve hedeflerine genel olarak bir güven yok. Çünkü daha önce OVP hedeflerinin çoğunluğu tutturulamadı. İçinde bulunduğumuz yeni koşullar var. 4 yıl teorik olarak seçim yok. Ben olsam şu anda ekonomik ve sosyal konseyi toplardım. Toplumun sanayicisini, ihracatçısını, işçi ve işveren sendikalarını hepsini toplar onların da görüşlerini alarak hükümet yapımı değil tüm toplum kesimlerinin ortak yapımı yeni bir program hazırlardım. Çünkü toplumun tüm kesimlerinin katkısıyla bir program yapıldığı zaman onlarda bir sorumluluk üstlenmiş olacaklar ve programın tarafı olacaklar. Ortada büyük bir fatura var. Bu faturanın adil dağıtmasına imkan verecek bir programın hazırlanması gerek. Eğer hükümet biz uygulayacağımız programın faturasını emeklilere, asgari ücretlilere ve küçük çiftçilere yüklemeye kalkarsak bu yükü taşıyamayacaklar. Taşıyamadıkları için de erken seçimin iklimini oluştururlar. Bu noktadan sonra erken seçim ikliminin oluşturup oluşturmama meselesi hükümete kalmış görünüyor. Eğer bu faturayı yine dar ve sabit gelirlilere yükleyeceğiz derlerse toplumda huzursuzluk artar ve hükümet bir süre sonra istese de istemese de erken seçime gitmek zorunda kalır” dedi.
Türkiye’nin 1989 yılından beridir ekonomide izlediği yolun sonuna gelindiğini belirterek artık büyüme değil kalkınma modeline ihtiyacı olduğunu ifade eden Uysal, “Türkiye ekonomisindeki kritik tarih 1989’dur. O tarih uluslararası para hareketlerini sermaye hareketlerini serbestleştirdiğimiz bir tarihtir. Buna konvertibiliteye geçiş diyoruz. O tarihten sonra Türkiye’nin modeli dışarıdan gelen kaynaklarla yani borçla, sıcak parayla, içeride de bol tüketimin olduğu bir büyüme modelidir. 1990 yılından beridir devam eden bu model sonucunda Türkiye’nin dış borcu 2000 yılında 118 milyar dolar 2023 yılında ise 500 milyar dolar oldu. Böyle olunca artık dışarıdan gelen kaynakla büyümenin sonuna geldik diyorum. Çünkü daha fazla borçları arttırarak hak ettiğimizden fazla gitme şansımız yok. Ayrıca dışarıdan kaynak geldiğinde Türkiye’de döviz bollaşıyor ve ucuzluyor. Bu seferde ithal ürünler ucuzladığı için ithalat daha çok artıyor. Bununla birlikte dış ticaret artarken cari açık veriyoruz ve 7-8 senede bir kriz yaşıyoruz. Dolayısıyla biz bu modelle büyüme imkanlarının sonuna kadar geldik hatta fazlasıyla tükettik. Fakat şu anda ısrarla devam etmek istiyorlar. Bu aracı sürekli kullandık ve burada artık varacağımız bir yer yok. Bugüne kadar kullandığımız model Türkiye’yi 1988- 1994- 2001- 2009 ve 2018 yıllarında olduğu gibi 7 – 8 yılda bir krize götürdü. Dolayısıyla Türkiye için artık bu model bitti. Bitmiş olması gerekiyor. Bitmezse yine sıcak para gelir, döviz ucuzlar, ithalat artar, cari açık artar acaba kriz mi olacak diye beklentiler oluşur beklentiler bir süre sonra kendini yaratır ve biz kriz yaşarız. O yüzden Türkiye’nin daha nitelikli olduğu için kalkınma modeline ihtiyacı” diye konuştu.
Öz sermayesi yetersiz firmaların bazıları yüksek faizli kredi kullanmak zorunda kalacaklarını, bazılarının ise krediye erişim imkânı olmayacağı için zorlu bir süreç geçireceğini ve hatta birkaçının kapanma riskinin olduğunu belirten Uysal, “Öz sermayesi yetersiz firmaları çok zor günler bekliyor. Neden? Bu firmalar daha önce çok düşük diyebileceğimiz yani enflasyonun çok altında yüzde 15-20’lerde krediler kullandılar. Düşük faizle kredi kullanan firmalar bundan sonra yüzde 70 civarında faizle kredi kullanacaklar. Şimdi bu firmalar sermayeleri yok diye yüzde 70’le kredi kullanmaya çalışırlarsa finansman maliyetleri çok artacak. Maliyetleri arttığı için bunu fiyatlarına yansıtmak zorunda kalacaklar. Ama iç talep de yavaşlayacak Türkiye’de. Çünkü enflasyon nedeniyle halkın satın alma gücünde belirgin bir düşüş yaşanacak. İç talep yavaşlayınca bunlar yeterince mal satamadıkları için aldıkları kredileri geri ödemekte zorlanacaklar. Geri ödemede zorlanacakları için de kapanmaları kaçınılmaz olacak. Bir de bunların çok birikmiş kredi borçları var. Yıllardan beridir bu kredi borçları bir şekilde yüzdürüldü. Bunun yanı sıra bankalar kredi verme konusunda artık çok daha dikkatli gidecek. Firmaların mali tablolarını, gelirlerinin bakıp ödeyemeyeceğini düşündüklerine kredi vermeyecek. Dolayısıyla birtakım firmalar krediyi ödeyemediği için diğerleri ise krediye ulaşım sağlayamadığı için çok zorlu bir sürece girecek. Bu nedenle bir elenme süreci olacak gibi görünüyor. Bunun daha çok talepteki yavaşlamanın belirginleşeceği eylül ayından sonra olacağını düşünüyorum” diye belirtti.
Uysal, talepteki yavaşlamanın eylül ayından itibaren daha belirgin bir şekilde hissedilme sebebinin yaz aylarında gelecek turistlerle ve yerli vatandaşın bu dönemde daha kolay para harcamasından kaynaklandığını belirtti. Öte yandan temmuz ayında asgari ücretli çalışanlara zam yapılmazsa ve memurlara ise enflasyonun altında bir zam yapılırsa vatandaşların satın alma gücünün çok azalacağını dile getiren Uysal, bununla birlikte doğal gazda yaklaşık 3’te 1 elektrikte ise 4’te 1 sübvansiyon uygulandığını, bunlara da zam yapılmasıyla birlikte vatandaşların eylül ayından sonra harcamalarını kısmak zorunda kalacağını söyledi. Okulların da açılacağı eylül ayından sonra piyasada ciddi talep daralması yaşanmasının muhtemel olduğunu belirten Uysal, “Talep daralması şirketlerin krediye ulaşamaması, yüksek faizli kredi kullanımıyla birleşecek ve öz sermayesi zayıf olan, yeterince mal varlığı olmayan şirketler ciddi şekilde sorun yaşayacak birkaçı elenecek. Belki de öyle olması gerekiyor” açıklamasında bulundu.