Kur artışının sonu NEREYE GİDECEK?

Dolar/TL kurundaki önlenemez yükselişi değerlendiren Ekonomist Prof.Dr. Yaşar Uysal, böyle devam etmesi halinde artışın dar ve sabit gelirli kesimleri daha da fakirleştireceğini söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 23.11.2021 11:16
  • Güncelleme Tarihi : 23.11.2021 11:16
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Kur artışının sonu NEREYE GİDECEK? haberinin görseli

YUSUF ÇAĞIRTEKİN

Türkiye’de son günlerde konuşulan en önemli konu, döviz kurunda yaşanan önlenemez yükseliş. Dolar/TL kuru ve Euro/TL kuru son bir ayda hızlıca yükselişe geçti. 25 Ekim Pazartesi günü 9,58 TL olan dolar, aradan bir ay geçmeden (biz bu haberi yazarken) 2,73 TL yükseliş gösterdi. Hal böyle olunca ülkede herkesin bir numaralı gündem maddesi, kurun önlenemeyen yükselişi oldu. Kurdaki yükselişin nedenleri az çok bilinirken; yükselişin durdurulamaması halinde toplumda oluşabilecek sonuçları değerlendiren Ekonomist Prof.Dr. Yaşar Uysal, artışın böyle devam etmesi halinde dar ve sabit gelirli kesimleri daha da fakirleştireceğini söyledi.

ZORLANACAKLAR!

“Bir ekonomi için kurların yüksek ya da düşük olmasından daha sorunlu olan durum yüksek oranlı dalgalanma ve belirsizliktir” diyen Prof.Dr. Uysal, “Şu anda hem ithalatçılar hem de ihracatçılar hangi kur düzeyini referans alacaklarını bilemedikleri için zorlanacaklar. Diğer taraftan hem dünya genelinde ham madde ve ürün fiyatları arttığı hem de Türkiye’de kurlar yükseldiği için ithal girdi ve ürün fiyatlarında artış olacaktır. Bu da ithal edilen enflasyon yaratacaktır. Ayrıca içeride de fiyat beklentileri bozulmuş durumda. Daha açık ifadesi ile kurların artmasına bağlı olarak ürün fiyatlarının da yükseleceği gibi bir algı oluşmuş gibi görünüyor. Satıcılar müşterilerine sattıkları fiyattan ürünlerine yerine koyamama endişesi yaşıyorlar. Bu nedenle de alım-satım arasındaki fiyat marjını açıyor olabilirler. Kısaca ifade etmek gerekirse ithal ve yerli arz boyutunda kur artışları ile buna bağlı olarak yapılan/yapılacak olan akaryakıt, doğalgaz ve elektrik zamları ile bu zamların yaratacağı lojistik maliyeti artışları maliyet enflasyonunu körükleyebilecektir” ifadelerini kullandı.

BOZULAN GELİR DAĞILIMI, ARTAN İŞSİZLİK…

Bu koşullarda talep cephesi yani tüketicilerin durumunun zorlaşacağının açık olduğunu belirten Uysal, “Bu zorluk özellikle dar ve sabit gelirli olarak tanımlanan ve yaşam maliyetlerinde ortaya çıkan artışı gelir kaynakları üzerine (ücret-maaş) yansıtamayacak kesimleri fakirleştirecektir. Böylece gelir dağılımı da orta ve alt gelir grupları aleyhine bozulacaktır. Bu gelişmelere bağlı olarak iç talep daralacak, iç piyasaya yönelik üretim yapan işletmeler küçülmek ve/veya ihracata yönelmek zorunda kalacaktır. Dolayısıyla yaşanan yüksek kur artışlarının devamı ve/veya kalıcı hale gelmesi durumunda; yüksek enflasyon, artan hayat pahalılığı, fakirleşme, bozulan gelir dağılımı, artan işsizlik şeklinde yansımalar üretebilecektir” dedi.

OLUMSUZ SONUÇLAR YARATMIŞTIR

Prof.Dr. Uysal, “Kur artışları ve kurların geldiği düzeyin oldukça yüksek ekonomik ve sosyal maliyetler üreteceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Türkiye’nin uyguladığı faiz-para politikası küresel gelişmelerle uyumlu durmamaktadır Ancak halktan yetki almış olan siyasi iktidar tercihini faizi düşürerek, rekabetçi kur üzerinden dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak cari açığı düşürmek istemektedir. Böylece de dış kaynak ihtiyacının azalacağı öngörülmektedir. Kanımca bu tercih Türkiye’nin küresel likiditenin bol olduğu, Türkiye’nin dış kaynak bağımlılığının daha düşük düzeyde bulunduğu 2010 sonrası dönemde uygulanması durumunda daha başarılı olabilecekti. Ancak küresel likiditenin azaldığı, Fed’in parasal genişlemeyi yavaşlatarak durduracağını açıkladığı ve faizi artırmayı gündeme aldığı bir dönemde, üstelik TCMB’nin swap borcu dahil döviz rezervlerinin negatif olduğu ve bir yılda vadesi gelecek 168 milyar dolar dış borcun bulunduğu bir durumda Türkiye’nin negatif reel faiz uygulamasına geçmesi olumsuz sonuçlar yaratmıştır. Bir başka deyişle doğru olabilecek bir strateji zamanlama hatasına kurban gitmiş gibi görünmektedir. İktisat teorisi ve Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar çerçevesinde alınacak önlemler kısa ve uzun vadeli olarak ayrılmak durumundadır. Kısa vadede TCMB’nin politika faizini enflasyonun üzerine çekmesi, uzun vadede ise dış girdi ve ürün bağımlılığının minimize edilmesi gerekiyor. Bu da bütünsel ve güven veren yeni bir ekonomik program ile mümkün olabilecektir” diye konuştu.