15 yıl böyle geçti

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Alim Murathan, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nden bu güne kadar geçen 15 yılı değerlendirdi


  • Oluşturulma Tarihi : 17.08.2014 06:52
  • Güncelleme Tarihi : 17.08.2014 06:52
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
15 yıl böyle geçti

EMİNE ŞEKER

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nden bu güne kadar geçen 15 yılı değerlendiren TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Alim Murathan, “Türkiye’de deprem doğal bir afet değildir. Türkiye’de afetler önlenemeyebilir ama riskleri iyi bir şekilde azaltılabilir” dedi.

YERLEŞİM YERLERİ GÜVENLİ ALANLAR DEĞİL

Alim Murathan, 17 Ağustos ile ilgili odanın 1999 yılından 2014 yılına kadar yapılanları, 15 yıllık süreci değerlendiren bir rapor yayınlanacağını söyleyerek, “17 Ağustos ve 22 Kasım Kocaeli ve Düzce depremleri Türkiye’nin birçok açıdan yazgısını değiştirdi. Bu olayla birlikte Türkiye deprem tehlikesinin ne olduğunu anladı. Depremler daha önce ülkenin gündeminde bile yoktu. Depremin büyük olması, ciddi anlamda yıkıcı bir etki oldu. 17 Ağustos  ve 22 Kasım depremlerinde resmi rakamlara göre 18 bin 243 kişi hayatını kaybetti. Yine resmi rakamlara göre 49 bin kişi de yaralandı. On binlerce insan evsiz kaldı. Toplam Türkiye nüfusunun yüzde 23’ünü etkiledi. Bu deprem sonrasında mevcut deprem afet mevzuatına ilişkin birçok yasa yeniden gözden geçirilerek değerlendirildi. Açıkça söylemek gerekirse bu çalışmalar 15 yıl içerisinde çok kısa sürdü. Van depremine kadar unutuldu. Deprem risklerini azaltmaya yönelik planları değil de daha çok deprem olursa yara sarmaya yönelik planlamalar yapıldı. Türkiye’de 15 yıl böyle geçti. Ülkede yapılması gereken birçok çalışma yapılmadı. Bugün kentte yerleşim yerlerinin güvenli alanlar olarak değerlendirmiyoruz” dedi.

TÜRKİYE DEPREME HAZIR BİR ÜLKE DEĞİL

2012 yılında Enerji Tabi Kaynaklar Bakanı’nın, Maden Tekniker Genel Müdürü’nün bir araştırmasını açıkladığını vurgulayan Murathan, “Türkiye’de deprem üreten 484 tane aktif fay var. Bu fayların en büyüğü Kuzey Anadolu Fayı.  Bu fay bin 360 kilometre boyunca Türkiye’yi boydan boya kat ediyor. Çok büyük deprem riski oluşturuyor. 650 kilometre uzunluğunda Doğu Anadolu Fay’ı. Bu tür faylar gibi ortak küçük ölçekli 484 tane fay var Türkiye’de. Bu faylar birçoğu kentlerin içinden geçiyor. Yerleşim merkezlerinden geçiyor. Ama nereden geçtiklerini bilmiyoruz. İzmir’de aktif deprem üreten 13 fay var. İzmir’in deprem senaryosu bu faylar üzerine kuruluyor. Bu 13 tane aktif fayın belirlenmesi 1/1000 ölçekte haritalanması ve fayın sağında ve solunda imara yasak getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ama bu fayların nereden geçtiklerini bilmiyoruz. Metrodan mı, tünelden mi, hangi yollardan geçiyor bilmiyoruz. Bu depremler olduğu takdirde bu yolların deprem senaryosunda ne tür önlemeler alındı bilmiyoruz. İzmir’de ve Türkiye’de kimyasal bir takım fabrikalar doğaya ve çevreye ciddi zararları olan LPG gibi, PETKİM gibi, TÜPRAŞ gibi Petro-kimya tesislerinin bir deprem anındaki risk analizlerini biz bilmiyoruz. Türkiye’de hızlı tren gibi otoyol gibi yollardaki risk analizlerini yapıldığını biz bilmiyoruz. İzmir’de bir deprem olursa İzmir Fay’ı çalışırsa Balçova-Bornova otoyolunun hem giriş kısmını hem çıkış kısmını kesiyor. Ciddi zararlar geleceğini biliyoruz. İzmir Fay’ı kent içerisinde ki birçok doğalgaz hattını kesiyor. Su üretim hatlarını kesiyor. Bunlara ilişkin gereken önlemlerin alınmadığını biliyoruz. Deprem senaryosunda bunların olması gerekiyor. Dolayısıyla 15 yılı biz büyük Marmara Depremi’nden sonra Türkiye’yi depreme hazırlıklı bir ülke haline getirilmediğini düşünüyoruz. Afet risklerinin azaltmaya yönelik projelerin yeteri kadar geliştirilmediğini düşünüyoruz. Bir takım yasalar ve yönetmelikler çıktı ama bunların etkin bir şekilde uygulanmadığını düşünüyoruz. Türkiye’de maalesef en son afet yasası olarak çıkarılan afet kentsel dönüşüm yasasının kentteki rantın yeniden paylaşım olarak değerlendirildiğini düşünüyoruz. Afetle ilgisi olmayan bir takım kentsel dönüşüm projelerinin gerçekleştirildiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla kentlerde halkımızın güvenli bir yapılaşmadan ve yerleşmeden uzak olduğunu düşünüyoruz. Çok ciddi risk altında yaşadıklarını düşünüyoruz. Fakat depremi hemen yarın beklemedikleri için riskinde yeteri kadar farkında olmadıklarını düşünüyoruz. Fakat olursa eğer çok ciddi kent açısından insanların yaşam açısından insanların tehdit oluşturacağını hiçbir etkinin bu kadar yıkıcı olmayacağını düşünüyoruz bu kent için. Bu kentte ilk başta İzmir Valisi olmak üzere Afet Merkezleri’nin, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yeterli önlemlerin almadığını düşünüyoruz. Son 4 yıl içinde afet ile ilgili tek bir etkinlik ya da çalışma yok. Çok açık konuşuyorum İzmir Valiliği ‘biz bu çalışmayı yapıyoruz’ diyemez. İzmir Büyükşehir Belediyesi içinde bu durum geçerlidir. Dolayısıyla bu da hüzün verici gelişmeler” şeklinde konuştu.

HAFIZASI GÜÇLÜ BİR TOPLUM DEĞİLİZ

Murathan, Türkiye’de deprem konusunun bir yerde yine yıkıcı deprem olması halinde depremin akla geleceğini belirterek, “Bu da etkisiz insanlarda 2 aya yakın sürüyor. Yaraların sarıldığı düşünüldüğü zaman unutuluyor. Biz maalesef hafızası güçlü bir toplum değiliz. Çok çabuk unutuyoruz. Bu yüzden ciddi önlemlerin alınacağını düşünmüyorum. Burada Demokratik Kitle Örgütlerinin bizim gibi meslek odalarına önemli işler düşüyor. Bizler sürekli uyarıcı bilimsel çalışmalarımızı yapacağız ve yürüteceğiz. Halkı bilgilendireceğiz. Kamu karar vericileri kent ve ülke düzeyinde bunları etkileyeceğiz. Onlarda bir takım önlemleri almak için çaba gösterecekler. İyimse değilim. Özellikle önümüzdeki süreç için çok daha kötümserim. Çünkü Türkiye’de yapı güvenliği tamamen denetim dışına çıkarıldı. Türkiye’de yapı güvenliği diye etkin bir kamusal denetim sistemi yok. Biz yer mühendisiyiz. Zemin ile ilgili yerin altındaki enerji, su, petrol, deprem ve afet gibi her türlü şeyle biz ilgileniyoruz. Bu açıdan baktığımızda bir afet sistemi yapı denetim sistemi oluşturulmuş yapı güvenliği için. Fakat mevcut oluşturulan yapı güvenliği sistemi bina inşa sistemi üzerine kurulmuş. Yani yalnızca binanın betonları, doğalgazı, elektrik aksanlarında bir eksiklik var mı? Depreme dayanıklı mı? Bunlar üzerine bir bina inşa sistemi var. Yapı denetim sistemi var. Bu binanın oturduğu zemin sağlam mı? O zeminin sunduğu parametreler dikkate alınarak bu zemin bu binanın yükünü taşır mı? Bunlar ilgili çalışmalar tamamen denetim dışındadır. Biz olası depremde yıkıcı bir etki bekliyoruz. Bu kentin 3’de ikisi alüvyonal zemin yani yumuşak zemin üzerinde oturuyor. Burada olası bir depremin bu zeminlerde yıkıcı bir etkisi olacak. Dolayısıyla biz bu zeminlerdeki yapılaşmanında doğru tercihler yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Şu anda Bayraklı kent merkezinde yüksek yapıların biz depreme güvenli olmadığını düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.

RİSKLİ ALANLARIN BELİRLENMESİ GEREKİYOR

Kentsel dönüşümü 2’ye ayırmak gerektiğini vurgulayan Murathan, “Bir kentsel yenileme olarak bir de afet riski taşıyan alanların belirlenmesi ve bu alanlarda dönüşümün gerçekleştirilmesi olarak bakmak lazım. Şu anda kentsel dönüşüm Türkiye’de kentsel rantın yeniden paylaşımı olarak nitelendiriliyor. Afet riski, riskli alanlar bunlar sadece yasalarda ve yönetmeliklerde var maalesef. Örneğin İzmir için kentin aktif deprem üretecek faylar üzerinde yapılaşma olmaması gerekiyor. Bu afet riski kentin imar planlarında işlenmiş değil. Biz ciddi araştırmalarla heyelan, su baskını gibi jeolojik riski görmüyoruz. Bunlar planlamadan yapılan kentsel dönüşümün çok sağlıklı olacağını düşünmüyoruz. Bir de kentsel yenileme kapsamında düşündüğümüzde yani kentin gecekondu diyebileceğimiz ya da yapısı ve inşası ölçeğe uygun olamayan bu alanlarda yaşayan insanların kendi tercihleri doğrultusunda mimari ve tarihi yapısına uygun kentsel dönüşümün gerçekleşmesi gerekli. Ama tamamıyla bundan uzak yapılıyor kentsel dönüşüm. Bizim bu konudaki oda olarak yaklaşımımız kentsel dönüşüm çalışmalarında riskli alanların belirlenmesi gerekiyor. Riskli alanların belirlenmesi kent bütününde yapılması gerekiyor. Çünkü siz kenti planlıyorsunuz. Yerleşim yerlerini planlıyorsunuz. Bu planlamalar yapılmadan yapılacak olan kentsel dönüşümün kentsel dönüşüm değil kentsel rant dönüşümü olduğunu söylüyoruz. Bir fayın üzerine ne kadar güvenli bir bina da yapsanız kırılan fayın yaydığı enerjiye dayanması mümkün değildir” dedi.

İSTANBUL BİRAZ DAHA ŞANSLI

Murathan, 15 yıldır bir Marmara Depremi daha beklendiğini hatırlatarak, “Beklerken İstanbul depreme hazır mı? İstanbul da depremi bekliyoruz da niçin İzmir’de depremi beklemiyoruz? Gibi soru işaretleri yok değil. Aslında İzmir İstanbul kadar depremi beklemesi gereken bir kenttir. Neden tarihten bunu biliyoruz. Tarihten biliyoruz ki bu kent yıkıcı depremlerle karşı karşıya kalmış. Ama İstanbul’un adı çıkmış. Çünkü İstanbul Kuzey Anadolu Fay’ı üzerinde olduğu için. Belki İstanbul’dan önce İzmir’de bir deprem gerçekleşebilir. İstanbul’da depreme hazır değil. Büyük bir beklenti içinde olmasına karşı ciddi bir takım çalışmalarda yapıldı. Ama İstanbul’da ki deprem senaryosuna göre de olası bir depremde 50 binin üzerinde insanın yaşamını yitireceği söyleniyor. Bu çok ciddi bir sayı. Veriler üzerine yapılan bir çalışma. İstanbul biraz daha şanslı. Çünkü daha güvenilir bir zemine sahip. İzmir o kadar değil. Daha küçük ölçekli bir deprem daha yıkıcı olabilir. İzmir’in yerleşim yerlerinin 3’de 2’si deprem tehlikesi taşıyan yerlerdir. Çiğli, Menemen, Karşıyaka, Alsancak, Bornova, Karabağlar, Güzelbahçe’nin kıyı kesimi gibi yerler depremde ciddi anlamda karşı karşıya kalacak yerler. İzmir’de zemin açısından ciddi sorunlar var. Daha az katlı binalar yapılırsa riskler azaltılabilir. Ama biz ne yapıyoruz 10 katlı binalar yapıyoruz. Bu durumda riski artırıyor” şeklinde konuşarak sözlerine şöyle son verdi:  “Türkiye’de deprem doğal bir afet değildir. Türkiye’de afetler önlenemeyebilir ama riskleri iyi bir şekilde azaltılabilir. Tüm topluma, devlete, kamu kurumlarına, sivil toplum örgütlerine afet riskini azaltacak projeleri gerçekleştirmektir. Başta İzmir Valisi olmak üzere İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin toplumun diğer kesimlerle yapacağı diğer projelerle bu kentin deprem riski oldukça en aza indirgenebilir. Biz bu riskleri azaltmak için Dokuz Eylül Rektörü ile görüşmeler yaptık. Aziz Kocaoğlu’ndan randevu talep edeceğiz. İzmir deprem ve afet risklerini azaltmak için bir proje gerçekleştirmek istiyoruz. İzmir fayını haritalamak gibi bir proje yapmayı düşünüyoruz. İzmir Deprem Master Planı yenilenmeli ve revize edilmelidir. Sayın Vali ve Kocaoğlu’nun ilk işi bu olmalıdır.” 

Haber Merkezi