Sayfa Yükleniyor...
Lozan Mübadilleri Vakfı Ege Bölge Temsilcisi ve Vakıf Mütevelli Heyeti Üyesi Taner Yasav ile, mübadele ve mübadele vakfının çalışmaları hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik
NEŞE YAVUZ
Lozan Mübadilleri Vakfı nasıl kuruldu? Sizi buna iten gerekçe neydi?
Bizler oradan gelenlerin 2.-3. kuşaktan torunlarıyız. Mübadil torunlarıyız. 92. yılını bitiriyoruz Mübadele Antlaşmasının. Bu kadar yıl sonra dedik ki artık susulmasın. Çekilen acılar bir daha yaşanmasın şeklinde bir sloganımız var. 1999 yılında Türkiyede çok ciddi bir deprem yaşandı, Yunanistanda da yaşandı. O deprem sırasında insanlarımız birbirlerine yardım etmek için kucak açtılar. Kardeşlik ve barış sıcaklığı hissedilince biz de dedik ki bu barışı ve kardeşliği daha da ilerletebilmek için bir vakıf kuralım. 2001 yılında İstanbul merkezde bir Lozan Mübadele Vakfı kurduk. Vakfımızın kuruluş amacı, mübadele ile gelen kültürlerimizin ortak mirasını yaşatmak ve bunlarla ilgili çalışmalar yapmak. Bu çalışmaları yaparken onların da açmış olduğu mübadele dernekleri var. Ağırlıklı olarak Yunanistanın Kuzey bölgesinden ve adalardan gelenler var mübadele yoluyla. Onlar kendi vatandaşlarını orada kayıt altına alıyorlar, arşivliyorlar. Bizler de burada kendi dostlarımız nerede, kimler gelmiş diyerek vakfımıza gelip paylaşıyoruz. Biz bunları daha da geliştirmek için daha sık görüşelim dedik ve Yunanistana ziyaretlere başladık. Biz aslında işin halklar boyutunu ele alıyoruz, siyasi boyutu bizi ilgilendirmiyor. Yeni başbakanlarının dediği gibi Ege Denizi balıklarındır. Tabi ki balıkların, bizler de o balıklardan faydalanan, sudan faydalanan, denizin aynı havasını koklayan, aynı yemeklerini yiyen bir toplum olmuş durumdayız. Bundan güzel kardeşlik olamaz. Bu da barış içinde yürümek zorunda. Bizler de bir yerde kültür elçiliği yapmış oluyoruz.
İzmir temsilciliği nasıl kuruldu?
Aradan yıllar geçti biz de dedik ki İzmir/Ege ağırlıklı mübadele yerleşim yeri. Burada da daha önce ufak dernekler açılmış, belli sebeplerden ve prosedürlerden dolayı durgunlaştırılmış. Biz de vakfımızın bir temsilciliğini açalım dedik. Bu işe ben önayak oldum. Buradaki atalarımızın kültürlerini yansıtalım, birbirimizle daha sıkı buluşalım, onların anılarını kayıt altına alalım dedik ve sözlü tarih çalışmalarına başladık. Yaşlılarımızla röportajlarla, çekimlerle onların neler yaptığını görmek için bir takım toplantılar yaptık. Çok ciddi kayıtlar elde etmeye başladık. Bunları da İstanbulda merkez arşivimizde saklıyoruz.
Ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Baktık bu arşivlerimiz çok güzel devam ediyor ama bunun yanı sıra bunları sürekli hatırlatalım ki çocuklarımız da öğrensin dedik. Yayınlar çıkarmaya başladık. Bizim her ay kışın devam eden konferans şeklinde seminerlerimiz var. Ayrıca senede bir kere olmak üzere de uluslararası sempozyum düzenliyoruz. Tabi biz bunları tek başımıza yapmıyoruz, yerel yönetimlerin, valiliklerin, Kültür Bakanlığının, Kültür-Turizm Müdürlüklerinin destekleri ile üniversitede görevli akademisyenlerle beraber bu çalışmaları yapıyoruz. Ve bunlarla yaptıklarımız çalışmaları da kayıt altına alarak kitap haline getiriyoruz. Bu yayınlanan bildirgelerin, konferansların kitaplarını daha sonra yayınlayıp üyelerimize dağıtıyoruz.
Kitaplara nasıl ulaşabiliriz?
Vakıf merkezlerimizde, temsilciliklerimizde ve İzmirdeki Duvar Kitapevinde bulabilirsiniz. Yayınlarımızı tavsiye ediyoruz. Gerçek şeylerle yazılmıştır hepsi. Tarihi bilmeyenler de okursa mübadelenin ne kadar acı bir şey olduğunu anlarlar. Aynı zamanda kitap fuarlarına da katılıyoruz, stant açıyoruz.
Kültür-Sanat etkinlikleri düzenliyor musunuz?
İzmirde de ağırlıklı olarak yaptığımız bu konferanslardan başka bir koromuz var. İstanbulda da koromuz vardı. Burada da Hasretin İki Yakası adıyla bir koro kurduk. Koromuzun İzmir Kent Konseyi destekleri ile bir konserini verdik. Koro şefimiz TRTde Türk Sanat Müziği sanatçısı Mehmet Şafak. Kendisi bu konuda çok iyi. Koromuzun teknik danışmanımız da Evrim Ateşler, kendisinin de Okyanus adlı rembetiko çalan bir korosu var. Koromuzda Rumeli ve Anadolu türkülerini birleştirdik. Belediyelerle folklor gösterilerimiz oluyor, toplantılarımız oluyor. Bunun yanı sıra bahar aylarında da buraya gelmiş olan mübadillerin gelmiş oldukları topraklarını ziyaret ettiriyoruz. Yunanistan ve İstanbuldaki turizm firmaları bir organizasyon düzenliyor. Üyelerimiz ama uçakla ama otobüsle seyahat edip köylerine gidiyorlar. Oradan bir parça toprak alıyorlar. Burada ölmüş dedelerinin, ailelerinin mezarlarına bırakıyorlar. Çünkü onlar buraya vatan ve toprak hasreti ile geldiler. Buna bir basit örnek olarak da şunu verebilirim. Geçen sene Yunanistandan bir dedemiz Şirinceye getirildi. Arabadan indiği anda yere düştü zannettik, kaldırırken, Bırakın beni, ben doğduğum vatanıma geldim, toprağıma hasret kaldım, toprağımın kokusunu istiyorum dedi. Ve vücuduna toprak sürmeye başladı, bunu düşündüğünüz zaman çok ciddi bir travma diyorsunuz. Ve o yaşlı dedemiz yastığına buradan aldığı toprağı doldurmuş ve ölünceye kadar onunla yatmış. Düşünebiliyor musunuz o acıyı. Sizi vatanınızdan, yaşadığınız yerden koparıyorlar, hiç bilmediğiniz bir yere sürükleniyorsunuz ne olduğunu bilmeden ve size burada kalacaksınız deniliyor. Bu çok ciddi bir acı. Şu anki göçlerle bu kıyaslanamaz. O yıllarda hiçbir şey yok, herkes aç susuz ve fakir. Tabi ki hükümetler anlaşma yaparken oradaki mal varlıklarını, Türkiyede vermişler. Çok zor şartlar altında yapılmış bunlar, o yıllarda modern bir yaşam yoktu. Bunun dışında sergilerimiz oldu. Mübadil Aile Öyküleri sergimiz oldu Bornova Belediyesi ile yaptık. Geçenlerde ziyarete gelen Fener Rum Patriği de ziyaret etti. Bunun yanı sıra ilçe belediyelerinde etkinlikler düzenliyoruz. Şimdi ise Bucada bir evi restore ettirdi İzmir Büyükşehir Belediyesi, orayı da mübadele anı evi ve araştırma merkezi şekline dönüştüreceğiz. Özel vakfı olan kişiler de bu konuda duyarlı olmaya başladılar. Yurtdışından gelen misafirlerimiz oluyor karşılıklı birbirimizi ağırlıyoruz. Ortak etkinlikler düzenliyoruz. Anıları bazı üyelerimiz kitaplaştırdı. Mesela bir üyemiz var. Kendisi yazar, Ferda Bozoklar Ardalı. Onun Eleni diye bir kitabı var. Babaannesinin hikayesidir bu. Kemal Yalçının Emanet Çeyiz adlı bir kitabı var. Denizlide, mübadele ile giderken komşularına bıraktığı kızlarının çeyizinin, yaklaşık seksen yıl sonra aileye geri veriliş öyküsüdür.
Diyelim ki kendi topraklarını ziyaret etmek isteyenler var ama maddi imkanları kısıtlı. Vakıf bu kişilere yardımcı oluyor mu maddi açıdan?
Hayır, o kadar yüklü bir şeyi biz yapamayız. Çünkü masraflar döviz üzerinden. Ama aileleri gitmek isteyen çocukları gönderiyor bir şekilde. Şu ana kadar gitmek istiyorum diyip de gidemeyeni görmedim. Çünkü bizim gelir sağlayıcı bir etkenimiz yok. Kar amacımız olmadığı için. Bağışlarımız da genel giderlerimizi karşılıyor, onlara yetiyor. Ama Yunanistan ve İstanbuldaki organizasyon şirketleri uygun fiyat çıkarıyor. Bizler de onların yanında onlara destek olma amaçlı gidiyoruz. Kar amacı gütmeyen bir kuruluşuz. Bağış yoluyla üyelerimiz bizimle birlikte oluyor. Herkesin gönüllü katkıları oluyor. Her şeyi kendi imkanlarımızla yapmaya çalışıyoruz. Çünkü bizim asıl amacımız, hedefimiz atalarımızın bize bırakmış olduğu mirası unutturmamak. Onların yaşadığı acıları çocuklarımız bilsin ki, onlar da ileride çocuklarına anlattıklarında bu döngünün nasıl olduğunu bilsinler bunu istiyoruz. Başarılı da olduk zannedersem bu konuda.
Kısaca Mübadele
1912-1922 yılları arasındaki savaşlar nedeniyle Balkanlarda, Ege Adalarında ve Anadoluda büyük acılar yaşandı. Balkan Savaşı sonrasında yüz binlerce Müslüman savaşta yenik düşen Osmanlı ordusunun peşi sıra korku ve panik içinde doğdukları toprakları terk ederek Anadoluya sığındı. Benzer trajedi, 1922 yılında Kurtuluş Savaşında yenik düşen Yunan ordusuyla beraber Anadoluyu terk eden Ortodoks Rumların başına geldi. Bir ay gibi kısa bir süre içinde yüz binlerce Ortodoks Rum Yunanistana sığındı. Bu durum Yunanistanda büyük sıkıntılara ve kaosa yol açtı. Yunanistanın nüfusu bir anda dörtte bir oranında arttı. Lozan Barış Konferansı toplandığında öncelikle sığınmacılar ve esirler konusu ele alındı. İngiltere temsilcisi Lord Curzonun teklifi ve Milletler Cemiyeti görevlisi Nansenin raporu doğrultusunda; Yunanistanda yerleşik Müslümanlarla Türkiyede yerleşik Ortodoks Rumların zorunlu göçünü öngören Mübadele Sözleşmesi imzalandı. Bu sözleşme uyarınca; İstanbuldaki Ortodoks Rumlar ile Batı Trakyadaki Müslümanlar hariç Yunanistanda yerleşik bütün Müslümanlar Türkiyeye, Türkiyede yerleşik bütün Ortodoks Rumlar Yunanistana gönderildi. Mübadele sözleşmesinin kapsamına 18 Ekim 1912 tarihinden sonra yurtlarını terk etmiş olanlar da alınarak mülteciler sorununa bir çözüm bulunmuş oldu. Tarihteki ilk ZORUN GÖÇü içeren bu sözleşme ile iki milyon civarında insan yurtlarından kopartılarak, yeni yerleşim bölgelerinde yaşamaya mecbur edildi. Tarihimizdeki bu kitlesel ve zorunlu göçe kısaca mübadele, bu insanlara da mübadil deniyor.
KUTU KUTU KUTU
Vakfın amacı
Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti ile Yunan hükümeti arasında 30 Ocak 1923 tarihinde Lozan şehrinde imzalanan Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi kapsamına giren mübadillerin;
Kültür, sanat, folklorik değerlerini korumak, yaşatmak,
Yakın tarihimizi ve mübadeleyi bilimsel olarak araştırmak, belgelemek,
Mübadillerin geride bıraktıkları insanlık mirası olan kültür varlıklarının korunması için çaba göstermek,
Türkiye ve Yunanistan halkları arasındaki dostluk, sevgi ve işbirliğini geliştirmek ve barış kültürünün yerleşmesi için çaba göstermek,
Mübadiller ve sonraki kuşaklar arasındaki sosyal ve kültürel dayanışmayı ve yardımlaşmayı sağlamaktır.
Vakfın Yayınları
Mübadele Bibliyografyası
Ortak Kültür Mirasımız
Belleklerdeki Güzellik: Mübadele Türküleri
Bitmeyen Muhacirlik
Girit Nikah Defteri ve Aile Adları
Meriçin İki Yakası
Mübadele Öyküleri
Mübadil İnsanlar
Mübadele Öncesi ve Sonrası Eski ve Yeni Adları ile Kuzey Yunanistan Yer Adları Atlası
Haber Merkezi