- Gündem
- 09.05.2025 20:40
İzmirde okuyucuları ile bir araya gelen Sığınamayanlar kitabının yazarı Ercüment Akdeniz, hem büyütülmek istenen savaşın hem de toplumun içindeki kutuplaşmanın çözümünün Suriyeli ve Türkiyeli işçilerin birlikte hareket etmesinden geçtiğini vurguladı
NİHAT AK
Konak Kent Konseyi Mülteci Meclisi, düzenlediği kitap söyleşisi ile Evrensel Basım Yayın tarafından yayınlanan Ölüm Koridorundan Mülteci Pazarlığına - Sığınamayanlar kitabının yazarı Gazeteci Ercüment Akdenizi konuk etti.
Kent Konseyinin toplantı salonunda gerçekleşen söyleşide, bölgede devam eden savaş, Türkiye, AB arasındaki mülteci pazarlığı, Türkiyedeki mültecilerin yaşam koşulları, toplumun farklı kesimlerinin mültecilere bakış açısı, mülteci sorununun sınıfsal boyutu konuşuldu.
Dünyayı mevcut haliyle sürdürmenin çok mümkün olmadığı ve tıkanıklığı aşmak için küresel çok uluslu şirketler ile ve devletlerin dünyayı yeniden paylaşmak istediğini belirten Akdeniz, 6 yıldır Suriyede devam eden savaş emperyalistler arası çatışmanın bir satranç tahtası idi. 3. Dünya Savaşının, Suriyede başlamış olabileceğine dair de düşünceler de var. Şu anda ekonomik kriz ve siyasal ortam, 1. Dünya Savaşının hemen öncesine benziyor. Büyük göç ve katliamların yaşandığı 2. Dünya Savaşının ardından kurulan BM, bozulan uluslararası ilişkileri düzenlemek üzere bazı sözleşmeler imzaladı. Bu sözleşmelerden en önemlilerin de biri de göç ve mültecileri ilgilendiren 1951 Cenevre Sözleşmesi. Şu anda eleştirilse bile bu anlaşmanın ötesine henüz geçilemedi ancak sözleşme şu anda siyasal ortamdan dolayı uygulanmıyor dedi.
BİZ DE SORUNA SİYASAL OLARAK YAKLAŞMALIYIZ
Suriyede başlayan savaşın ardından çizilen sınırların, imzalanan anlaşmaların geçersizliği üzerine politikacıların daha yüksek sesli konuşmalara başladığını da ifade eden Akdeniz, şunları söyledi: Liderler, yeni bir yüzyılda olunduğunu ve 20. yüzyılın kanunlarının kendilerini bağlamayacağını dile getirmeye başladılar. Şu anda da yaşanan göçün ardında bu durum var. Sınırlar tanınmadığı sürece savaşın ve göçün başlaması kaçınılmazdır. Ortadaki göç bu kadar siyasallaşmışsa, bizim de siyasal olarak yaklaşmamız gerekiyor. Dünya yeni bir konsepte doğru gidiyor. Dünyanın bütün mültecilerinin, işçiler ile ezilenler ile buluşacağı yeni bir çıkış yakalamamız gerekiyor yoksa hepimiz mülteci oluruz ama şu anda Suriyedeki kutuplaşma ile Türkiyede kutuplaşmayı bir araya getirmiş durumdayız. Toplumun zaten büyük bir kesimi Suriyeliler ile temas etmiyor. Onun dışında belirli yapılaşmaların ise kendi Suriyelisi var ve ötekisine dokunmuyor.
ÇIKIŞ YOLU NEDİR?
Kitabında da bahsettiği çıkış yoluna değinen Akdeniz, Ülkedeki mültecilerin resmi rakamlara göre 400 bini işçi ama gerçekteki sayı daha fazladır. Türkiyeye adım atar atmaz proleterleşmek zorunda kalan, çalışmaya başlayan bir kitle var. İşte çıkış da burada. Avrupadaki gibi mülteciler, toplumdan izole bir durumda değil. Ayrıca, Suriyede birbiriyle çatışma içinde olan farklı taraflardan insanlar aynı tezgah başında. Suriyeliler ile Türkiyeliler aynı işyerinde çalışması sınıf birliğini, sınıf kardeşliğini getiriyor. Türkiyeli işçiler Arapça öğreniyor, Suriyeli işçiler Türkçe öğreniyor. Ekmeğini beraber paylaşıyorlar. Evet, Türkiyede genel olarak işçiler, Suriyeli işçileri istemiyor, işlerini elinden aldığını düşünüyor ama aynı tezgahta, aynı fabrikada çalışan işçiler için durum öyle değil. Bu işyerleri ne kadar örgütlenirse bu olumsuz yapı değişecektir. Şu anda Arapça, Kürtçe bilen sosyalistlere, Arapça, Kürtçe bildiri basıp sosyalist örgütlere, sendikalara ihtiyaç var. Öte yandan elbette, her mahallede dayanışma içinde olunmalı. Öte yandan başka bir çıkışımız yok dedi.