Sayfa Yükleniyor...
Uluslararası Tarım ve Ticaret Politikaları Enstitüsü ve Uluslararası Genetik Kaynaklar Hareketi’nin yaptığı araştırma neticesinde et ve süt ürünleri şirketlerinin çevreye çok fazla zarar verdiği ortaya çıktı
YUSUF ÇAĞIRTEKİN-ÖZEL HABER
Dünyada son yıllarda endüstrileşmeye bağlı olarak fosil yakıt sektörünün çevreye yaydığı zararlı etkiler sıkça tartışılırken, IATP (Uluslararası Tarım ve Ticaret Politikaları Enstitüsü) ve GRAIN (Uluslararası Genetik Kaynaklar Hareketi’nin) geçtiğimiz aylarda yapmış olduğu bir araştırma son derece çarpıcı sonuçları ortaya çıkardı. Bağımsız kuruluşlar IATP ve GRAIN dünyanın en büyük 35 et ve süt ürünü şirketini inceleyerek hazırladığı rapor neticesinde, et ve süt ürünleri üreten şirketlerin, fosil yakıt şirketlerinden daha fazla sera gazı yaydığı anlaşıldı. Et ve süt ürünleri sektörünün son 50 yılda çevreye etkilerinin oldukça arttığını ifade eden Türkiye’nin ilk yeşil rehberi ve sürdürülebilir yaşam platformu olarak tanınan Yeşilist Proje Koordinatörü Görkem Gömeç, bu şekilde gidilmesi halinde 2050 yılına gelindiğinde dünya sıcaklığında +2 derecelik bir artış olabileceğini doğruladı. Gömeç, “Neredeyse bütün bilim insanları dünyanın +2 derecelik ısınmasının sonrasında, iklim değişikliğinin ve küresel ısınmanın kontrol edilemeyeceğini kabul etmektedir” dedi.
“YÜZDE 15’İNİ ÜRETMEKTE”
Et ve süt ürünleri sektörünün çevreye etkilerini değerlendiren Görkem Gömeç, dünyada son yıllarda gözlenen iklim değişikliklerine et ve süt ürünleri sektörünün ne kadar etki ettiğini şu sözlerle ifade etti: “Et ve süt ürünlerinin çevreye etkileri özellikle son 50 yılda ciddi anlamda artmaya başladı. Özellikle kırmızı etin tüketimindeki artış ile şu anda et, yumurta ve süt üretimi iklim değişikliğine yol açan sera gazlarının neredeyse yüzde 15’ini üretmekte. Bu rakam tüm ulaşım yöntemlerinin ürettiği sera gazından çok daha fazla. Hayvancılık sektörü aynı zamanda dünyanın buzlarla kaplı olmayan topraklarının 4’te 1’inden daha fazlasını kapsamakta ve tüketim artıkça genellikle ormanlık alanlar kesilerek genişlemekte. Bu durum bölgede bulunan doğal hayatın tamamen değişmesine yol açıyor. Kullanılan tarım ilaçları da bu yeni tarım alanlarındaki toprağı ve yer altı sularını da etkileyerek, bu toprakların iyileşmesini oldukça güçleştiriyor. Sektör hem hayvanlar hem de hayvanların tükettiği yemler için çok büyük miktarlarda su da harcamakta. 1 kilo kırmızı et üretmek için yaklaşık 15 bin litre su harcanmakta ve bu da 1 kişinin neredeyse 20 yıllık içtiği suya eşit.”
KONTROL EDİLEMEYECEK
Raporda geçen ifadeye göre bu şekilde gidilmesi halinde 2050 yılına gelindiğinde +2 derecelik bir artış olmasının muhtemel olduğunu ileten Görkem Gömeç, “Neredeyse bütün bilim insanları dünyanın +2 derecelik ısınmasının sonrasında, iklim değişikliğinin ve küresel ısınmanın kontrol edilemeyeceğini kabul etmekte. Bunu göz önüne alarak yapılan araştırmalar ise bize 500 milyar tonluk bir bütçemiz olduğunu gösteriyor. Eğer, insanlık olarak bu bütçeyi aşarsak +2 derecelik bir ısınma artık kaçınılmaz olarak kabul edilmekte. 500 milyar ton büyük bir rakam gibi gelebilir ama şu andaki karbon salınımı göz önünde tutarsak, bütçemizi 13 yılda harcayacakmışız gibi görünüyor. Eğer bu yeni araştırmada belirten şekilde sadece et ve süt üretimi bu bütçenin ciddi bir miktarını tüketecekse, +2 derecelik bir ısınmanın olasılıktan çok kısa bir zamanda yaşanacak bir gerçekliğe dönüştüğünü belirtebilirim” ifadelerini kullandı.
KONTROL PROBLEMİ VAR
Türkiye’deki et ve süt ürünleri sektörünün son yıllardaki durumunu değerlendiren Görkem Gömeç, ülkemizde bu sektörün beraberinde getirdiği çevresel sorunlara değindi. Gömeç, “Türkiye’de kişi başına et tüketimi aslında dünya ortalamasının üstünde olsa da Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinden oldukça düşük. Türkiye’de çok büyük bir kontrol problemi var. Benim de yaptığım araştırmalarda özellikle hayvanların dışkılarının kontrol edilmediğini ve bu atıkların bazen gözden ırak boş tarlara taşındığını öğrenmiştim. Bu atıklar yüksek miktarda metan gazı salmasının yanında, hem toprağa hem de yer altı sularına çok büyük zararlar vermekte. Bununla beraber ithal etlerin artması ile de hayvan hastalıkları artmış durumda. Özellikle son günlerde gündemde olan şarbon gibi hastalıklar insanlara da geçerek ciddi sağlık problemlerine yol açabiliyor. Bunun yanında hayvanlarını bu hastalıklardan korumak isteyen üreticiler antibiyotik kullanımını artırırsa, bu eti tüketen insanların antibiyotik direnci de artabilir. Bu da “süper bakteriler” dediğimiz çok büyük bir probleme yol açıyor” diye konuştu.
ET TÜKETİMİNİZ AZALTABİLİRİZ
Son olarak acilen et tüketimini sınırlandırmamız gerektiğini vurgulayan Görkem Gömeç, “Dünya Sağlık Örgütü kırmızı et ve işlenmiş et ürünlerinin sağlığa zararlarını artık resmi olarak kabul etmiş durumda. Zaten toplumda da fazla et tüketiminin yol açacağı hastalıklar da bilinmekte. Bu yüzden özellikle sebze ve meyve cenneti bir ülkede yaşamını şansını kendi yanımıza çekerek, haftalık et tüketimimizi azaltabiliriz. Özellikle ‘etsiz pazartesi’ gibi küçük adımlar ile başlayarak haftalık et tüketimimizi haftalık 500 gramın altında tutabiliriz. Bunun dışında bitkisel ürünlerden de et tüketimi ile kazanılan kalsiyum, protein ve B vitaminlerini de almak mümkün. Et tüketimine tamamen son veren Nevşin Mengü geçtiğimiz günlerde dünyanın en zorlu spor yarışmalarından biri olan ‘Full Ironman’ müsabakasını tamamlayan ilk Türk kadın vegan sporcu oldu. Terminatör lakaplı Arnold Schwarzenegger bile et tüketimini ciddi oranda azalttığını ve artık çok daha iyi hissettiğini belirtiyor. Bu değişimi yapmak isteyenler ilk önce bir diyetisyene başvurduktan sonra günlük yaşamlarında basit değişiklikler ile değişime öncü olabilirler” değerlendirmelerinde bulundu.