- Gündem
- 20.04.2025 19:17
İzmir Baro Başkanı Yılmaz, AYM’nin Atalay hakkındaki kararı için “Anayasa Mahkemesi bu kararı verdi, oy çokluğuyla verdi. Anayasa Mahkemesi kararı yok sayılmıştır” dedi
İLKSES Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Sorumlusu Erdal Erek, İLKSES TV’deki Gündem Özel Programına İzmir Baro Başkanı Avukat Sefa Yılmaz’ı konuk etti. Gündeme dair soruları yanıtlayan Yılmaz, meclisten geçen sokak hayvanları yasasını, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararını, baro seçimlerini ve meslek sorunları başta olmak üzere birçok konuyu dile getirdi. Sokak hayvanlarına uygulanmak istenilen yasaya ‘katliam yasası’ diyen Yılmaz, yasaya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatı ile geçtiğini ifade etti. AYM’nin Can Atalay ile ilgili verdiği kararın doğru olduğunu belirten Yılmaz, kararın uygulanması için çağrıda bulundu.
29 Temmuz’da meclisten geçen sokak hayvanları yasa tasarısı hakkında ‘yaşayan her canlı doğanın bir parçasıdır’ diyen Yılmaz, milyonlarca köpeğin barınaklarda tutulmasının imkânsız olduğunu ifade etti. Yılmaz, “Bu yasa 2004 yılında, temmuz ayında yürürlüğe girdi ve o tarihten itibaren de 2021 yılına kadar çok fazla topluma anlatılan bir yasa değildi. Aslında birçok kurum, sivil toplum örgütü de bu yasanın eksikliklerini dile getirdi. 17 yıl dillendirdikten sonra özellikle 2021 yılında yapılan bazı değişikliklerle bir takım hapis cezaları ve sokak hayvanlarının korunmasına dair ciddi hükümler içerir bir duruma getirildi. Bu hükümlülüklerde yerel yönetimlere bırakıldı. Yerel yönetimlerle ilgili bazı maddelerinde çok ciddi değişiklikler yapıldı ve bu yapılan değişiklikler sebebiyle biz buna katliam yasası diyoruz. Daha konu mecliste komisyondayken birçok baro meclise gitti ve orada eylemler yaptı. Bu yasayla ilgili yapılması gereken düzenlemenin eksiklikleri, yanlışları anlatılmaya çalışıldı ama ne yazık ki meclis içerisinde muhatap bulamadık, derdimizi anlatamadık. Halen bu derdimizi anlatmaya da devam ediyoruz. 29 Temmuz günü bu yasa meclisten geçti. Nasıl geçti? Apar topar geçti. Çünkü üç gün önce neredeyse Cumhurbaşkanı bir talimat vererek ‘29 Temmuz'da bu yasa meclisten geçmiş olacak’ dedi. Böyle bir tweet paylaşımından sonra bu yasa da geçti. Şimdi belli hapis cezalarından ve para cezalarından bahsediliyor ama 5199 sayılı yasanın mevcut hali gerçek anlamda hükümleri uygulanmış olsaydı bunlar olmayacaktı. Sokak köpeklerle ilgili 5199'da ne vardı? Kısırlat, aşılat ve yerinde yaşattı. Yeni yasa ile bu tamamen değişti. Kısırlaştırın, aşılatın ama barınaklarda yaşatın. Hayvanları hapsedin diyorlar. Şimdi barınak sorununu belediyelere yüklediler. Belediyelerden 4 yıl içerisinde sokak hayvanlarının barınabileceği uygun barınakların yapılması yönünde bir düzenleme yapılması isteniyor. Sokakta milyonlarca hayvan var ve belediyelerin şu anki kapasitesi 150 bin. Bu hayvanları nereye toplayacaksınız? Bir de bu alanların sıhhi müesseseler olması gerekir. Bunların veteriner kontrolünde olması gerekir. Bununla ilgili bir uygulama yasasının çıkması gerekir. Bundan 10 gün kadar önce Buca'da bir olay meydana geldi. Baba-oğul gecenin 3:30'unda yaşı 15 olan ‘anne’ isimli bir köpeği yaraladılar. Tam da komisyonda bu konu görüşülürken, bu düzenleme yapılırken yapıldı. Üstelik şiddete uğrayan hayvan sahipliydi. Öyle büyük bir cesaret var ki bazı yurttaşlarımızda, sokakta artık hayvan görmek istemeyen bir bakış açısıyla karşı karşıyayız. Bunu adeta sokak hayvanları artık herkese saldırıyor, olayına çevirdiler. Mecliste, komisyonda bu yasa madde madde görüşülürken, STK'lar, baro temsilcileri, baro başkanları komisyona alınmadı. Kimleri alındı? Geçmiş dönemde saldırıda yaralanan ya da bu konuda zarar gören çocukların ya da yurttaşların ailelerinden insanlar ya da bu yasayı destekleyen dernekler alındı. Siz bir yasa hazırlıyorsanız akademisyenlerin, sahada çalışanların, STK'ların, baroların, veteriner hekimlerin ortak düşüncelerini almak zorundasınız. Şimdi bir yerlerde bir yasa hazırlanıyor, ilgili komisyonlara geliyor, üzerinde tartışılmadan, konuşulmadan geçiriliyor. Baro olarak adalet komisyonuna sokulmadık. Belediye başkanlarıyla ilgili ya da yürütülmesiyle ilgili Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı'nın yürüttüğü, valiliklerin ve il tarım müdürlüklerinin de denetim yetkisinin olduğu bir süreci yaşayacağız. Eski yasada da vardı zaten il tarım müdürlükleri bu konuda görevli ve yetkiliydi. Bizim yıllardır söylediğimiz sahipli hayvanların sokağa terk edilmesi durumunda terk edenler hakkında para cezaları, kabahatler kanunu üzerinden idari para cezaları verilmesi gerektiğini savunuyorduk. Bunları değerlendirmek gerekir ama sokak hayvanlarını yok sayarak özellikle köpekleri yok sayarak yapamazsınız. Hapsetmek gibi bir hakkınız yok. Onlar doğada yaşamaya, insanlarla birlikte olmaya alışmış. Barınakların birçoğu olumsuz bir vaziyette. Bir süre sonra birbirlerini yemeye başlıyorlar. İzmir'de de birçok yerde Kemalpaşa'da, Bayındır'da, merkezde barınaklar var ama bu hayvanları barınaklarda tutma olanağınız olamaz. Çünkü milyonlarca köpek var. O yüzden asıl olarak bu hayvanları kısırlaştırmak, aşılatmak, sıhhi hale getirmek ve doğal seleksiyon içerisinde ölümleri gerçekleşene kadar bakmak gerekir. İzmir'in bazı bölgelerinde köpeklere ait mezarlıklar var. O alanlar mutlaka bu şekilde düşünülmeli ve değerlendirilmelidir. Bu yasa vicdanı olan bir yurttaşın kabul edeceği bir yasa değil. İzmir çevre konusunda, hayvan hakları, kadın hakları hassasiyetleri olan bir il. Bu sorunu görünür kılmak adına bu yasanın gündemde olması elbette önemliydi. Aksaklıkları, yanlışları, hataları çok. Yasa geçti, artık geri çekiliyoruz, söz söylemeyeceğiz, demeyeceğiz. Biz bu yasal düzenlemenin olumsuzlukları üzerine Hayvan Hakları Komisyonu dün derhal toplandı. Belli tespitlerimiz var. Bu tespitleri ilgili bakanlara ileteceğiz. Yaşayan her canlı doğanın bir parçasıdır” değerlendirmesinde bulundu.
AYM’nin doğru bir karar verdiğini belirten Yılmaz, “Anayasa Mahkemesi kararları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının ülkemizde uygulanabilir bir durumunun kalmadığını biz birçok açıklamamızda söyledik. Can Atalay'la ilgili olarak Anayasa Mahkemesi iki defa hak ihlali kararı verdi. Anayasanın 153. maddesi çok açıktır. Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme, yargı organlarıyla birlikte özel ve tüzel kişileri bağlar. Yayınlandığı andan itibaren de derhal gecikmeksizin uygulanır. Yorumlanmaz, bir anlam katılmaz. Can Atalay'la ilgili olarak 2024 Ocak ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ilgili mahkemenin kararı okutulmak suretiyle milletvekilliği düşürüldü. Milletvekilliğinin düşürüldüğü gün biz bir basın açıklaması yaptık. Açıklamada, ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Yargıtay ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi anayasayı ihlal suçuna ortak olmuştur ve hakkındaki yok hükmünde olan sözde kesin mahkûmiyet kararı mecliste okunmuş olsa dahi hükümsüz ve hukuken geçersiz olan kararın mecliste okunmuş olması anayasanın 84. maddesine göre Can Atalay'ın milletvekilliğini düşürmemiş olup Anayasa Mahkemesi'nin uygulanmayan hak ihlali kararı uygulanmak üzere hala beklemektedir’ dedik. Anayasa Mahkemesi bugün ne söyledi? Meclisin bu kararı yok hükümdedir dedi. Biz bunu ocak ayında söylemiştik. Anayasa Mahkemesi'nin bugünkü kararı İzmir Barosu'nun o gün açıkladığı basın açıklamasında söylediği şeydir. 84. maddeyi değil, 153'ü uygulamanız gerekir. Bu emredici bir hükümdür. Şeklen ya da içerik olarak bir şey söylemeniz mümkün değil. Anayasa Mahkemesi bu kararı verdi, oy çokluğuyla verdi. Anayasa Mahkemesi kararı yok sayılmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi'nin yapması gereken belli ama bunlar yapılacak mı acaba? Bizim sorunumuz bu. Bizim sorunumuz aslında bu emredici hükümlere, anayasal hükümlere uyulmanın sağlanabildiği bir hukuk düzenin olmayışıdır. Bu düzen nasıl bir düzen olacak? Hukuk üstünlüğünün olduğu bir düzen olacak. Üstünlerin hukukunun olduğu bir düzen olmamalı. Hukukun üstünlüğünün en büyük argümanı da yargının bağımsızlığıdır. Hukukun üstünlüğü gerçekleşmemişse, sizin ülkeniz demokratik bir ülkede değildir. Demokrasi kurullarıyla işlemiyor demektir. Bağımsız olmayan bir yargının tarafsızlığından bahsedemezsiniz. Bunu sağlayabilmek için de elbette demokratik, cumhuriyetin temel değerlerine, hukukun üstünlüğüne, laik demokratik sosyal hukuk devleti ilkesine sahip çıkmak lazım. Anayasa size bir şey emrediyor, siz ben yapmam diyorsunuz. Peki, anayasa mahkemesi daha önce ek motorlu taşıtlar vergisiyle ilgili bir karar verdi. AYM, ‘Olağanüstü durumlarda evet alınabilir’ dedi. Alkışladınız onu doğru karar verdi diye. AYM yine doğru karar verdi. Aylar önce de doğru karar verdi. Neden uygulamadınız diye sorarlar. Sizin de o hukuka zamanı gelince ihtiyacınız olabileceğini unutmamanız gerekir. Hukuk devleti öyle bir devlettir. O yüzden bekliyoruz şimdi anayasa mahkemesi kararı nasıl uygulanacak? Bu konuda Adalet Bakanlığından ve Cumhurbaşkanlığından bir açıklama mutlaka gelecektir” diye konuştu.
Çağdaş Avukatlar Grubu olarak seçime gireceklerini söyleyen Yılmaz, baro seçimlerinde 4 gurubun yarışacağını ifade etti. Yılmaz, “Avukatlık kanunu gereğince baroda iki yılda bir seçim yapılır. Genel kurullarda hem başkan hem diğer yönetim, denetim, disiplin delegasyonunu seçilir. Biz 2022 yılında seçime 5 grup olarak girdik. Bu dönemde Çağdaş Avukatlar Grubu olarak biz yine varız. Ekim ayında yapacağız seçimi. İzmir'de genel kurulu yapabileceğiniz çok fazla bir alan kalmadı. Alan bulma konusunda biraz sıkıntı yaşadık ama iki alan var, ikisinden biri olacak. Geriye dönüp konuşursam, Çağdaş Avukatlar Grubu olarak üç dönemdir varız. Bu dönemde de seçimlere katılacağız ki biz ön seçimimizi mayıs ayının sonunda yaptık. Cumhuriyetçi Avukatlar Grubu geçmiş seçime iki aday ile girmişti. Bu dönemde onlar bir ittifak yaptılar. Başkanları için de bir ön seçim yaptılar. Ayrıca İzmir Avukat Hareketi de seçime girecek bir meslektaş grubumuz. Mücadeleci Avukatlar olarak katılacak bir grubun da olduğunu biliyorum. Dört grup olarak bu seçimlere katılacağız. Hepimiz seçimlere hazırlanıyoruz. Bizde seçimler iki gün sürer. Cumartesi günü hem faaliyet raporları hem mali anlamda hem idari anlamda tartışmalar, eleştiriler, eleştirilere cevaplar şeklinde geçer. Ertesi günde sabahtan akşama kadar bir seçim süreci yaşar, bir saat içerisinde de seçim sonuçları belli olur. Biz ön seçimi bitirdikten sonra çalışmalarımıza başladık. Hem ilçe ziyaretlerimiz hem büro ziyaretlerimizi gerçekleştiriyoruz. Genç arkadaşlarımızla meslek içi eğitimleri yapıyoruz, ağustos ayı sonuna kadar adli tatil içerisinde devam ettirelim istiyoruz. 20 Temmuz'da adliyeler tatile girdi ama bu ülkenin sorunlarıyla birlikte avukatlar da tatile girmedi. Biz nöbetteyiz. Daha dün adliyedeydik. Belli alanlarda çok ciddi aksaklıklar var. Bunları raporlayıp ilgili makamlara sunmak üzere nöbet tutuyoruz. Nöbetlerimizi karakollara, ilçe emniyet müdürlüklerine, il emniyet müdürlüklerine de yansıtacağız. Güne gözünüzü açtığınızda bir sorunla karşılaşıyorsunuz. Her an her şeyin olabileceği bir ülkede yaşar hale geldik” şeklinde konuştu.
Avukatların ekonomik, fiziksel ve sözlü olarak şiddete maruz kaldığını söyleyen Yılmaz, “Adalet Bakanı 2023 temmuz ayında Ankara Gölbaşı’nda baro başkanlarını toplantıya çağırdı. Avukatların, baroların, hukukun genel sorunlarını konuşalım diye. Adalet Bakanı, Adalet Komisyonu Başkanlığı yaptı, milletvekilliği yaptı, avukatlık yaptı. Baroların, avukatların hukukun genel işleyişiyle ilgili sorunları bilmiyor olması düşünülemez. Siz devletin adalet adına en üst makamında olacaksınız ve bu yasal düzenlemelerin de mutfağında bulunacaksınız ama sorunları barolardan dinlemek isteyeceksiniz. Tabi biz anlattık dilimiz döndüğünce. O gün orada 7 bölgeden baro başkanı, 3 büyük ilin başkanı ve depremde en çok zarar gören 4 ilin baro başkanı ile birlikte konuştuk. Sorunlar ve çözüm önerileriyle ilgili bir kitapçık da hazırlanmıştı, veriler toplanmıştı. Giderilmeyecek sorunlar değil. Ekonomik, fiziksel, sözlü şiddeti ne söylerseniz söyleyin şiddeti birebir yaşayan insanlarız hepimiz. En çok etkilenen mesleklerden bir tanesi de belki avukatlık. Çünkü biz mal alıp satmıyoruz. Biz hizmet veriyoruz, kişilerin haklarını yerine getirmesi için mücadele ediyoruz. Hakimler, savcılar aynı okullardan mezun oldular. 15 Temmuz 2016'da ne oldu. 5 bine yakın hâkim, savcı görevden el çektirildi. Şimdi adalet sisteminde hâkim ve savcı olarak bulunan insanların donanımının iyi olması gerekir, hukuk bilgisinin iyi olması gerekir, adalet duygusunun ve vicdanının hukuk felsefesini ve sosyolojisini bilmesi gerekir. Belli bölgelerde başlayıp sonra birinci bölgeye gelmek için de belli durumların olması gerekiyor. Ne yazık ki stajını bitirmeyen stajyer hakimleri, savcıları bakanlık illere gönderdi, birinci bölgelere gönderdi. Bu kötü bir şey mi? Özeline bakarsanız olumsuz bir şey değil. Ama oraya gönderilen hâkim ve savcılar, bir kısmı hariç, ne yazık ki taraflı ve bağımlı olanlardı. Belli partilerin meclislerinde yer alanlardı. Kart vizitlerle oraya gidenlerdi. Bir buçuk yıl önce iki defa sınava girip birinci olan Bursa Barosu avukatlarından bir kadın avukat intihar etti mülakattan geçemediği için. Esas olan mülakat değil, liyakattir. Mülakat sizin düşüncenize uygun mudur değil midir, bunu ölçtüğünüz bir alandır. Siz yazılı sınav yapacaksınız. Derece alan insanları kart vizit getirmediği için bu mesleğe almayacaksınız. Neden? Çünkü telefon ettiğinizde sizin telefonunuza uygun karar verecek hâkim savcılar istiyorsunuz. Adaleti böyle sağlayamazsınız. Fransız düşünür diyor ya ‘Faşizm konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir.’ Sizin sözünüzü yargı söylerse, sizin sözünüzü idare söylerse, sizin sözünüzü emniyet söylerse, sizin sözünüzü mahalle idareleri söylerse, vatandaşın söyleyeceği söz kalmaz. O yüzden biz kendi sözümüzü söyleyebileceğimiz idare hukukun üstünlüğüdür ve yargının bağımsızlığıdır. Bunu sağladığınız takdirde siz ekonomik anlamda da önünüzü açarsınız. Yabancı sermaye gelmiyor, gelmez. Çünkü hukuk güvenliği yok. Yarın başına ne geleceğini bilmiyor. O yüzden de spekülatif yatırımlarla birtakım yerlere ulaşılmaya çalışılıyor. Yargı önce kendi haklarını savunacak bir pozisyona getirmeli kendini. Biz yargı bağımsız olmalı derken, yargıçların ve savcıların da bu durumdan kurtulmaları için söylüyoruz” diyerek sözlerini tamamladı.