“Kadına şiddet toplumsal şiddeti doğurur!”

İzmir’de kadın hareketinin öncü ve deneyimli isimlerinden Karabağlar Kent Konseyi Başkanı Seniye Nazik Işık, Türkiye’de giderek artan kadına yönelik şiddetin toplumsal şiddeti de doğurduğunu ifade etti


  • Oluşturulma Tarihi : 14.01.2017 08:41
  • Güncelleme Tarihi : 14.01.2017 08:41
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Kadına şiddet toplumsal şiddeti doğurur!” haberinin görseli

EMİRCAN IŞILDAK – ÖZEL HABER

Hayatının önemli bir bölümünü kadın haklarına adayan, çocuk yaşlardan itibaren kadınların okuma yazma öğrenmesi için mücadele eden, 1975 yılından bu yana Türkiye’de kadın hareketlerinde tanınan bir isim haline gelen Seniye Nazik Işık, son dönemde ülkenin kanayan yarası haline gelen kadına yönelik şiddet ve cinsel istismarla nasıl mücadele edilebileceğini anlattı.

Kadına yönelik uygulanan ve aile içine yansıyan şiddetin toplumu etkileyeceğini vurgulayan Karabağlar Kent Konseyi Başkanı Seniye Nazik Işık, cinsiyet eşitsizliğinin de altını çizdi.

“AİLEDE ŞİDDET TOPLUMSAL ŞİDDETİ BESLER”

Aile içi şiddetin tehlikeli boyutunu gözler önüne seren Işık, kadına yönelerek başlayan şiddetin topluma etki edeceğini ifade etti. Işık, “Kadına yönelik şiddet aslında bir sonuçtur. Bir ailede eğer kadına yönelik bir şiddet varsa ailenin tüm bireylerine yönelik de bir şiddet vardır. Mutlaka çocuğa, genç erkeğe ve babaya yönelik bir şiddet de olur. İhmal ve istismar şiddet sayılır. Kadına şiddet, herhangi bir şiddet unsuruna maruz kalan ya da tanık olan herkesi etkileyeceği için, doğrudan ya da dolaylı olarak şiddet sarmalı yaratır. Onun için aile içi bu olumsuzluklar aynı zamanda toplumsal demokrasi eksikliğinin de en önemli unsurudur. Eğer toplumlarda demokrasiden bahsedilmesi güçleşirse bunun nedeni şiddetle bastırılan kişilerdir. Her şiddet karşısında geri adım atan ve bastırılan kişilikler bunun temelini oluşturur. Kısacası ailedeki şiddet toplumsal ve sosyal şiddetin de besleyicisidir” dedi.

“KADINA ŞİDDET YALNIZCA KADINI ETKİLEMEZ”

Kadına yönelik uygulanan şiddetin her türlüsünün toplumu olumsuz tabloya sürükleyeceğini vurgulayan Işık, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bizler evimizde nasıl bir iletişim içindeysek dışarda da benzer bir iletişim halindeyiz. Günümüzde de görüyoruz ki maalesef TBMM’de kaba kuvvet ile itişme-kakışma ile konuşmalar gerçekleştiriyoruz. Dolayısıyla kadına yönelik şiddet yalnızca kadınların canını yakan, onları üzen, kadınları aşağılayıp toplumdan uzaklaştıran bir şey değildir. Toplumun genelini olumsuz etkileyen kaynak sarfiyatı ve ziyanı olan, insan kaynaklarını geliştiremememize neden olan bir sonuç üretir. Tüm toplumlar için geçerlidir. Yani bu olay şiddete uğrayan ile şiddete maruz kalan arasında olup bitmediğini bilerek bakılmalıdır.”

FARKINDALIK VURGUSU

“Farkındalık da temel meselelerden biridir. Bu tarz bir farkındalığın oluşturulması, toplumda şiddetin kabul edilemez ve ayıp olduğunun anlaşılması son derece değerlidir. Bunlar olmadan çok büyük iddia olsun olmasın bu alana yapılan müdahaleler bataklıktaki sinekleri öldürmeye benzer. Biz bugüne kadar bu mücadeleleri kadın örgütleriyle birlikte gerçekleştirdik. 80’li yıllarda ikinci dalga kadın hareketleri ortaya çıktığı zaman en temel konulardan biri şiddetti. Kadın danışma merkezleri ve sığınma evleri kuruldu. Bunlar tabi maliyetli şeyler. Her ay böylesine bir evi ve kalabalığı yönetmek ve mali açıdan kontrol etmek zor. Bunların tabi yerel yönetimler ve devlet tarafından yapılması önemlidir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve yerel belediyeler bu işleri yürütüyor. Şu anda 100’e yakın sığınma evi var. Ancak kaynakları sınırlı ve yetersizlikleri var. Ayrıca sığınma evleri kadınları yalnızca bünyesindeyken düşünebilir. Kadının yaşam döngüsü ve hayatı ele alınarak bu konunun üzerine gidilmelidir.”

CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİN ALTINI ÇİZDİ

“Kadınları eşit insanlar olarak görmüyorsak, toplumun içerisinde eşit haklarla var olması gereken varlıklar halinde düşünmüyorsak biz o zaman kadına yönelik şiddeti besleyen, ortaya çıkaran unsurları kaldıramayız. Cinsiyetlerden bir tanesi diğerini kontrol ediyorsa, kontrol eden her zaman yukarıdadır. Yukarıda ve aşağıda olarak iki cinsiyetimiz varsa, aşağıda kalan cinsiyetin yalnızca kontrol ediliyor olması düşüncesiyle alanının daralması, izne tabi olması gibi şeyler gündeme gelir. Bu zaten sözel şiddetin bizzat kendisidir. Arkasından da fiziksel şiddet gelir.”