- Gündem
- 15.05.2025 12:38
Sevilen yazar Aykut Tufan ile sizin için konuştu. Ayça’m isimli kitabı üzerine değerlendirmelerde bulunan Tufan, salgının kendisini nasıl etkilediği sorusuna şöyle cevap verdi : yaşamımda pek bir değişiklik olmadı. Gerçeklik dışı hikayelerin ilgisini çektiğini öğrendiğimiz Tufan yeni çalışmalarından da söz etti ve bir itirafta bulundu : Ben Reşat Nuri GÜNTEKİN kadar yoğun duygusallık içeren tarzların ne yazarı ne de okuyucusu olabilirim.
Öncelikle sizi tanımak isteriz. Aykut Tufan kimdir?
1980 yılında Kayseri’de dünyaya geldim. İlk ve ortaöğrenimimi TED Kayseri kolejinde tamamladıktan sonra, 1995 senesinde ailemle birlikte yirmi üç yıl yaşayacağımız İzmir şehrine yerleştik. Yüksek öğrenimimi 1998-2003 yılları arasında Hacettepe Üniversite İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İKTİSAT(İNG) bölümünde tamamladım. Üniversite mezuniyetinin ardından Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Anabilim dalı tezli yüksek lisans programına katılmaya hak kazandım. Ancak özel yaşamımdaki bir takım olumsuzluklar nedeniyle tamamlamayı maalesef başaramadım. Yüksek lisans programını bırakmamın ardından TARİŞ Genel Müdürlüğü teftiş kurulunda Müfettiş Yardımcısı olarak çalışmaya başladım. Yoğun iş ve seyahat temposunda dört yıla yakın çalıştıktan sonra orayı da yarıda bırakarak bir kamu bankasının denetim biriminin İzmir grubunda çalışmaya başladım. On yıl sürecek yoğun iş ve seyahat temposuna 2008 yılında ikinci kez girmiş bulunuyordum. İnsan kaderinin çizdiği yoldan pek fazla sapamıyor.... Halen bir bankanın kredi departmanında kredi yetkilisi olarak çalışmaya devam etmekteyim. Bir kez evlendim ancak evliliğimi de yarıda bırakmak zorunda kaldım, bir çok girişimim gibi. 11 yaşında Kutay KAĞAN isminde bir erkek evladım var. Ben ise nerdeyse 41 yaşındayım.
Yazarlık hayatınız nasıl başladı? Size öncülük eden bir isim var mı?
Esasında ben ilk kez 2001 senesinde, henüz 21 yaşındayken Dikmen/ANKARA semtinde yüksek bir binanın en üst katındaki ufak dairemin izbe odasında kalemi elime aldığımı ve şimdikinden pek de farklı olmayan kısa öyküler yazdığımı anımsıyorum. Ancak gerek kendi yaşamımın , gerekse o yıllarda ülkemizin içerisinde bulunduğu şartlar nedeniyle, yazma işini uzun hem de çok çok uzun bir süre rafa kaldırmak zorunda kaldım. Ama aradan geçen bu yirmi yıllık sürede hiçbir zaman o hayalimi sonsuza dek terketmedim. ‘’Yazmak’’ her zaman aklımın bir köşesinde kapalı bir kutu içerisindeki bir mücevher gibi beklemedeydi. Ta ki yıl 2020 olana dek öylece bekledi durdu. Son bir kaç yıldır beni rahatsız eden, bir türlü kafamdan çıkaramadığım hayali kahramanların baskısı beni artık yazma konusunda daha fazla beklememeye itti. İlerde karşılaşacağım bir çok zorluğu göze alarak (başarısız olmak da dahil) artık dayanamayacağım noktaya geldiğimde yirmi yıl önce bıraktığım kalemi elime aldım. Bu zamana kadar okuduğum bir çok yazarın etkisinde kaldığımı itiraf etmekten çekinmeyeceğim. Özellikle ilk yazdığım romanımın türünü göze alırsak, bu romanda Stephen KİNG, Poe ve H.P Lovercraft, TOLKİEN gibi yazarların izleri görülebilir. Delilikle gerçeklik arasındaki o ince çizgide, deliliğin tarafına beni götürebilecek yazarların kurgularının beni şekillendirdiğini düşünüyorum.
Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
Gerçek dışılık her zaman, çocukluğumdan beri ilgimi çekmiştir. Bilim kurgu ve gizemli olaylar her daim ilgi alanıma girer. Çocukluğumda sürekli Isac Asimov ve Jules VERNE gibi yazarları okuduğumu anımsıyorum. Bunlara ilerleyen yıllarda Dean KOONTZ ve Stephen KİNG gibi kendi ekollerinin zirvesindeki yazarlar da eklendi. Ben Reşat Nuri GÜNTEKİN kadar yoğun duygusallık içeren tarzların ne yazarı ne de okuyucusu olabilirim. Gizem, gerçek dışılık ve daha ötesi gerçek dışılığın gerçek olabilmesi ihtimaline inanabilmek benim olmazsa olmazlarımdandır.
Ayça'm isimli kitabınızdan bahseder misiniz?
Bu roman esasında ismi göz önüne alındığında salt bir aşk romanıymış gibi bir izlenim verebilir. Ancak gerek kapak tasarımı gerekse kapakta yer alan kanca cümle dikkate alındığında, romanın duygusallık içeren yönü dışında aslında özünde korku temalı bir eser olduğu anlaşılır. Romanımızın kahramanı 21 yaşında tıp fakültesi öğrencisi Rafet’tir. Rafet çok okuyan ve kafası karışık bir gençtir. Ailesini küçük yaşlarda kaybetmiştir ve babasından kalan devasa bir servetin sahibidir. İzmir ‘de yaşamaktadır ve sevgilisi AYÇA dışında kimsesi yoktur koca şehirde. Rafet’in bir takım sorunları vardır. Uykusuzlukla boğuşmakta ve çok tuhaf olaylarla karşılaşmaktadır. Bunların çözümü konusunda ne yapacağını düşünürken, gizemli bir adam olan İsmail Hoca ile tanışırlar. Onun da yardımıyla 14 yıl önce babasının köyünde yaşandığını öğrendikleri olayın Rafet’in sorunlarıyla bağlantılı olduğunu anladıklarında hep birlikte köye gitmek zorunda kalırlar. Rafet’in vakası romanda din-bilim ekseninde tartışmalı olarak irdelenmektedir.
Ayça'm isimli kitabınızın vermek istediği mesaj nedir?
Romanda asıl vurgu salt metafiziksel varlıkların korku saçma eylemleri değildir, bilakis cehaletin,kötülüğün ve hırsın insanları, en nihayetinde de toplumu ne hale getirebileceği vurgulanır. AYÇA isimli güzel kız bu anlatımın içerisinde aslında her şey demektir. Zira Rafet için dünya AYÇA, AYÇA dünya demektir. Mücadelesi bu eksende devam eder gider. Kitap mutlak olmayan bir sonla biter. Devamı, ara kesiti ilerleyen aylarda okuyucunun beğenisine sunulacaktır.
Ayça'm isimli kitabınızın ismi nereden geliyor?
AYÇA isimli bayan RAFET isimli gencin kız arkadaşıdır. AYÇA, RAFET için her şey demektir. Onun için her şeyi göze alabilecek, gözü kara bir gençtir Rafet.
Ayça'm isimli kitabınızı okur gözüyle yorumlar mısınız?
Romanda Rafet’in tuhaf ve gizemli yaşamının, başına gelen olayların din- bilim ekseninde açıklanması oldukça etkileyici. Rafet’in yaşadığı paranormal durumun dini ve bilimsel yönden incelemeleri insana gerçek olabilirliği konusunda ciddi düzeyde telkin yapıyor. Romanın; köydeki yaşantının anlatıldığı kısım, kahramanların yöre şivesi kullanımıyla ve karakterlerin yöreye tam uyumuyla insanı güldürürken bir yandan da cehaletin sonuçlarını gözler önüne seriyor. Mutlak olmayan bir son ise okuyucuyu gerçekten sarsıyor...
Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
AYÇA’M romanının devamı olmasa da bir ara kesiti sayılabilecek nispeten daha kısa bir çalışma önümüzdeki aylarda okuyucuyla buluşacak. Bu ikinci romanda farklı bir olay, farklı bir yer ve farklı karakterler olmakla birlikte, ilk romanın mevzusuyla ve bazı karakterleriyle doğrudan bağlantılı bir eser olacak ve ilk romanın, AYÇA’M, sonundaki okuyucunun boşlukta kalmışlık hissi, bu roman ile ortadan kalkacak ve bazı konular daha açık ve net bir şekilde anlaşılacak. Devam eden yıllarda, belirli düzeyde başarı elde etmem halinde, çok daha farklı temaları işleyeceğim başka romanlar üzerinde çalışmaya devam ediyorum.
Covid 19 salgını sizi nasıl etkiledi?
Açıkçası COVID-19 salgını beni çok fazla etkilemedi. Aynı zamanda profesyonel yol bisikletçisi bir yazar olarak antrenman imkânından bir ölçüde yoksun kalmam dışında yaşamımda pek bir değişiklik olmadı. Esasında ben zaten bisiklet ve iş haricinde ev dışında vakit geçiren bir insan değilim. Son üç yıllık yaşantımın büyük kısmı evde okumakla, yazmakla ve bisiklet antrenmanı ile geçiyor. Bir yandan da yoğun bir iş temposunda çalışmaya devam ediyorum. Kimi zaman günde 18 saat çalıştığım oluyor. Sabah yedide kalkıp işe gitmek, akşam eve gelip bisiklet antrenmanına çıkmak hemen ardından uzun soluklu bir okuma eylemi ve kalan bir kaç saatte de elimdeki çalışmanın taslağı üzerinde çalışmak, yoğun özveri istiyor. Ama bir şekilde devam etmek zorundayız. Yılmadan, bıkmadan, usanmadan, severek isteyerek..... Sevgiyle kalın..