“Yapılan sağlamlık değil hasar tespitidir”

Depremin analizini İMO İzmir Şube Başkanı Ayatar ve MO İzmir Şube Başkanı Kahraman ile yaptık. Ayatar, Bakanlığın deprem sonrası yaptığı çalışmaların ‘sağlamlık’ tespiti için olmadığını söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 11.11.2020 07:20
  • Güncelleme Tarihi : 11.11.2020 07:20
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Yapılan sağlamlık değil hasar tespitidir”

YUSUF ÇAĞIRTEKİN/ÖZEL HABER
İzmir, 30 Ekim Cuma günü 6,6 şiddetli büyük bir depremi yaşadı. Toplamda 115 kişinin hayatını kaybettiği depremin ardından onlarca bina yıkılırken, şehir genelinde sayısı on binleri geçen yapı kullanılamaz hale geldi. Kentteki binaların depremden fazlaca etkilenmesi ise kamuoyunda birçok tartışmanın fitilini ateşledi. Kolonların kesilmesi, dayanıksız malzeme kullanımı, yapı denetim vb. birçok sorun masaya yatırılırken, konunun ehli İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İzmir Şube Başkanı Eyle Ulutaş Ayatar ve Mimarlar Odası (MO) İzmir Şube Başkanı İlker Kahraman ile depremin detaylı bir analizini gerçekleştirdik. Ayatar, son günlerde Bakanlık yetkilileri tarafından yapılan hasar tespit çalışmalarının vatandaşlar tarafından yanlış algılandığının altını çizerek, yetkililerin binalar için sağlamlık testi yapmadığını, binanın depremden hasar alıp almadığını belirlediğini vurguladı



“YÖNETMELİKLERİMİZ GÜÇLENDİ”
Öncelikle beklenen İzmir depremini yaşamadıklarını dolayısıyla İzmir’in yapısının tam olarak test edilmediğini belirten İMO İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, depremin özellikle Bayraklı’da yıkım yaratmasının en önemli sebebinin ise zeminin yapısı olduğuna dikkat çekti. Ayatar, aynı zamanda malzeme, yetersiz eleman dayanımı, güçlü kolon zayıf kiriş prensibinin uygulanmaması, donatı eğrilmesi ya da yumuşak kat gibi durumların bu sonuca yol açtığını belirtti. Sistem olarak büyük sıkıntılar yaşandığını dile getiren Ayatar, yapının projelendirilmesinden, tasarlamasına oradan da uygulanmasına ve denetlenmesine kadar bir bütün olduğuna ve bu aşamaların hepsine harfiyen uyulması gerektiğine aksi takdirde, yaşanan doğal afetlerde bu tür sorunlar çıkabileceğine dikkat çekti.
Kamuoyunda tartışılan ‘deprem yönetmelikleri yetersiz’ eleştirilerine katılmadığını ifade eden Ayatar,  aksine 1999 yılında gerçekleşen Gölcük Depremi’nin tüm Türkiye için bir milat olduğunu ve bu tarihten sonra çıkan yönetmeliklerin halkın tarafında ve oldukça güvenli olduğunu söyledi. Ayatar, “Ayrım mühendislik hizmeti alan bina ile almayan bina arasında yapılır” dedi. Depremde zarar gören birçok yeni binanın tartışma konusu olmasına da değinen Ayatar, bu binalardaki hasarların taşıyıcı sistemde mi yoksa başkan yerlerde mi hasar taşıdığının belirlenmesi gerektiğini iletti.



“YAPI DENETİMLERİ DE DENETLENMELİ!”
Vatandaşlar arasında depremden sonra yapı denetim sistemi de tartışma konusu oldu. Özellikle yeni yapılan binaların depremde hasar görmesi ‘acaba bu binalar denetlenmedi mi?’ sorularını akıllara getirirken, son yıllarda oldukça beğenilen yapı denetim sistemine güvenin azaldığı yönünde eleştiriler geldi. Ayatar ise yapı denetim sistemine gelen eleştirileri doğru bulmadığını belirterek, sistemin genel olarak iyi işlediğini fakat bazı sorunları olduğunu vurguladı. Sistemdeki sıkıntıların giderilmesinin anahtarının çalışan teknik elemanların sahada söz sahibi olması olduğunu dile getiren Ayatar, bu elemanların kağıt üstünde sahip olduğu sorumluluklarını yerine getiremediğini belirtti. Ayatar ayrıca, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının yapı denetim firmaları üzerinde de denetleme mekanizması kurması gerektiğini dile getirerek, “Yapı denetim yeterli kontrolü yapıyor mu bunun da sıkı denetimi yapılması gerekiyor. Yapı denetim sisteminin üzerine de sıkı bir denetim sisteminin oturtulması gerekiyor. Bakanlığın da işi denetim. Firmaların yerinde olup olmadığını, o firmalarda çalışan mühendislerin yetkin olup olmadığını denetlemeli. Meslek odalarıyla birlikte çalışıp kendi meslektaşlarını geliştirmelerini istemeli” diye konuştu.



SAĞLAMLIK DEĞİL HASAR TESPİTİ
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ekiplerinin hasar tespit çalışmaları İzmirli birçok vatandaşı da memnun etmedi. Birçok vatandaş ekiplere bu konuda tepkili olduğunu belirten Ayatar, Bakanlığa bağlı il müdürlüğünde çalışan memurların sağlamlık testi yapmadığını iddia etti. Ayatar, “Onlar binanın depremden hasar alıp almadığına bakıyor. Bu şu demek oluyor; yapının depremden önceki güvenliğine sahip olup olmadığı tespit ediliyor. Binayı incelediği zaman ‘bu binada hiçbir şey olmadı sen burada oturabilirsin çünkü hasar almamış’ deniliyor. Fakat bir önceki gün oturduğun şartlarda oturuyorsun. Sadece gözlemsel bakılıyor. Çatlaklara bakılıyor. Sadece çatlağa bakılıp yapının sağlam olup olmadığı konusunda bir şey denilemez. Bunun adı da hasar tespit çalışmasıdır. Senin binan sağlamdır ya da değildir çalışması değildir. Binaların yapı sorunun elden geçirilmesi gerekiyor. İmar aflarında mühendislik hizmeti almadan vatandaş kendi yapısı güvenli diyerek yapı kayıt belgesine sahip oldu. Fakat can güvenliği açısından yaklaştığımızda bu ciddi bir sorun. Özellikle imar aflarından yararlanan binaların kesinlikle bir mühendislik hizmetine tabi tutulması gerekmektedir. Bir yöntem belirlenerek, İzmir’deki binalar hızlı bir taramadan geçirilmeli ve kentte bir bina envanteri, yapı stoku envanteri çalışmasına girmek gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
TAŞIYICI SİSTEMDEKİ HASARLAR!
Mimarlar Odası İzmir Şubesi Başkanı İlker Kahraman ise depremde yıkılan yapıların hepsinin ruhsatı ve yapı kullanım izni olduğunu bunun da belediyeler tarafından denetleme yapıldığının göstergesi olduğuna dikkat çekti. Şimdilik yorum yapmanın güç olduğunu dile getiren Kahraman, “Yıkılan binaların 1990-2000 yılları arasında yapı kullanım izinleri alınmış. Bahsi geçen sürelerde hazır beton kullanımı yoktu. Beton sınıfları incelendikten sonra betondan kaynaklanıp kaynaklanmadığı ortaya çıkacaktır. Deprem sırasında binadan beklentimiz esnememesi değil, aksine belirli bir esnekliği sağlamasıdır. Bu nedenle esnemeler sırasında taşıyıcı olmayan öğelerde çeşitli çatlaklar olması normaldir. Bizim için asıl endişe verici olan taşıyıcı sistemdeki hasarlardır. Yeni yönetmeliğe uygun binalardaki çatlaklar taşıyıcı olmayan öğelerdeki kılcal çatlaklar olabilir. Örnekler üzerinden detaylı konuşmak daha doğru olacaktır” diye konuştu.
ÜCRETİ MÜTEAHHİT ÖDÜYOR!
Yapı denetim sistemi konusunda da görüşlerini merak ettiğimiz Kahraman, 2001 yılında 19 pilot ilde başlayan yapı denetim uygulaması, 2011 yılından itibaren ülke geneline yayıldığını ve bu uygulamada, yapı sahibi çalışmak istediği yapı denetim şirketi ile anlaşarak gerekli denetiminler yapıldığını belirtti. 2019 yılına kadar bu durumun problem yarattığını dile getiren Kahraman, yüklenici firmaların kendisini en az denetleyecek denetim firmalarının seçilmesi konusunda yapı sahibini zorladığını dile getirdi. Kahraman, “2019 yılından itibaren değişen sistem ile yapı denetim şirketleri oluşturulan bir havuzdan seçilmeye başlandı. Bu uygulama denetimin bağımsız şekilde yapılması yönünde iyi bir adımdır. Ancak unutulmamalıdır ki halen ilgili yapı denetim şirketinin ücreti yapı sahibi adına müteahhit tarafından ödenmektedir. Bu uygulamanın da gözden geçirilmesi gerekir” ifadelerini kullandı.
“ÖNEMLİ DERSLER ALARAK GELİŞECEKTİR”
Kahraman, yapı denetim şirketlerinin projenin onaylanma aşamasından başlayarak inşaat sürecinin içerisinde olduğunu şantiyedeki betondan numune alınmasından, donatıların doğru şekilde yerleştirilmesine kadar her şeyin projeye uygun yapıldığı konusunda denetim vazifesi gördüğünü söyledi. Fakat denetçilerin mesleki deneyimi ve de etik anlayışı elbette ki farklılık gösterebildiğini de dile getiren Kahraman, her şeye rağmen sistemin sağlıksız işlediğini söylemek mümkün olmadığının altını çizerek yapı denetim şirketleri bakanlık tarafından da sıkı denetime tabi olduğunu belirtti. Kahraman, “Havuzdan seçilen firmalarca yürütülen denetlemeler sayesinde, inşaat sektörü şimdiye kadar hiç olmadığı kadar sıkı denetlenmektedir. Elbette bazı eksikler vardır bu eksiklerinde düzeleceği düşünülmektedir. İnşaat sektörü yaşanan büyük afetlerden önemli dersler alarak gelişmektedir” dedi.
Şu andaki mevcut mevzuat deprem afetiyle baş etmekte çok önemli bir yere sahiptir. Zemin hakkında herhangi somut bir veriye sahip olmadan yapılan hesaplar günümüzde daha bilimsel hale gelmiştir. Hatta 2019 yılında değişen yönetmelikle bina kısa kenarının bir buçuk katından az olmamak üzere jeolojik etüt yapılması ve yapılan etütlerden en az birisinin 30 metreden elde edilmesi şart koşulmuştur” dedi.
 

Haber Merkezi