Artık çocuk değil, içerikler: İzmir’de dijital istismarın sessiz yükselişi

Artık oyun oynamıyorlar; ürün tanıtıyor, skeç çekiyorlar. Dijital mecralarda çocuklar birer ticari figüre dönüşüyor. İzmir giderek büyüyen bu akımın mikro düzeyde hareket edeni. Uzmanlar ise uyarıyor: “Çocuklar sosyal medyada istismar ediliyor.”

  • Oluşturulma Tarihi : 25.06.2025 08:56
  • Güncelleme Tarihi : 25.06.2025 08:56
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Artık çocuk değil, içerikler: İzmir’de dijital istismarın sessiz yükselişi haberinin görseli

YUSUF ÇAĞIRTEKİN-ÖZEL HABER - Türkiye’de ve en büyük üçüncü ili olan İzmir’de son yıllarda sosyal mecralarda büyüyen bir tehdit var: Sosyal medyada ticari nesneye dönüşen çocuklar. İzmir’de giderek artan sayıda anne-baba, çocuklarını sosyal medya içeriklerinde “rol arkadaşı” gibi değil, gelir kalemi olarak konumlandırıyor. Bu içeriklerde çocuklara ürün tanıttırılıyor, skeç oynatılıyor, duygusal anlar kurgulanıyor. Bazıları haftalık içerik takvimine göre çocuğun uykusunu, yemeğini, zamanını organize ediyor. Dijitalleşmenin arttığı ve sosyal mecraların gittikçe yaygınlaştığı çağımızda tehlikenin boyutu o kadar büyük ki; rakamlar bunu açıkça ortaya çıkarıyor. 

VERİLERLE ORTAYA ÇIKAN TEHLİKE

Yapay zeka yardımıyla hazırlanan verilere göre; Türkiye’de TikTok ve Instagram’da “Kidfluencer” (çocuk içerik üreticisi) olarak sınıflandırılan en az 500-1000 aktif hesap mevcut. Mart 2025 verilerine göre derlenen bir raporda en az 10 çocuk hesabı 300 bin+ takipçiye ulaşıyor. Kidfluencer pazarının küresel büyüklüğü, 2024 itibarıyla yaklaşık 8 milyar dolar. Türkiye’deki payı ise tahminen 100 milyon dolardan daha büyük. Son 5 yılda çocukların özne olarak kullanıldığı üretilen tahmini içerik sayısı 130 bin dolaylarında. İzmir’de çıkışlı kidfluencer hesap sayısı ise yaklaşık 20-30 adet. İzmir’de 100K+ takipçiye ulaşan çocuk hesabı yaklaşık 5-6 civarı. 

5 YIL İÇİNDE TEHLİKE BÜYÜYECEK

Önümüzdeki 5 yıl içinde dijitalleşme ivmesiyle tahminler ise şu şekilde: 2030’da Türkiye’de aktif kidfluencer sayısı: 800-1.200 hesap olacak. 100 bin+ takipçili hesap sayısı 100-200 arası olması muhtemel. Türkiye genelinde şu an 500-1000 kidfluencer hesabı var; bu da son 5 yılda tahmini 130 bin içerik üretimi anlamına geliyor. İzmir özelinde: 20-30 kidfluencer, geçmiş 5 yılda yaklaşık 5 bin içerik, önümüzdeki 5 yılda her yıl 2 bin içerik üretebilir. Küresel kidfluencer pazarının bir parçası olarak Türkiye’nin payı önemli; İzmir ise giderek büyüyen bu akımın mikro düzeyde hareket edeni. 
İzmir’de sosyal medyadaki çocuklu içerik sayısı, tahmini olarak 5-8 bin aralığında (2019-2024), mikro içericilerle beraber toplam 15-20 bin içeriğe ulaşabilir. Önümüzdeki 5 yılda doğal bir dijital genişlemeyle bu sayının 20-30 bine çıkması bekleniyor. Türkiye’deki influencer ebeveynlerin yüzde 90’a varan kısmı çocuklarını reklam amacıyla paylaşıyor, çocuklar mahremiyet kaybı, dijital iz bırakma ve istismar riskiyle karşı karşıya. İzmir’de de annelerin şehrin etkinlik sayfalarında, ürün tanıtımı yapan içeriklerde çocuklarını kullandığına dair çok sayıda gönderi görünmekte. Bu mecrada paylaşılan 300’den fazla post incelendiğinde çocukların yüzde 90’a yakın oranla yer aldığı raporlandı. Giderek büyüyen bu problemin iletişimsel, psikolojik ve hukuki yönleriyle ele alındığında problemin büyüklüğü ürkütüyor. 

ÇOCUKLARIN HAYATINI FEDA ETTİLER

Çocukların son yıllarda içerik unsuru olarak daha sık kullanılmasını değerlendiren Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Ferah Onat, “Çocuklarla ilgili pek çok içerik sosyal medya kullanıcıları tarafından çok ilgi görüyor. Burada sevgi, çocuklara özlem gibi sıcak duygular yanında ebeveyn olarak çocuk yetiştirmede rekabet, geride kalma korkusu gibi unsurlar da var. İşin içine marka iş birlikleri girince ebeveynler önceden hazırladıkları senaryolarla çocuklarıyla videolar çekmeye başladılar. Videoların içine çeşitli ürünler yerleştirdiler ve bu ürünleri üreten markalar da ailelere belli bir bedel ödemeye başladı. Ancak burada firmaların ailelere ödedikleri bedel aslında çocukların özel hayatları oldu. Yani aileler para kazanırken çocukların hayatlarını feda ettiler” dedi. 

ÇOCUKLARIN GÜVENLİĞİ TEHLİKEDE

Bu tür içeriklerde çocuğun izni ya da onayı neredeyse hiç sorgulanmıyor. Çocuklar; bir birey olarak algılanmıyor, daha çok bir ‘yansıtma aracı’ olarak kullanılıyor. Burada iletişim etiği açısından sınır aşımı söz konusu olduğunu ifade ederek, çocukların uyku saati, yemek saati gibi özel anlarının paylaşılması nedeniyle çocukların istismara açık hale getirebildiğini belirten Onat, “Ayrıca cinsel yönelimde sorunlu kişiler bu çocukların oynadığı içerikleri kötü niyetli kullanabiliyor. Aynı zamanda çocukların güvenliği de tehlikeye giriyor. Pedofili gibi sapkınlıkları olan kişilerin hedefi haline gelebiliyorlar. Uzun vadede aileler çocuklarıyla karşı karşıya geliyor. Çocuklar yetişkin olunca ailelerine onlardan izinsiz görüntüleri alındığı için dava açıp kazanıyorlar” ifadelerini kullandı. 

ETİK DE DEĞİL YASAL DA DEĞİL

Sosyal medya içeriklerinin artan ticari niteliğinin, çocukları da bu sistemin doğal bir parçası hâline getirdiğini vurgulayan Doç.Dr. Onat, “Çünkü çocukların kullandığı oyuncak, giysi, ev tekstili, mobilya, yiyecekler hatta gıda takviyelerinin hedef kitleye ulaştırmak için bir tür kanal olarak görüyorlar. Ana akımdaki reklamdan çok daha ucuza gelen bir mecra olduğu için firmalar tercih ediyor. Ancak etik de değil yasal da değil. Özellikle TikTok ve Instagram’ı düşündüğümüz zaman; ekonomik açıdan durumu parlak olmayan aileler çocukları üzerinden para kazanmaya çalışıyor veya bu tür mecraları bir çıkış yolu olarak görüyor” değerlendirmelerinde bulundu. 

İZMİR’DE DE ÇOK AİLE VAR

İzmir’in, bu sorunun yaşandığı iller arasında nasıl bir konumda olduğu konusunda yorum yapan Doç.Dr. Onat, “Yayınların hangi şehirlerden yapıldığı pek söylenmiyor. Orta ve alt ekonomik statüdeki aileler bu paylaşımları yapabiliyorlar. Ancak doğum günü, okul etkinlikleri gibi içerikleri paylaşan İzmir’de de çok aile var. Aynı riskler çocukları için bu tür videolarda da geçerli” dedi. Doç.Dr. Onat, ‘Artık çocuklar birer ekran karakteri mi?’ sorusuna ise “Hala o kadar ileri seviyede olmasa da ekranda konuşan, dans eden çocukları, çeşitli ürünlerin reklamını yapan çocukları görmek mümkün. Nesil değiştiği için yeni nesil alfa ve beta kuşağının olaylara tepkilerini de görüyoruz. Tabii ne kadar doğruysa…” yanıtını verdi.

PSİKOLOJİK BOYUTU

ÇOCUKLUK HASSAS BİR EVREDİR

Çocukların sosyal medyada içerik öznesi veya nesnesi olarak kullanılması ruh sağlıklarını nasıl etkiliyor? Konunun psikolojik boyutunu Psikolog Ümmügülsüm Kaplan ile ele aldık. Çocukluk döneminin, kimlik gelişiminin, sosyal becerilerin ve içsel dünyayla dışsal uyaranlar arasındaki dengenin kurulduğu hassas bir evre olduğuna dikkat çeken Kaplan, “Sürekli olarak kamerayla muhatap olan bir çocuk, doğal gelişim ritmini yitirerek ‘izlenme’ odaklı davranışlar geliştirebilir. Bu da otokontrol, spontanlık, yaratıcılık gibi temel becerileri bastırırken, performans kaygısı ve onaylanma ihtiyacını artırır. Bir çocuğun, yaşına uygun olmayan bir biçimde ‘içerik üreticisi’ rolüne sokulması, psikolojik yük taşımak zorunda kalmasına neden olur” dedi. 

DIŞSAL VE GEÇİCİ GERİ BİLDİRİMLER

Bir çocuğun, henüz gelişim evresindeyken dış dünyadan ‘beğeni’, ‘yorum’ gibi geri bildirimlerle karşılaşmasının doğurabileceği ruhsal sonuçları aktaran Kaplan, “‘Beğeni’ gibi dijital geri bildirimler, çocuğun ödül mekanizmasını doğal süreçlerden ayırır. Oyun, başarı, çaba gibi gelişimi destekleyen içsel motivasyonlar yerine, dışsal ve geçici geri bildirimler ön plana çıkar. Bu da ileride tatminsizlik, onay bağımlılığı, depresif duygu durumlar veya değersizlik hissine zemin hazırlayabilir. Ayrıca negatif yorumlar, çocuğun duygusal dayanıklılığını zedeleyebilir ve erken yaşta olumsuz sosyal deneyimlerle baş başa bırakabilir” değerlendirmelerinde bulundu. 

SAĞLIKLI BAĞLANMAYI ZEDELER

Bazı ailelerin, çocuklarının ekran karşısındaki ‘sevimli hâlleriyle’ gelir elde etmesinin, ebeveynin çocuğa karşı rolünü değiştiriyor. Çocuklar yatırım aracı veya işçi olarak görülüyor. Psikolog Kaplan bu konuda, “Bu dönüşüm, sağlıklı bağlanmayı zedeler çünkü çocuğun duygusal ihtiyaçları değil, performansı öncelikli hâle gelir. Ebeveynin koruyucu, rehber ve destekleyici rolü; yönlendirici, talepkar ve zaman zaman sömürücü bir hâle bürünebilir. Bu dinamik, uzun vadede hem çocuğun ebeveyne duyduğu güveni azaltır hem de ebeveynin kendi vicdani yükünü artırır. İleride bu çocuklar büyüdüğünde, küçükken kendilerine ait bu görüntülerin herkesin erişiminde olması onların üzerinde yük oluşturabilir” dedi. Çocukluk dönemine ait görüntülerin izinsiz ve geniş kitlelerce erişilebilir olmasının, bireyin geçmişini kontrol edememesi duygusunu yaratacağını ifade eden Kaplan “Bu da mahremiyet ihlali hissiyle birleşerek sosyal anksiyete, utanç ve kimlik bunalımı yaratabilir” dedi. 

ÇOCUK MU GÖSTERİ FİGÜRÜ MÜ?

Konunun belki de en can alıcı yönü ise bu içerikler yaygınlaştıkça, toplumun çocukluk algısının da değiştiği yönünde. Psikolog Kaplan “Artık çocuk, sadece bir gelişim süreci yaşayan birey mi; yoksa aynı zamanda bir ‘Gösteri figürü’ mü?’ sorusunu, çocuk artık sadece oynayan, düşen, büyüyen bir birey değil; aynı zamanda ‘tıklanan’, ‘trend olan’, ‘markaya değer katan’ bir figüre dönüşüyor. Bu da çocukluğun doğal ritminin bozulmasına, oyun ve keşif gibi sağlıklı gelişimi destekleyen süreçlerin yerini gösteri ve performansa bırakmasına neden oluyor. Çocukluk, bir gösteri değil; bir içsel inşa sürecidir. Bunu unutmamak gerekir” şeklinde yanıtladı.

HUKUKİ BOYUTU

ÇOCUKLARIN FİKİRLERİ ALINMALI

Çocukların kar hırsı güden bu dünyadan korunması için hukuki yaptırımlar gerekli. Konunun hukuki yönünü ise İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi Yürütme Kurulu Üyesi Avukat Yekta Yavuz Ekici ile değerlendik. Avukat Ekici, çocuk haklarının, çocuğun insan hakları olduğunu ve bu haklara her ortamda saygı gösterilmesi gerektiğini vurguladı. Sosyal medyada çocukların katılım hakkının göz ardı edildiğine dikkat çeken Ekici, “Ülkemizin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi çocuğun kendisini ilgilendiren konularda fikirlerinin alınması gerektiği hususunu açıkça ifade ediyor. Ancak rıza olsa bile, çocuğun üstün yararı gözetilmeli ve dijital ortamda içeriklerin kötüye kullanılma riski unutulmamalıdır” şeklinde konuştu.

EMEĞİ SÖMÜRÜLEN ÇOCUKLAR

Bir çocuğun yer aldığı sosyal medya içeriğinden gelir elde edilmesi, ‘çocuk işçiliği’ kapsamında değerlendirilebilir mi? sorusuna dikkat çekici bir yanıt veren Avukat Ekici, “‘Çocuk işçiliği, kavramı yerine ‘emeği sömürülen çocuk’ ifadesini kullanmak daha doğrudur, çünkü bu durum doğrudan istismarı işaret eder. Ekonomik kazanç uğruna çocukların emeğinin kullanılmasını endişeyle izliyoruz. Çocuğun çıkarına aykırı her uygulama, istismar tanımı içine girebilir” dedi. Çocuğa ait görüntülerin sosyal medyada paylaşılmasının, başkalarının bu içerikleri izinsiz kullanabileceği anlamına gelmeyeceğini ifade eden Ekici, “Rıza olmadan çocuğun görüntüsünü paylaşan ya da değiştiren kişiler Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesi ve devamındaki maddeler kapsamında cezai sorumlulukla karşılaşabilir. Ayrıca bu durum çocuğa zarar verdiyse, aile maddi veya manevi tazminat talebinde bulunabilir” dedi. 

SORUN MEVZUATIN UYGULANMAMASI

Türkiye’de dijital mecralarda çocukların korunmasıyla ilgili yürürlükte olan yasaların ve yönetmeliklerin yeterli olup olmadığını değerlendiren Ekici, Türkiye’nin 1990 yılında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalayarak çocukları koruma sorumluluğunu üstlendiğini ve bu doğrultuda birçok yasa çıkarıldığını aktardı. Ekici, “Ancak asıl sorun, mevcut yasaların uygulanmaması ve ilgili kurumların bu düzenlemeleri yalnızca formalite olarak görmesi. Mevzuat doğru şekilde uygulanırsa, pek çok çocuğun hayatında gerçek bir fark yaratmak mümkün olabilir” ifadelerini kullandı. Çocuklar büyüdüğünde geçmişte paylaşılan sosyal medya içeriklerini kaldırtma hakkına sahip olup olmadığı ve ailesinden şikayetçi olursa hukuki süreç nasıl işleyeceğini aktaran Avukat Ekici, “Çocuk, daha önce onay verdiği içeriklerin kaldırılmasını sonradan talep edebilir. Ancak görüntülerin paylaşımı genellikle ebeveynlerin velayet hakkı çerçevesinde değerlendirildiği için, istismar veya ciddi bir ihmal yoksa şikâyetler sonuçsuz kalabilir. İçerik, çocuğun üstün yararına aykırıysa devlet, çocuğun şikayetini beklemeden müdahale etmekle yükümlüdür.”

DENETİMLER YETERSİZ KALIYOR

Peki reklam ve iş birliği içeren içeriklerde çocuğun bir ürün tanıtımında yer alması için özel bir izin alınması gerekir mi? Bu alanda bir denetim var mı? Avukat Ekici, bu konuda mevcut yasaların çocukların tüm çalışma alanlarını kapsamakta yetersiz kaldığını, özellikle reklam ve dizi gibi sektörlerde etkin denetim eksikliği olduğunu ifade etti. Ekici, “İş Kanunu’na göre 15 yaş altı çocukların çalıştırılması yasak olsa da bu alanlarda çalışma şartları ağır olabiliyor. Bu nedenle, çocukların bu tür işlerde yer alması sadece aile iznine bırakılmamalı, uzman değerlendirmesi şart” dedi.