Advertisement

İzmir’de 12 bin yaşlı huzurevi sırasında

İzmir’de huzurevleri krizi derinleşiyor: 12 binden fazla kişi sırada, çoğu beklerken yaşamını yitiriyor! Artan yoksulluk, gelir adaletsizliği ve konut krizinin yaşlıları çıkmaza sürüklediğini belirten Başkan Göksel, çözümün yalnızca yeni huzurevleri açmak olmadığını vurguladı

  • Oluşturulma Tarihi : 10.09.2025 08:47
  • Güncelleme Tarihi : 10.09.2025 08:47
  • Kaynak : SULTAN GÜMÜŞ KAYA
İzmir’de 12 bin yaşlı huzurevi sırasında haberinin görseli

İzmir’de Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne bağlı huzurevlerine başvuru sayısı 12 bini aşarken, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait kurumlarda da yaklaşık 3 bin kişilik bekleme sırası bulunuyor. Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği İzmir Şubesi Başkanı Tufan Fırat Göksel, yaşlıların giderek artan barınma sorununa dikkat çekerek, “Bir emekli çift için ortalama 20 bin lirayı bulan kira bedeli, 18 bin liralık emekli maaşıyla neredeyse imkânsız hale geliyor. Çocuklarının, akrabalarının ya da kamunun desteği olmadan yaşamlarını sürdürmeleri mümkün değil” dedi. Göksel, çözümün yalnızca daha fazla huzurevi açmak olmadığını; evde bakım ve sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi, sosyal konut modelleri ve yeni yaşlılık politikalarının geliştirilmesi gerektiğini söyledi.

BARINMA POLİTİKALARININ ÇÖKÜŞÜ 

Son dönemde Türkiye’de huzurevlerine yönelik başvuruların ciddi şekilde arttığı konuşulurken, İzmir özelinde tabloyu değerlendiren Göksel, “Evet, ne yazık ki tablo oldukça çarpıcı. İzmir’de Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne bağlı huzurevlerine 12 bini aşkın başvuru yapılmış durumda. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait huzurevlerinde ise yaklaşık 3 bin kişilik bir bekleme sırası söz konusu. Bu sayıların hızla artmasının en temel nedeni gelir adaletsizliği, artan yoksulluk, sosyal güvencesizlik, işsizlik ve aile içi destek mekanizmalarının zayıflaması. Barınma politikalarının çöküşü, sosyal konutların azalması ve kiraların astronomik şekilde artması özellikle yaşlı yurttaşlarımızı çıkmaza sürüklüyor” sözlerine dikkat çekti. 

Bir emekli çift için geçinmenin bugün nasıl bir denklem haline geldiğini ele alan Göksel, “Çok basit bir örnekle anlatayım: İzmir’de oturulabilecek ortalama bir ev kirası 20 bin lirayı bulmuş durumda. En düşük emekli maaşı ise 18 bin lira. Yani, kirada yaşayan emekli bir çift neredeyse tüm gelirlerini kiraya vermek zorunda kalıyor. Çocuklarının, akrabalarının ya da kamunun desteği olmadan yaşamlarını idame etmeleri mümkün değil. Bu koşullar altında huzurevi başvurularının artması kaçınılmaz oluyor” dedi.

ÇÖZÜM YOLU YALNIZCA DAHA FAZLA HUZUREVİ AÇMAK MI?

Huzurevlerinde bekleme süresinin ne kadar olduğunu da elen alan Göksel, “Huzurevlerine başvuru yaşı 60. Ancak tercih edilen oda tipine göre bekleme süresi 5 yıldan 15 yıla kadar çıkabiliyor. Yani 60 yaşında başvuran biri, İzmir Narlıdere’deki ücretli bir kamu huzurevine yerleşebilmek için önündeki yüzlerce kişinin vefatını veya ayrılmasını beklemek zorunda. Özel huzurevlerini düşündüğümüzde ise 70 bin lirayı aşan aylık ücretlerle karşılaşıyoruz ki bu, toplumun çok büyük bir kesimi için imkânsız” bilgisini paylaştı. 

Peki, çözüm yolu yalnızca daha fazla huzurevi açmak mıdır? sorusuna Göksel, “Hayır, kesinlikle değil. Kamu huzurevlerinin sayısını artırmak tek başına çözüm değil; ciddi bir mali yük getireceği gibi sürdürülebilir de olmaz. Asıl ihtiyaç olan şey; evde sağlık ve evde bakım hizmetlerini güçlendirmek, TOKİ, yerel yönetimler, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, hastaneler, aile sağlığı merkezleri, üniversiteler ve sivil toplumun birlikte hareket ettiği, interdisipliner bir planlama ve bütçeleme modelini hayata geçirmek” yanıtını verdi. 

YAŞLI YURTLARI MODELİ TÜRKİYE İÇİN DE UYGUN OLABİLİR

Somut olarak hangi modellerin uygulanabileceğini kaydeden Göksel, şunları ekledi:

“Öncelikli olarak sosyal konut modelleri, düşük kiralı devlet konutları ve ihtisas barınma merkezleri kurulmalı. Kriz derinleşmeden koruyucu ve önleyici programları devreye almak çok önemli; çünkü kriz sonrası çözümler çok daha maliyetli olur. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü orta yaşı 45-65 olarak tanımlıyor. Bu dönemde huzurevi başvuru yaşının yeniden düzenlenmesi, yalnızca özel ihtiyaç sahibi yaşlılara öncelik verilmesi gerekli. Hollanda örneğinde gördüğümüz 1+0 veya 1+1 küçük dairelerden oluşan, yanında yardımcı personelin bulunduğu ve düzenli kontrole gelen sağlık görevlilerinin desteklediği ‘yaşlı yurtları’ modeli Türkiye için de uygun olabilir.”

Teknolojinin bu süreçte nasıl bir rol oynayabileceğini de aktaran Göksel, “Yaşlı teknolojileri mutlaka hizmet planlarının içine dâhil edilmeli. Akıllı ev sistemleri, yapay zekâ ile takip ve erken tanı mekanizmaları artık lüks değil, ihtiyaç. Türkiye hızla yaşlanan nüfus yapısıyla birlikte doğum oranlarının düştüğü bir döneme girmiş durumda. Dolayısıyla yaşlılık politikaları yalnızca bugünün değil, geleceğin de en kritik sosyal politika başlıklarından biri olacak. Burada sosyal hizmet bakışıyla bütüncül, koruyucu-önleyici, sürdürülebilir ve insan onuruna yakışır çözümler üretmek zorundayız” dedi. 

NE YAZIK Kİ EMEKLERİNİN KARŞILIĞINI VERMİYOR

Bu süreçte sahada çalışan sosyal hizmet uzmanlarının özlük hakları ve çalışma koşullarını da gündeme getiren Göksel, “Yaşlı refahı alanında sosyal hizmet uzmanlarının rolü çok kritik. Çünkü yaşlı bireylerin yalnızca fiziksel değil, sosyal, psikolojik ve kültürel ihtiyaçlarını da kapsayan bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaçları var. Sosyal hizmet, tam da bu noktada bilimsel disiplin ve etik değerlerle hareket ederek, yaşlıların yaşam kalitesini artırmayı hedefliyor. Ancak sahada çalışan meslek elemanlarının özlük hakları, iş güvencesi ve ücretleri ne yazık ki emeklerinin karşılığını vermiyor. Adil ücret ve güvenceli çalışma koşulları yalnızca çalışanların hakkı değil, yaşlılara sunulan hizmetin niteliği için de belirleyici bir faktördür. Sosyal adaletin tesis edilmesi, hem yaşlı yurttaşlarımızın insan onuruna yakışır bir yaşam sürmesini sağlar hem de sosyal hizmet uzmanlarının mesleki motivasyonunu artırır. Unutmayalım ki, nitelikli ve adil koşullarda çalışan bir sosyal hizmet uzmanı demek, yaşlı refahında daha kapsayıcı, daha insancıl ve daha sürdürülebilir politikalar demektir” cümlelerine dikkat çekti. 

 

Kaynak : SULTAN GÜMÜŞ KAYA