“Biz geliyoruz, bize yer açın”

Başarılı senarist ve yapımcı Şebnem Vitrinel ile İzmir’de Kadın Yönetmenler Haftası kapsamında buluştuk; sektöre dair birçok konuyu ele aldık. “Kadınlar ekmek de istiyor, gül de” diyen Vitrinel, kadının toplum içerisindeki varlığına ve önemine değindi


  • Oluşturulma Tarihi : 12.03.2019 06:58
  • Güncelleme Tarihi : 12.03.2019 06:58
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Biz geliyoruz, bize yer açın”

SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER
‘Önce sokakta yürüyeceksiniz, insanlar yanınızda slogan atıyor olacak, siz bir türlü bağıramayacaksınız, ilk kez ağzınızı açtığınızda sesiniz çatlak çatlak çıkacak. Korkacaksınız ama bir süre sonra fark edeceksiniz ki siz de katılmışsınız ona, boğazınız patlayana kadar bağırıyorsunuz. Siz onun bir parçasısınız ve bu çok güçlü bir an.’
Senaristliğini ve yapımcılığını üstlendiği ‘Geriye Kalan’ filmiyle 12. Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülünü aldı; senaristliğini yaptığı TV dizisi ‘Babam ve Ailesi’, senaristliğini ve yapımcılığını üstlendiği ‘Neden Tarkovski Olamıyorum?’, ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’ ve ‘Bir Maç Günlüğü’ sinema filmleriyle adından söz ettirmeye başladı… İzmir’de Kadın Yönetmenler Haftasına konuk olan başarılı senarist ve yapımcı Şebnem Vitrinel, Türkiye’de 10 yönetmenden yalnızca 1’inin kadın olduğunu vurguluyor; kadının TV ve sinema sektöründeki yerine değiniyor. “80 kişilik bir set varsa bazen 10 kişisi bile kadın olmayabiliyor" diye konuşan Vitrinel, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne ilişkin de önemli mesajlar verdi. Vitrinel, “Birçok şeyi iyi yapıyoruz sadece alanları doldurmamız lazım. Özür dilemeden, geri adım atmadan… Gerekirse çocuğumuzu da alarak sokağa çıkmamız gerekiyor” dedi.
10 YÖNETMENDEN 1’İ KADIN
Ödüllü senarist Şebnem Vitrinel, sinemacı kardeşi Çiğdem Vitrinel sayesinde sektöre adımını atarak, 2009 yılından bu yana çalışmalarını sürdürüyor. İlk uzun metrajını (Geriye Kalan) kız kardeşiyle birlikte çektiğini kaydeden Vitrinel, İstanbul’da iktisat okuduğunu ancak farklı bir mesleğe yöneldiğini aktardı. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde etkinlikleri gerçekleştirilen Kadın Yönetmenler Haftası’na değinen Vitrinel, şehir dışından 25 konuğun getirildiğini söyleyerek şöyle ekledi: "Basından arkadaşlarımız ve akademisyen sinemacılar da geldi. Çünkü tek başına bir iş değil sinema, bir grup çalışması. Bir de, son iki üç yıldır sektörümüzde sık sık gündeme gelen bazı temalar var. Fırsat eşitliği, setlerde taciz ve şiddet gibi olayların da bu haftada sayılardan yola çıkarak konuşulmasını istiyoruz. Hem kadın hem sinemacı olarak nelerimiz var bizim, neleri çözüme ulaştırmamız gerekiyor bunları konuşmak istiyoruz. İstanbul’da maliyetler arttı ve iş birliği olanakları azalıyor, bu da film yapma imkanlarını çok zedeliyor. Ben de tüm bu nedenlerle 2 yıl önce İzmir’e geldim. Biz düzenlediğimiz bu hafta ile sektörü biraz İzmir’e taşımaya çalışıyoruz. Kadın yönetmenler haftasının ana cümlesi olarak şunu koyduk: Türkiye’de 10 yönetmenden sadece 1 tanesi kadın. 80 kişilik bir set varsa bazen 10 kişisi bile kadın olmayabiliyor.”
“İNSANLIK DIŞI BİR DURUM”
Etkinlikte yönetmen Gülten Taranç ile birlikte çalıştıklarını belirten Vitrinel, “Geçen sene ilki düzenlendi. Bu seneye oranla daha küçük kapsamlıydı. Ancak çok eğlenceliydi. Bu sene ise biraz daha geniş kapsamlı ve program çok yoğun. Film gösterimlerinin yanı sıra paneller, söyleşiler ve atölyeler düzenledik. Alanında uzman akademisyenlerimizin etkinlikleri oldu. Yoğun katılımlı bir program oldu. ‘Sektördeki kadınların sayısı, bunların sektöre etkileri’ gibi konular ele alındı. İzmir’de çok güzel bir seyirci var. Bütün bir günü burada geçiren izleyiciler vardı. Bunlar da bizi etkiliyor ve coşturuyor” dedi. Seyircinin sinema filmini asla unutmadığını ancak TV dizilerinde aynı etkinin sağlanamadığını kaydeden Vitrinel, TV dizilerinde yaşanan sorunları şöyle dile getirdi: “Sinema filmlerinde kendinizi buluyorsunuz. TV dizilerinin uzunluğu ise sıkıyor insanları. Dizi senaristleri adeta direniyor. ‘Yerli dizi yersiz uzun’. Memnun olan kimse yok. Senarist için büyük bir azap. Çalışan teknik ekip ise zaten perişan halde. Yapımcıyı da bütçe anlamında zorlayan bir durum. Dizi süreleri 150 dakikaya varmış artık. Yabancı ülkelerde böyle bir süre imkânsız. Çok yorucu ve yıldırıcı. TV dizileri zaten dikkati çok dağınık kişileri hedef alıyor. 6 günde 100 sahne ne demektir? İnsanlık dışı bir durum.”
DUVARI İLERİYE TAŞIMAK
‘Kadın yönetmenler olarak sektörde zorlanıyor musunuz?’ sorusunu yanıtlayan Vitrinel, “Bizim artık çok da konuşmak istemediğimiz konular aslında. Çünkü sorunlar o kadar net ki. Kadın yönetmen olmayı geçin zaten kadın olmak zor Türkiye’de. Ortadoğu’da, Müslüman ülkelerde kadın olmak zor… Bu zorluğu anlamak için sinemacı olmanıza gerek yok. Bizim artık konuşmak istediğimiz ‘bunlarla nasıl başa çıkabiliriz, nasıl çözebiliriz, nasıl bir araya gelebiliriz’. Bizler film yapmayı seviyoruz. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz şartları nasıl iyileştirebiliriz, kendimizden sonraki insanlar için neler yapabiliriz? Şüphesiz bugün burada bunları yapıyor olmamız bazı kişilerin bundan yıllar önce birçok zorluğu göğüslemiş olmasının sonucudur. O zinciri unutmamak lazım. Gençlerdeki pırıltıyı görünce ilerlemeye hevesleniyoruz. Duvarı biraz daha ileriye götürmeliyiz ki bizden sonrakilerin alanı açılsın” yorumunda bulundu.
“GEREKİRSE ÇOCUĞUMUZU DA ALARAK…”
“8 Mart sadece Kadınlar Günü değil; işçi kadınların, çalışan kadınların günüdür” diyen Vitrinel, şunları aktardı: “Ve bir arada olmakla ilgilidir. 8 Mart’ta tüm dünyada kadınların sokaklara çıkıp yürümesi sadece bir sembol değildir. Bizlerin mütemadiyen kapatıldığı yer ‘evdir’. O yüzden sokağa çıkmaya çalışıyoruz. Yapılmaya çalışılan şey ise ‘yalnız’ bırakılmaktır. Bir takım rollerin altına sıkıştırılarak ‘eşlikçi’ hale getirilmektir. Birinin karısı, bir takım çocukların annesi gibi dışarıdan başkasına bağımlı olarak tanımlanan bir pozisyonda tutulmaktır. Bununla sürekli mücadele etmemiz gerekiyor. O yürüyüşün bir anlamı var. Yürümediyseniz gerçekten bunun ne olduğunu anlamanıza imkan yok. Ece Temelkuran der ki, ‘Önce sokakta yürüyeceksiniz, insanlar yanınızda slogan atıyor olacak, siz bir türlü bağıramayacaksınız, ilk kez ağzınızı açtığınızda sesiniz çatlak çatlak çıkacak. Korkacaksınız ama bir süre sonra fark edeceksiniz ki siz de katılmışsınız ona, boğazınız patlayana kadar bağırıyorsunuz. Siz onun bir parçasısınız ve bu çok güçlü bir an.’ Ben gerçekten bunun çok doğru olduğunu düşünüyorum. Eğer henüz yapmayan varsa başkalarının 8 Mart planlarını dinlemektense bir kez yandan yandan yürümeye başlasınlar. Zaten o kuvvet o kadar güzel bir şey ki, yenilmeyeceğini hissediyor insan. Ve aslında yenilmiyoruz. Birçok şeyi iyi yapıyoruz, sadece alanları doldurmamız lazım. Özür dilemeden, geri adım atmadan… Gerekirse çocuğumuzu da alarak sokağa çıkmamız gerekiyor. Kısacası ekmek de istiyoruz, gül de” yorumunda bulundu.

Haber Merkezi