“Fotoğraf benim için hayatı kendisi”

İzmirli fotoğraf sanatçısı Nilay İşlek, “Gezgin ruhum beni yoldan çıkarıyor. Bugüne kadar yaklaşık 20 ülke gezdim. Yeni yerler, insanlar, kültürler tanımayı seviyorum. Gittiğim yerleri kendi fotoğrafik vizyonumla fotoğraflıyorum” diyor


  • Oluşturulma Tarihi : 22.09.2016 07:01
  • Güncelleme Tarihi : 22.09.2016 07:01
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Fotoğraf benim için hayatı kendisi”

E. ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER

İzmir doğumlu Nilay İşlek, yaşadığı hayatı sorgulayan, fotoğrafa gönül vermiş bir gezgin.Deklanşöre ilk kez13 yaşındayken, dedesinin ona bir fotoğraf makinası hediye etmesiyle dokundu. İlk makinesi 110’luk bir kameraydı.

O dönemler İşlek, sokağa çıkar mahallenin çocuklarının fotoğraflarını çeker, fotoğrafları sahiplerine dağıtırdı.Sonrasında fotoğrafa duyduğu ilgi daha da büyüdü. Fotoğraf daha doğrusu sanat okumak istediğini anladığı anda ise tamamen bu alana yöneldi. 1999 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Bölümü’ne girmesiyle beraber üretim süreci artan İşlek, fotoğraf hayatında 20’nci yılı geride bıraktı: “1995 yılından bu yana sanat bağlamında bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Okuyorum, dinliyorum, izliyorum, geziyorum ve tüm bunların neticesinde üretiyorum.”

ÇIRAK OLARAK BAŞLADI

Birgün bir fotoğrafçının camında eleman aranıyor ilanını gördü. Çırak olarak işe başladığı o stüdyoda 13 yıl boyunca çalıştı. “Çıraklık önemlidir, işe ilk yerleri silmekle başlarsınız. Kameraya ustanız izin verir ise dokunursunuz” diyen İşlek, zaman içerisinde ilk olarak vesikalık fotoğraf çekerek mesleğin inceliklerini öğrenmeye başladı. Zamanla portre, özel gün fotoğrafları derken bir süre sonra kendini baskı makinesinin başında buldu. 1990’lı yıllarda insanlar hala fotoğraflarını bastırıyorlardı. Bir gün içerisinde minilab başında yüzlerce baskı yapılırdı. Dijital dönem henüz başlamamıştı. İşlek o dönemleri şöyle anlatıyor: “Negatif baskıyı hem karanlık odada hem de minilab da basıyorduk. Konvansiyonel dönem zamanı yani. İşimiz o dönem zanaatkarlıktı, fotoğrafı bu yönüyle öğrendiğimi anladığımda fotoğraf sanat mıdır değil midir diye düşünmeye başladım. İşin tekniğini öğrenmiştim ama sorgulamıyordum, neden çektiğimi bilmiyordum. İşte o an güzel sanatlar fakültesine girmeye karar verdim. Benim güzel sanatlar okumamdaki en büyük etken fotoğrafı sanat bağlamında ele alabilmekti. Ve fotoğraf hayatımı kapladı.”

BUGÜNE KADAR 20 ÜLKE GEZDİ

Daha çok sokak fotoğrafçılığı ve kavramsal fotoğraf alanında üretimi benimseyen İşlek, yeni ülke ve insanlar tanımayı çok seviyor ve gittiği yerleri kendi vizyonuyla fotoğraflıyor: “Günümüzde fotoğrafın birkaç türü var ama ben sanatsal bağlamda üretim yapıyorum diyebilirim. Bunu da sokak fotoğrafı ve kavramsal fotoğraf olarak ele alıyorum. Dönem dönem işlerim farklılık gösterebiliyor. Fikrinizi bir kavram üzerinden fotoğraflaştırırsınız. Ben mümkün olduğunca kendimi sokaklara atıyorum. Gezgin ruhum beni yoldan çıkarıyor. Bugüne kadar yaklaşık 20 ülke gezdim. Yeni yerler, insanlar, kültürler tanımayı seviyorum. Gittiğim yerleri kendi fotoğrafik vizyonumla fotoğraflıyorum. Bu geziler sırasında hem sokak hem kavramsal işler çıkabiliyor. Bir fotoğrafta beni en çok etkileyen şey fotoğrafçının ifade gücü ve özgürlüğüdür.”

FOTOĞRAF BENİM İÇİN HAYATIN KENDİSİ

Kişisel çalışmalarının yanı sıra birçok kurum ve kuruluşta ders vermiş olan İşlek, “Fotoğraf benim için hayatın ta kendisi. Farkında olmak. Farkında olup o farkındalığını yaşayıp farklılık yaratmak, yaşam adına ortaya bir şeyler koyabilmek. Fotoğraf teknik bir sürecin sonucudur. Makinen,  gözün, işaret parmağın olduğunda gördüğünü kaydedersin. Ancak sanat yapıyorum diyorsanız yaptığımız sorgulamalar değişir. O zaman ciddi bir altyapınız olması gerekir. Salt deklanşöre basmanın ötesine geçememek, sadece doğada gördüğünü kayıt altına almaktır. Fotoğraf ise başka bir duygudur, bir dildir, dilinizi iyi kurmanız gerekiyor” diye belirtiyor.

YURTDIŞINDA SANATA İLGİ BÜYÜK

Fotoğraf algısının toplumdan topluma değiştiği gerçeğinin üretilen işler ve tüketim biçimlerinde görüldüğünü söyleyen İşlek, ülkemizde fotoğrafa olan ilgi ve sanatçıya verilen değerin yeterli düzeyde olmadığını belirtiyor. Londra’da birçok sergi ve galeri gezme imkanı bulan İşlek, oradaki gözlemlerini şöyle anlatıyor: “Öncelikle ilk dikkatimi çeken sergilere ilginin çok büyük olmasıydı. Sanat çok fazla yaşamın içinde. Sadece fotoğrafa ya da sanata ilgi duyan değil herkes bir şekilde sergi geziyor. Bizim ise bu konuda biraz daha gelişime ihtiyacımız var. Bir sergi açıldığında sergi sahibinin eşrafı dışında sergiler çok gezilmiyor. Fotoğrafla ilgileniyorum diyenlerin çoğunun başka sanatçıların sergilerini görmediğini, dolayısıyla çıkarımlarının az olduğunu düşünüyorum. Mesela geçtiğimiz aylarda İzmir’de K2 Sanat Galerisi’nde Türkiye’nin farklı şehirlerinden gençlerin buluşturan ortak bir kültürel üretim projesi olan ‘Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK’ isimli bir sergi açıldı. Sergi yaklaşık 1 ay açık kaldı, atölyem ile aynı binada olduğu için ziyaretçi sayısını takip edebildim. Kaç kişi gezdi dersiniz? 100 kişi yoktur diyebilirim.”

FOTOĞRAFI SADECE FİZYOLOJİK YAPISI İLE ELE ALAMAZSINIZ

“Fotoğraf sadece çekmek değildir, farklı disiplinlerden de beslenmek gerekir” diyen İşlek,  fotoğrafın insanlar tarafından çok kolay yakalanabilen bir yaratıcılıkmış gibi algılanır hale gelmesini şöyle eleştiriyor: “Türkiye’de fotoğraf hobi olarak çok fazla talep edilir oldu. Bu çok güzel bir gelişim aslında, birçok insan fotoğrafa başka açıdan bakmayı öğrendi. Ama bazen görüyorum ki teknik alt yapıyı alan bir süre sonra sanatsal üretim yapıyorum yanılgısına düşüyor. Fotoğraf insanlar tarafından çok kolay yakalanabilen bir yaratıcılıkmış gibi algılanır hale geldi. Hatta bazı söylemlerde okuyorum ki fotoğraf çekmek için bir eğitime gerek olmadığı, iyi bir göze sahip olmanın yeterli olduğu düşünülüyor. Evet fotoğraf teknik bir sürecin sonucu ama sadece fizyolojik yapısı ile ele alamazsınız. Susan Sontag’ın ‘Bir fotoğraf sadece bir görüntü değil, gerçeğin bir yorumudur’ sözünü bilenler ne demek istediğimi anlayacaktır. Belki de Türk halkının fotoğrafa algısını Murat Yaykın’ın  ‘Fotoğrafçı ile toplumsal gerçeklik arasındaki ilişkiyi sorgulamayan, klişe görüntülerin tekrarıyla yetinen bu fotoğraf ortamı sayesinde durağan bir zihinsel iklim doğdu’ ifadesi en iyi anlatıyor.”

DİJİTAL VEYA ANALOG, NE FARK EDER Kİ?

Günümüzde fotoğrafçılığın daha çok dijital olarak icra edilmesi üzerine düşüncelerini dile getiren İşlek, üretim araçlarının değil bu süreçte fotoğrafçının bakış açısı ve zihniyetinin önemine vurgu yapıyor: “Teknolojinin olanakları çerçevesinde analog dönem sonrası dijital dönem hayatımıza girdi. Üretim aracı benim için çok önemli değil. Üretim sürecindeki bakış açısı, zihniyet daha önemli. Dijitalleşme ile üretim ve dağıtım süreci değişti sadece. Üretim araçları değişir ama işlev değişmez. Fotoğrafı dijital ile çekmişsin, analog makineyle çekmişsin ne fark eder ki? Önemli olan o çekimi yapan kişi değil mi? Kişi, neden çektiğini, niçin çektiğini ortaya koyabiliyorsa, çektiği fotoğraf ile anlatmak istediğini ifade edebiliyorsa araç çok da önemli değil. Dijital teknolojinin fotoğrafı yozlaştırdığı söyleniyor. Fotoğrafı yozlaştıran teknolojik gelişim değil, zihniyettir.”

DİJİTAL SERGİ ALANI: INSTAGRAM

Sosyal medyanın insanlara özgürce bilgiye kolay erişme imkanı verdiğine dikkat çeken İşlek, fotoğraflarını genelde web sayfası ve kişisel Instagram hesabından insanlarla paylaşıyor: “Ben özellikle bir haber alma aracı olarak kullanıyorum. Sosyal medya adı üzerinde bir sosyalleşme mecrası olarak insanlar aralarındaki paylaşımları arttırıyor. Sanat ve fotoğraf bağlamında düşündüğümüzde de birçok sanat ve sergi olaylarından ya da belli sanatçıların işlerinde sosyal medya sayesinde haberdar oluyoruz. Mesela ben gittiğim her ülkede gezdiğim sergiler sırasında canlı yayın yapmaya çalışıyorum. Birçok arkadaşım bundan hoşnut, bu sayede gidemedikleri müze ve sergiler hakkında fikir sahibi oluyorlar. Fotoğraflarımı genelde web sayfamda ve Instagram’da yayınlıyorum. Çok sık olmasa da mümkün olduğunca güncellemeye çalışıyorum

TÜRKİYE’DEN SEÇİLEN ÜÇ FOTOĞRAFÇIDAN BİRİ

Şu sıralar İzmir-Bremen partner şehir kapsamında Goethe Enstitüsü tarafından desteklenen “Sınır Ötesi Fotoğrafçılar Projesi” kapsamında Türkiye’den seçilen üç fotoğrafçıdan biri olarak fotoğraf üretmek adına Almanya’nın Bremen kentinde bulunan İşlek, bugüne kadar farklı kavramlar üzerine çok sayıda fotoğraf üretti: “Bir şeyi kendime dert ediniyorum, üzerine üretiyorum. Mesela kadın meselesi üzerine bir proje yapmıştım, kadın bedeninin bir meta olarak kullanımına karşı bir üretimdi. Sonra geçen yıl bir algısal farklılaşma üzerine bir sergim oldu, onun dışında henüz yayınlamadığım işlerim var onlarda sürpriz olsun. Londra’da olduğum süre içerisinde de ‘Londra’da yaşam’ üzerine birkaç proje yaptım. Onları henüz servis etmedim tabi ki. Şu anda Almanya hükümeti tarafından bir projeye seçildim. Burada Bremen şehri üzerine çalışıyorum, önümüzdeki yıl İzmir’de ve Bremen’de sergimiz açılacak. Ve bir albüm-kitap basılacak” diyor.

HAYATI FARKINDA OLARAK YAŞIYORUM

Fotoğrafla hobi ya da meslek olarak ilgilenmek isteyenlere tavsiyelerde bulunan İşlek, “İlk olarak bir makine edinmeli sonrasında teknik anlamda doğru bir fotoğraf çekmeyi öğrenmeliler. Asla aldıkları eğitimle yetinmemeliler. Bol okumak, izlemek, dinlemek bu işin altın kuralı. Çünkü fotoğraf tekniğini öğrendikten sonra fotoğrafı içeriksel anlamda doldurmak için bir alt yapı gerekli. Mesela güzel sanatlar fakültelerinde ders kitabı yoktur. Çünkü bizim için bütün kitaplar ders kitabıdır. Film izlemek de görsel ifadelerini güçlendirir. Önemli fotoğrafçıları araştırmak, sergiler gezmek vizyonlarını geliştirecektir. Ben hep araştırırım, bol bol sergi gezerim, dünyanın her yerinden fotoğrafçılar bulur işlerine bakarım” diyor. “Ben hayatı farkında olarak yaşıyorum” diyen İşlek, bu işi yaparken farkındalığını daima yüksek tutuyor. “Önce bir şey bizi çeker, sonra biz onu çekeriz” sözünü benimseyen İşlek’e göre,sanatsal anlamda doğru bir fotoğraf çekebilmek için felsefe, sosyoloji, siyaseti bilip ideolojik düşünebilmek gerekiyor: “Tüm bunlara sahip olunduğunda sanatsallık, çekilen fotoğraflara yansıyor. Elbette bu kaygıyı barındırmadan da fotoğraf çekebilir. Sonuçta herkes sanat yapacak diye bir kural yok. İyi bir gözünüz olabilir, ama eğitimsiz bir göz hiçbir şeydir. Yapılanın replikasını üretmekten öteye gidemez. O yüzdendir ki günümüzde birbirinin aynı işleri görüyoruz.”

Haber Merkezi