İnsan hikayelerine tanıklık ediyor

Yönetmen Ahmet Bikiç, “Belgesel sinema toplumun yaşam şeklinden, politik ve kültürel yapısından yani insandan beslenir. İnsan öyküleri ve farklı kültürler hep ilgimi çekmiştir.Kültür olarak bu coğrafyada büyüyüp yaşadıysanız belgeselin içinde buluveriyorsunuz kendinizi” diyor


  • Oluşturulma Tarihi : 29.09.2016 07:12
  • Güncelleme Tarihi : 29.09.2016 07:12
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
İnsan hikayelerine tanıklık ediyor

E. ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER

36 yaşındaki Ahmet Bikiç, birçok kültürü ve dini asırlardır bağrında yaşatan Mardin’de 9 çocuklu bir ailede büyüdü.

Kürtçe, Arapça, Süryanice ve Türkçe gibi dillerin konuşulduğu, çok sayıda medeniyete ve inanç biçimlerine ev sahipliği yapan bu çok kültürlü kent onun çalışmalarını daima besledi. Küçük yaşta ayakkabı boyacılığı, halka tatlı satıcılığı, garsonluk gibi farklı işlerde çalıştı. Sanatla buluşması ise fotoğrafçılıkla başladı. Uzun yıllar Mardin’de, Foto Halit isimli bir dükkanda çalışarak kendini geliştirme fırsatı buldu. Bununla beraber eğitimine de devam etti.

FOTOĞRAFTAN SİNEMAYA GEÇİŞ

2006 yılında İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi İletişim Tasarımı Bölümü’nün Mardin’de açmış olduğu Kent Film Evi kapsamında yaklaşık altı hafta sinema eğitimi aldı ve bu eğitimlerin sonunda ilk kısa filmlerini çekmeye başladı. Atölyede gösterdiği başarılar aynı yıl İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi İletişim Tasarımı Bölümü’nde yüzde yüz burslu olarak eğitime başlamasının kapılarını araladı. İçinden girdiği bu kapı, yeni bir başlangıç ve yeni bir heyecan demekti onun için. Artık fotoğrafçılığa ara verip, düşüncelerini hareketli görüntülerle anlatmanın vakti gelmişti. Birçok film ve belgesel yapma fırsatı oldu. Bu filmler ulusal ve uluslararası festivallerde gösterilerek çeşitli ödüller aldı. Şu sıralar akademik çalışmalar yürüten Bikiç, insana dokunan ve insan öyküleri barındıran belgeseller çekmeye devam edeceğini söylüyor.

“FARKLI KÜLTÜRLER HEP İLGİMİ ÇEKMİŞTİR”

Belgesel sinema, insan olmanın ve insan öyküsünü anlatmanın yolculuğu. İnsan öyküleri ve farklı kültürlerin, her zaman ilgisini çektiğini belirten Bikiç, belgesel sinemanın önemine dikkat çekerek, “Belgesel sinema toplumun yaşam şeklinden, politik ve kültürel yapısından yani insandan beslenir. İnsanın yaptığını ve o dönemi kayıt altına alır. Bağımsız yönetmenler olduğundan olaylara konulara ve fikirlere yaklaşım noktasında birçok bağımsız çalışma çıkmaktadır. Az okuyan bir toplum olduğumuzdan belgesel sinema topluma bir alternatif uyarma makanizması olmalıdır. Belgeselde samimiyeti ve emeği hissediyorsunuz. Kültür olarak bu coğrafyada büyüyüp yaşadıysanız belgeselin içinde buluveriyorsunuz kendinizi. İnsan öyküleri ve farklı kültürler hep ilgimi çekmiştir. Bunu da çalışmanın en güzel yolu belgesel sinema sayesindedir” diyor.

Bir belgesel filmin ortaya çıkış süreci, yıllarla açıklanabilir. Konu üzerine ne kadar kaynak varsa araştırılır, bulunur, okunur. Belgesel filmlerde konunun ve yöntemin iyi belirlenmesi gerektiğini söyleyen Bikiç, özellikle konuların bazen çok hassas olabildiğini, yönetmenin çekilecek konu üzerinde bilgi sahibi olması gerektiğini şöyle ifade ediyor: “Anlatacağınız konu herkes tarafından izlenecek olduğu için bu doğrultuda hata yapmamanız gerekiyor. Bizim bu anlamda tabumuz yoktu ama konu çok kültürlülük ve dini öğeler olduğu için konuyla ilgili her şeye hakim olmamız gerekiyordu.”

FİLMLERİN MALİYETİ YÖNETMENLERİ ZORLUYOR

Belgesel film çekmenin birçok zorluğu bulunuyor. Etik-ahlaki değerler, kendine, insana, hayata ihanet etmemenin ağır kaygıları, gerçekliğe olabildiğince yaklaşma tutumu bunlardan bazıları. Türkiye’de belgesel film yapımının zorluklarına değinen Bikiç, belgesel film yapımcılarının genel olarak kendi öz bütçelerinden yola çıkarak çalışmalarını gerçekleştirmek zorunda kaldığına dikkat çekiyor: “Bunun yanı sıra belgesel projelerine özel sponsorlar ve kurumların destekleriyle yola çıkılıyor. Belgesel yapmanın en zor kısmı yapımın mali kısmı Türkiye’de. Çünkü Anadolu coğrafyası konu olarak her türlü cömertliği sunuyor. Belgesel filmi yaptıktan sonra filmin gösterimi ve sunumu da ayrı bir süreç… Çünkü filmi ulusal ve uluslararası festivallerde ancak gösterebiliyoruz tabi burada direkt festival programını katılmak ve kurulan jürilerin eleğinden geçebilmek gerek. Bu mekanizmayı bazen geçmek imkansız bir hal alabiliyor. Bütün bu sorunlar belgesel film yapımcısı için çıkabilecek sorunlardan bir kısmı.”

“BELGESEL TOPLUMA VE GELECEK KUŞAKLARA IŞIK TUTAR”

Türkiye toplumunun belgesel filmlere gereken değeri vermediğini dile getiren Bikiç, şöyle bir anısını paylaşıyor: “Toplum olarak belgesel bakışımız maalesef iyi değil belgesele gereken değeri vermiyoruz. Burada bir anımı paylaşmak istiyorum. Belgesel çalışması için mekan bakıyorduk bir yol kenarında küçük bir lokantaya dinlenmek için uğradık garsonla kısa bir muhabbetten sonra Anadolu insanıyız ya samimiyet hat safhada. Garson arkadaş popüler sorusunu sorar; ‘Usta siz ne çekiyorsunuz?’ Yönetmen yardımcım hemen atladı heyecanla… ‘Belgesel çekimi yapacağız şimdi de mekan bakıyoruz.’ Garson bir süre düşündükten sonra; ‘Ha anladım hayvan belgeseli.’ Maalesef toplum olarak belgesele yaklaşımımız bu seviyede. Oysa belgesel toplumlara ve gelecek kuşaklara ışık tutar. Kültürlerarası iletişimi güçlendirdiği gibi bu kültürleri ölümsüzleştirir ve toplumun gelişimine katkı sağlar. Toplum olarak belgesele gereken değerin verilmediğini deneyimliyoruz.”

“KONU İNSAN OLUNCA İŞ DAHA CİDDİ HAL ALIYOR”

Ekibiyle beraber yaklaşık on yıldır belgesel sinema üzerine çalışmalar yapan Bikiç, çalışmalarında özellikle çok kültürlülük, insan öyküleri ve yaşam şekillerini gibi farklı konuları işliyor. İnsan odaklı projelerde yönetmenin kişiler ile iletişim kurarken daha dikkatli davranması gerektiğini söyleyen Bikiç, “Tabi konu insan olunca ve filminizin ana teması insan öyküsü olunca iş daha ciddi bir hal alıyor çünkü yapacağınız çalışmada hem onun hayatına dair konulara yer vereceksiniz hem de bunu kamera aracılığı ile yapacaksınız. Bu durum bütün yaşamını Anadolu’nun ücra köşesinde, yaylasında, köyünde, bağında, bahçesinde veya evinde olağan bir sakinlikte ve geçerken günün birinde biri çıkıp elinde kamerasıyla, ‘Sizi film yapacağım’ der. Bu durumu kabullenmek onun için biraz zaman alabiliyor çoğu zaman. Film yönetmenine burada çok iş düşmekte; örneğin kişiye gittiğimizde o kişiye nasıl bir iletişim onu incitmeyecek ve rencide etmeyecek bir şekilde olmalı” diyor.

Mardin’de “Çığlık” belgeselinin çekimleri esnasında yaşadığı ve çok etkilendiği o anları ise şöyle anlatıyor: “2009 yılında Mardin’de ağıt kültürünü anlatan belgesel çalışması olan ‘Çığlık‘ isimli belgeseli çekiyorduk. Ağıt kültürü Anadolu’da halen yaşamakta olan ve çok eskilere dayanan bir gelenek... Bu çekimlerde ağıt yakan derin matemli kadınları ve seslerini unutmak mümkün değil. Ağıtlarında sevdayı, özlemi, aşkın en temiz ve en narin hallerini görüyorsunuz. Bu beni çok etkilemişti.”

GELİŞEN TEKNOLOJİ VE SİNEMAYA KATKISI

Hızla gelişen teknolojinin, kısa filme ve belgesele katkıları üzerine konuşan Bikiç,belgesel filmlerin her geçen yıl artmasını gelişen teknolojiye bağlıyor.Bikiç, belgesel sayısının çoğalmasını olumlu bir gelişme olarak görse de eline her kamerayı alanın belgeselci olamayacağını ekliyor: “Teknoloji üretimi artırmakta sanırım; nicelik olarak birçok film yapılmakta artık. Çünkü gelişen araç ve gereçler birçok yönetmene filmini yapma konusunda çok yardımcı olmakta. Belgesel ekipleri küçük bütçelerle çalıştığından bu durum belgeselciler için pozitif anlamda iyi bir gelişme tabi burada belgesel sayısının çoğalması güzel olsa da eline her kamerayı alanı da belgeselci yapmıyor tabi. Bu da eski yapımlara nazaran niteliği düşürmüş olabilmekte. Daha önceleri film yapımcısı yönetmeni bütçesini iyi kullanması gerektiğinden konuyu iyi seçmek zorunda kalırken zamanı çok iyi değerlendirmesi gerekiyordu. Sürenin uzaması bütçeyi şişirmek anlamına gelmekteydi. Sık sık belgesel çekemeyeceği için de çalışmayı derinlemesine araştırıp öyle çekime başlardı. Bu da çalışmanın nitelikli ve ayağı yere basan bir çalışma olarak ortaya çıkmaktaydı. Şimdilerde teknoloji sayesinde bir çok kişi film yapma imkanı bulmakta; farklı fikirlerin çıkmasına ve bu fikirler doğrultusunda yeni anlatım biçimi ortaya çıkmakta.”

“FESTİVALLERDE ETİK DEĞERLER ORTADAN KALKABİLİYOR”

Bikiç, ülkemizde her yıl yüzlercesi düzenlenen film festivalleri hakkında ise, “Türkiye‘deki birçok festival, kısa filmci yönetmen ve yapımcıya gereken değeri vermediği gibi emeklerinin hakkını da vermediğini görmekteyiz. Birçok belgesel film, festivallerde ya yarıştırılıyor ya da sıkıştırılmış seanslarda gösterim adı altında perdeye yansıyor. Burada yapımcıya mali anlamda hiç bir dönüş olmadığı gibi ödül almadığı zamanlarda da bu çalışmanın iyi olmadığı düşüncesi çıkmakta. Festivallerdeki birçok jüri üyesi ya bazı üniversitelerdeki hocalardan ya da belli bir kaç isim üzerinden gitmekte. Birçok farklı festival olmasına rağmen aynı jüriyi orda görebiliyorsunuz hal böyle olurken farklı değerlendirme jürileri olmayınca farklı anlatıma sahip çalışmalarında sıyrılması imkansız olabilmekte. Ya da malum üniversitedeki hocalar kendi kurumunu öne çıkarmak için kendi öğrencisine ödül verip ön plana çıkarabilmekte. Bu durumda bütün etik değerlerin ortadan kaktığı anlamına gelmektedir” şeklinde eleştirilerde bulundu.

Haber Merkezi