- Sağlık
- 20.05.2025 14:30
Tarımda zararlılara karşı kullanılan pestisitler, insan sağlığında hormonal bozukluklardan kanser türlerine kadar ciddi riskler oluşturuyor. Bazı gıdalarda pestisit oranı yüzde 80’e kadar çıkarken uzmanlar denetim eksikliğine dikkat çekiyor
Türkiye’de tarımda kullanılan pestisitler hem halk sağlığını hem de çevreyi tehdit ediyor. Yasaklı ve denetimsiz tarım ilaçlarının hala piyasada bulunması, ihraç edilen ürünlerin geri çevrilmesine neden olurken, iç pazarda tüketiciye ulaşan gıdaların güvenilirliğini de sorgulatıyor. Uzmanlar, “İlaçlar doğru üründe, doğru zamanda ve doğru dozda kullanılmalı. Aksi takdirde soframıza zehir taşınabilir” uyarısında bulunuyor. Tarım Bakanlığı’na çağrı yapan yetkililer; denetimlerin sıklaştırılmasını, çiftçilerin bilinçlendirilmesini ve ürün izlenebilirliğinin artırılmasını istiyor. Yoğun ilaç kullanımının su kaynaklarını ve ekosistemi tehdit ettiği belirtilirken, pestisitlerin sadece zararlıları değil, yararlı canlıları da yok ettiği vurgulanıyor. Verilere göre bazı gıda ürünlerinde pestisit oranı yüzde 80’e kadar ulaştı. Asma yaprağında yüzde 80, sivri biberde yüzde 70, ıspanakta yüzde 67, kıvırcıkta yüzde 40, elmada yüzde 30, domateste yüzde 13’lere kadar pestisit oranları yakalanmış durumda.
Pestisit kullanımı nedeniyle ekosistemin tahrip olduğunu ifade eden TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Toprak, “Pestisit, tarımda ekinlere ve bitkilere zarar verme potansiyeli bulunan dış etkenleri yok etmek veya kontrol altında tutmak için kullanılan kimyasal bir zehirdir. Pestisitler; hava, toprak, su ve bitkilere geçerek doğal çevreye yayılmak suretiyle önemli çevre kirliliklerine neden olur. Pestisit kullanımı halk sağlığını olumsuz bir şekilde etkileyen önemli bir sorundur. Pestisitlerin deneysel olarak canlılarda teratojenik, karsinojenik, nörotoksik, imminolojik, sitotoksik ve hepatotoksik etkilerinin olabileceği, kromozom anormalliklerini arttırdığı, kardiyovasküler sistem, üreme sistemi dahil birçok sistemin etkilenmesine neden olduğu biliniyor. Pestisit; çiftlik hayvanları, arılar, kuşlar, balıklar ve omurgasızlarda muhtemel ölümlere neden olurken üremenin azalmasıyla birlikte uzun dönemlerde ekosistemin yapısı ve türlerinin sayısında da değişikliklere neden oluyor. Bu yıkım ise biyoçeşitliliğe zarar veriyor. Ayrıca, hava, toprak, su ve bitkilere geçerek doğal çevreye yayılmak suretiyle önemli çevre kirliliklerine de neden oluyor. Bitkilerin direkt veya dolaylı olarak pestisite maruz kalması sonucunda ise pestisit kalıntılarının gıda yolu ile insan ve hayvanların besin zincirine girerek, canlıların bu toksik bileşikle kontamine olmasına neden oluyor. Bilinçsizce kullanılan pestisitler nedeniyle zirai ürün zararlılarında çeşitli tipte dayanıklılıklar geliştiği için daha yüksek dozlarda uygulama yapılmasını zorunlu kılıyor. Bu durum ise gerek üretim maliyetinin artmasına gerekse de üründe ve ekosistem içerisinde kalıntı miktarının ve kirliliğin artmasına sebep oluyor. Pestisitlerin tarımsal amaçlı olarak kullanımının, ortamda bulunan canlılar ve çevre üzerinde olumsuz ekolojik etkilerinin, bağışıklık sistemi ve farklı dokularda toksik etkilerini gösteren bilimsel çalışmaların sayısı gün geçtikçe artıyor. Bunun yanı sıra pestisit kullanımı ile yabancı otların yok edilmesi sonucunda yabancı otların nesli tehlikeye giriyor ve canlı kaynakların temelini oluşturan biyoçeşitliliğin azalmasına neden oluyor. Halbuki, üretimi yapılan tüm tarım çeşitlerinin, yani kültüre alınmış bitki ve hayvan türlerinin, temeli doğada bulunan yabani akrabalarına dayanıyor. Günümüzde de yeni tarım çeşitleri elde etmek veya mevcut olanları insanların ihtiyaçlarına göre iyileştirmek (ıslah etmek) için yabani türlere ihtiyaç duyuluyor. Ülkelerin sahip olduğu biyolojik çeşitlilik, özellikle genetik kaynaklar anlamında büyük bir güç durumunda. Çünkü çevresel baskılara dirençli ve yüksek üretim potansiyeline sahip çeşitlerin geliştirilmesi için yabani canlı kaynaklardan faydalanılmakta. Pestisit kullanımı ekosistemin yapısının ve tür sayılarının değişmesi gibi uzun süreli etkileri nedeniyle ekosistem tahribatına yol açmakta” dedi.
“Çiftçilere eğitimler verilmeli” diyen Toprak, pestisit sınırını aşan firmaların kamuoyuna paylaşılması gerektiğini ifade etti. Toprak, “Dünya Sağlık Örgütünce en tehlikeli ve muhtemel kanserojen olarak sınıflandırılan pestisitler için ilgili merciler gerekli adımları ivedilikle atmalı, hatta ülkemizde de yasaklanmalı. Pestisit kullanımını azaltmaya yönelik kamusal politikalar ivedilikle uygulanmalı, agroekolojik yani güvenilir ve besleyici gıdaların doğa dostu yöntemlerle üretilip herkese ulaşabildiği bir gıda sistemine acilen geçilmelidir. Tarladan çatala gıda güvenliğinin sağlanabilmesi için gıda mühendisleri ve ziraat mühendislerinin bilgi ve birikiminden faydalanabilmek için gerek kamuda gerek özel sektörde istihdamları artırılmalıdır. Çiftçilerimize belirli aralıklarla eğitimler verilmelidir. Gıda egemenliğine dayalı, kamucu tarım ve gıda politikaları inşa edilmelidir. Gümrükten özellikle pestisit kalıntıları nedeniyle dönen ürünlerle sıkça karşılaşıyoruz. Bunun yönetimi, sadece ticari etkileri değil, aynı zamanda etik ve sağlık standartları açısından da kritik bir öneme sahip. Bu noktada sadece dönen ürünleri konuşuyoruz ama özellikle ülke içinde tüketilen ürünlerle ilgili de ciddi çalışmalar yapılmalı. Bakanlık gerekli düzenlemeleri yaparak taklit ve tağşiş için yapmış olduğu uygulamayı meyve ve sebzeler için de yapmalı, pestisit, aflatoksin ve mikrobiyal yük sınır değerlerini aşan ürünleri üreten firma ve kişileri de ifşa etmeli” diye konuştu.
“Pestisit kullanımı, yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada önemli bir sorun” diyen Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Hakan Çakıcı, denetimlerin eksikliğine dikkat çekti. Çakıcı, “Elbette bu konuda çeşitli önlemler alınmaya çalışılıyor; bazı etken maddeler yasaklanıyor, kullanım kısıtlamaları getiriliyor. Ancak biz genelde bu konuyu, ihracata gönderdiğimiz ürünlerin geri dönmesiyle gündeme geldiğinde duyuyoruz. Oysa pestisit kullanımı yalnızca ihracat için değil, kendi iç piyasamızda, kendi soframızda tükettiğimiz ürünler açısından da son derece önemli ve hassas bir konu. Burada iki temel sorun var. Birincisi, bazı etken maddeler yasaklanmış olmasına rağmen hâlâ kullanılabiliyor. Bu maddeler ya kaçak yollarla ülkeye giriyor ya da piyasada hâlâ bir şekilde bulunabiliyor. Bu, ciddi denetim gerektiren bir konu. İkinci sorun ise pestisitlerin yanlış kullanımı. Tarımda ilaç kullanımı çoğu zaman zorunlu, bunu kabul ediyoruz. Ancak bu kullanımın kuralları var. Her ilacın ruhsatlı olduğu belirli ürünler vardır. Örneğin pamuk için ruhsatlı bir ilaç, sebzede ya da meyvede kullanılmamalı. Çiftçilerimizin bu konuda dikkatli olması gerekiyor. Ayrıca, ilaçların ne zaman kullanılacağı da çok önemli. Her ilacın bir parçalanma süresi vardır. Ürün hasat edilmeden önce belirli bir süre geçmesi gerekir ki ilaç kalıntısı azalabilsin. Bu sürelere uyulmazsa, ürün hasat edildiğinde hâlâ üzerinde kalıntı olabilir ve bu kalıntı sofralarımıza, marketlere, ihracata taşınmış olur” değerlendirmesinde bulundu.
İç piyasada denetimlerin sıklığının yeterli kadar olmadığını ifade eden Çakıcı, “Pestisitlerin doğru ürünle, doğru zamanda ve doğru dozda kullanılması gerekiyor. Tarım Bakanlığı’nın bu süreçleri çok daha sıkı denetlemesi şart. Yasaklı maddelerin piyasada bulunmaması için etkili bir takip sistemi kurulmalı. Diğer önemli konu ise üreticilerin, özellikle çiftçilerin bilinçlendirilmesi. İlaç bayileri uyarıyor, ilaç etiketlerinde kullanım bilgileri yer alıyor; ancak uygulamada yeterli dikkat gösterilmiyor. Bu yüzden hem çiftçilere hem de tarım işçilerine eğitim verilmesi çok önemli. Ayrıca ürünlerin izlenebilir olması da büyük bir ihtiyaç. Denetimlerde ilaç kalıntısı çıkan ürünlerde, bu ürünün kim tarafından üretildiği, hangi tarladan geldiği net şekilde belirlenebilmeli. Bu da cezai işlemleri kolaylaştırır ve caydırıcılığı artırır. Haller, büyük market zincirleri gibi yerler bu denetimleri yapabilir. Ancak iç piyasada, yani bizim tükettiğimiz ürünlerde bu denetimlerin ne kadar düzenli ve etkili yapıldığı tartışılır” şeklinde konuştu.
Pestisitlerin içme sularını olumsuz etkilendiğini ifade eden Çakıcı, “Günümüzde çok fazla pestisit kullanılıyor. İklim değişikliği, zararlıların artması gibi nedenlerle çiftçiler mecburen ilaç kullanımını artırıyor. Özellikle bağlarda ve sebze üretiminde ilaç kullanımı oldukça yaygın. Bir de herbisitler, yani yabancı ot ilaçları var. Bunlar da ayrı bir sorun. Mekanik mücadele zor ve zahmetli olduğu için bu ot ilaçlarına başvuruluyor. Ancak bu ilaçlar da sulara, toprağa, bitkilere karışarak doğaya zarar verebiliyor. Faydalı canlılar da bu durumdan etkileniyor. Yoğun ilaç kullanımı, doğadaki dengeyi bozuyor, ekosisteme zarar veriyor. Unutmamalıyız ki ilaç dediğimiz şey aslında bir tür zehirdir. Yüksek dozlarda doğrudan öldürücü etkisi olabilir, ancak düşük dozlarda bile vücutta birikerek uzun vadede zarar verebilir. Bu yüzden tarım işçileri, çiftlik hayvanları ve tüketiciler açısından büyük risk taşır. Ambalajların imhası bile başlı başına dikkat edilmesi gereken bir konudur, fakat maalesef bu da çoğu zaman ihmal ediliyor. Yoğun tarım yapılan bölgelerde -özellikle yaz döneminde sulama yapılan ve birden fazla ürün alınan alanlarda- pestisit kullanımı çok daha fazladır. İklim şartları da bu ihtiyacı artırıyor. Örneğin yaz aylarında bir sıcak, bir yağışlı geçen günler, hastalıkların yayılması için uygun ortam oluşturur. Bu dönemlerde ilaç kullanımı doğal olarak artar. Ancak bu da yüzey sularına, nehirlere, hatta yer altı sularına kadar tarım kimyasallarının ulaşmasına neden olabilir. Bu yalnızca tarımı değil, çevreyi ve içme sularımızı da etkiler” ifadelerini kullandı.
Çiftçilere pestisit konusunda eğitim verilmesi gerektiğini ifade Çakıcı, “Tarım, hem çevre kirliliğinden en çok etkilenen sektörlerden biridir hem de çevre kirliliğine neden olan kaynaklardan biridir. Dünya genelinde suyun yüzde 70-75’i tarımda kullanılıyor. Ancak su kirliliğine neden olan etkenlerin yüzde 10-15’inin de tarım kimyasallarından kaynaklandığı biliniyor. Pestisit kullanımının bu kadar yaygın ve etkili olduğu bir alanda, üreticilerin yalnız bırakılmaması gerekiyor. Denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi, çiftçilere destek verilmesi, eğitimlerin artırılması şart. Ayrıca bu konuda daha ciddi yaptırımlar, kontrollü sistemler kurulmalı. Örneğin ilaçların reçeteyle satılması, kimlerin hangi ilacı kullandığının kayıt altında olması gerekir. Sonuç olarak pestisit kullanımı, sadece tarımın değil, toplum sağlığının, çevrenin ve gelecek nesillerin sağlığının da doğrudan etkilendiği bir alandır. Bu yüzden çok yönlü, kontrollü, bilinçli ve sürdürülebilir bir yaklaşımla ele alınmalıdır” diyerek sözlerini tamamladı.