Sayfa Yükleniyor...
Emek Partisi Milletvekili Sevda Karaca, insanlıkdışı çalışma koşullarına, güvencesiz çalışmaya, şiddet ve hakarete karşı sendikalaşma mücadelesi veren ve patronların sendikal haklarını tanımadığı işçi kadınlarla mecliste basın toplantısı gerçekleştirdi.
Kadın işçilerin önde olduğu işçi direnişlerini hatırlatan Karaca, kadınlara dayatılan çalışma koşullarından örnekler vererek, 2025’i Aile Yılı ilan eden iktidarın çocuklarının yüzünü bile göremeden, bazen onları işe götürmek zorunda kalarak, geçinemeyerek, bir gelecek kuramayacak yaşamak zorunda bırakılan kadınların anlattıklarından örnekler verdi. Gaziemir Serbest Bölgesi’nde sendikalaşma mücadelesi veren Digel Tekstil işçileri adına Bahar Tunçer’in de söz aldığı toplantıda Karaca, yine sendikalaşma mücadelesi süren Temel Conta işçilerinin ve TKIS Blind işçilerinin mektuplarını da paylaştı.
Karaca’nın basın toplantısında dile getirilenler şunlar oldu:
"Basın toplantımızda bugün karşınıza direnenlerle çıktık. Biliyorsunuz, memleketin dört bir tarafında geçim derdine, düşük ücretlere, kötü çalışma koşullarına karşı mücadele edenler var. Ve memleketin her tarafında bu korkunç koşullara karşı sendikalaşma mücadelesi veren işçiler hak talep ediyor, hukuk talep ediyor, anayasal hakları için mücadele veriyor. Başpınar’da somut örneğini gördüğümüz gibi, bu mücadeleler hukuksuzlukla, haksızlıkla karşı karşıya kalıyor. Biz bu hafta İzmir'deydik. İzmir’in dört yanı, pek çok farklı iş kolunda, özellikle kadın işçilerin en ön safta yer aldığı pek çok direnişle, grevle şenlendi. İşçilerin koşullarına, onları sendikalaşma mücadelesine iten sefalet ücretlerine, baskılara, hakaretlere, işçi canını hiçe sayan üretim baskısına baktığımızda İzmir’i Antep’ten, Antep’i Kayseri’den, Kayseri’yi İstanbul’dan, İstanbul’u Kocaeli’den, Kocaeli’yi Erzincan’dan ayıran bir şey yok. Sadece çalışma koşulları değil, söz konusu olan işçilerin örgütlenmesi, sendikalaşması olduğunda işçiler karşısına devlet ve patronun el birliğiyle çıkardığı engeller de aynı. Bugün özellikle kadın işçilerin yaşadıklarına yoğunlaşacağız.
Sevgili arkadaşlar, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne günler kaldı. Ve bugün memleketin özellikle kadın işçiler ekmeği için, çocuklarına iyi bir gelecek sağlamak için, bu memlekete üretenler olarak katkıda bulunmak için her gün çalışanlar, didinenler olarak her geçen gün daha insanlıkdışı koşullara mahkum ediliyorlar. Tam da bu nedenle direnenlerin önünde yer alıyorlar.
Hemen saymak isterim: TTL Ttl tütün, Digel tekstil, TKIS Blind, Sunel tütün, Askaynak (Kaynak Tekniği), Temel conta’da kadınlar direniyor. Daha önce de yine kadınların mücadelesinin damga vurduğu Chinatool, Hitachi, Polonez, Çelikaslan, Hepsijet, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinden sağlık emekçileri, Pamukkale Üniversitesi Hastanesinden işçilerin direnişlerini sizlerle paylaşmıştık.
Açık bir gerçek var bugün memlekette, serbest bölgelerde, organize sanayi bölgelerinde, atölyelerde, merdiven altlarında ve güvencesiz bir biçimde evlerde kadın işçilere dayatılan çalışma ve yaşam koşulları insanlık dışı koşullardır. 19. Yüzyılda bile bu memleketin kimi kentlerinde kadınlara dayatılan çalışma koşulları dayatılmıyordu. Biz bugün işte bu koşullara karşı direnen kadın işçilerin ve emekçilerin mücadelesiyle, kadın işçilerin mücadeleyle kazandığı bir gün olan 8 Mart’ın ön gününde, kadınlara 8 Mart’ı yaratan koşulları dayatanlara karşı bir çift laf söyleyeceğiz.
AKP iktidarı son 20 yıldır “Kadın istihdamını artıracağız, iş ve aile yaşamını uzlaştıracağız, kadınlar artık esnek çalışmayla aileleriyle, çocuklarıyla daha fazla vakit ayırabilecek, üretime daha fazla katkıda bulunabilecekler” sözleriyle kadınlara kölelik dayattı. Bugün de Mehmet Şimşek Programı, Orta Vadeli Program, bütçe ve cumhurbaşkanlığı programıyla açlığa, yoksulluğa, sefalete mahkum ettikleri kadınları, bu programa karşı artık yeter dediklerinde haksızlıkla, anayasayı yasaları ayaklar altına alarak örgütlenmekten alıkoymaya çalışıyor. Ve bu seneyi "Aile Yılı" ilan edenler, memleketin işçi emekçilerine ama özel olarak kadın işçilerine de ailenin öneminden dem vurup duruyorlar. Biz ülkenin her tarafındaki kadın işçilerle buluşuyoruz, onları dinliyoruz. Çalışma koşullarını anlatıyorlar bize, yaşam koşullarını anlatıyorlar. "Aile Yılı" ilan ettikleri 2025 yılı Türkiye’sinde kadınlara, kadın işçilere reva görülenlerden örnekler vermek istiyorum sevgili arkadaşlar.
Bakın, memleketin organize sanayi bölgeleri, serbest bölgeleri adeta hapishaneye çevrilmiş durumda. İliğine kemiğine kadar sömürdükleri işçilerden başka kimseyi içeri sokmuyor patronlar. Sendikacıları bile… TKIS işçileri kötü çalışma koşullarına, düşük ücrete, zorunlu mesailere karşı Teksif’te örgütlendiler. Sendikaya üye sayısında çoğunluk olan sayıyı yakaladıkları halde, başta öncü işçiler olmak üzere on işçi işten çıkarıldı. Patron yetkiye itiraz etti. Serbest Bölge Müdürlüğü ise işten atılan ve direnişte olan işçilerin fabrika önüne gelmesini engelliyor. İşçileri temsil eden sendikacının girmesi de yasak. Ama patronlar kârlarına kâr katsın diye asla çalışma ortamında bulunmaması gereken çocuklar, serbest bölgenin kapısından anneleriyle ile birlikte saat 06.30’da içeri giriyor. Makinelerin yanında, hiçbir güvenlik önlemi olmadan anneleri köle gibi çalıştırılırken sabahın 6 buçuğundan akşama kadar tutuluyor çocuklar. Buyrun size aile yılı! Kadın işçilerin çocuklarının yüzünü bile göremediği, kreş hakkı sağlanmadığı için çocuklarına makinelerin yanında baktıkları, eşlerin geçinebilmek için, çocuklarına bakabilmek için farklı vardiyalarda çalışarak birbirilerini bile görmeden, bir gün tatil bile yapamadan çalıştıkları, bunun karşılığında sadece 3 kuruş ücret aldıkları memlekette aile yılı ilan edenler, kadınları da ölümünü çalıştırıyorlar. Ölümüne çalıştırma lafını öylesine, aklımıza dilimize öyle geldiği için kullanmıyoruz. Memleketin dört bir yanından işçi kadınlar koşullarını anlatıyor; havalandırma sistemi olmadığı için ciğerleri soluyor, tuvaletler kilitleniyor, kadın işçilere içme suyu ya verilmiyor ya yudum yudum veriliyor, kadınlar bayılana kadar bant başında mesaiye bırakılıyor, kadınlara yönelik baskı, taciz, hakaret sıradan olaylar haline gelmiş durumda. Size saydığım tüm direnişlerde TTL Ttl tütün, Digel tekstil, TKIS Blind, Sunel tütün, Askaynak (Kaynak Tekniği), Temel conta, Chinatool, Hitachi, Polonez, Çelikaslan, Hepsijet’te çalışan kadınlar bu koşullara artık yeter diyerek, insanca çalışma koşulları ve ücret artışı için, artık hakarete uğramamak için, üretim baskısıyla bayılana kadar çalıştırılmamak için örgütlenme mücadelesi veriyorlar. Bu mücadelede de kadınlara özel baskılar devam ediyor; pek çok yerde sendikalaşma mücadelesi veren kadınlara özel baskılar, onları aileleriyle tehdit etme, özel hayatlarını teşhir etme, özel korkutma ve baskı yöntemleri kullanıyor patronlar.
İşte bütün bu anlattıklarımızın örneklerinden birinin yaşandığı Digel Tekstil’den işçi arkadaşımız Bahar Tunçer’le birlikteyiz. O size anlatacak tüm bu gerçekleri…
Bu memlekette hukuk, bu memlekette anayasa, iş kanunu, sendikalar kanunu patronlar için bağlayıcı değil! Özellikle de Digel Tekstil gibi uluslararası sermayeli şirketler, kendi ülkelerinde yapamadıklarını bu ülkede Bahar gibi kadınlara reva görebiliyorlar.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşırken işte bu koşullara mahkûm edilmek istenen tüm kadın işçilere sesleniyoruz. Yalnız değilsiniz kızkardeşlerim. Biz varız, ülkenin dört bir tarafında direnen kadınlar var, senin gibi ekmeğini büyütmek isteyen, insanca çalışmak isteyen, sendikalaşmak isteyen, şiddete, güvencesizliğe karşı mücadele eden, bu memleketin huzurlu, güvenli, adaletli geleceği kurulurken o kuruluşta yer almak isteyen milyonlarca kadın var. Biz yalnız değiliz.
8 Mart’a doğru taleplerimiz net:
Kadın işçilere dayatılan bu korkunç koşullara karşı barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş talebimizle 8 Mart alanında olacağız. Çünkü biliyoruz, bu talepler aynı zamanda insanca yaşamak, şiddetten uzak bir hayat kurmak, kendi ayaklarımız üzerinde durmak, haksızlığa uğramamak, kimsenin kölesi olmamak, kadınların üzerinde sallandırılan eşitsizlik sopasını o sopayı elinde tutanların elinden almak da demek aynı zamanda. 8 Mart’ta her yerde kadın işçiler talepleriyle meydanlarda olacak, kutlu olsun!"
"Yaşadığım şeyler bir kadın olarak hiç kolay değil" diyen Tekstil işçisi Bahar Tuncer ise şunları söyledi:
"Öncelikle buradan bir teşekkür etmek istiyorum, teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Emek Partisi Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca'ya, bizlerle birlikte olduğu için çok teşekkür ediyorum. Her zaman arkamızda değil, yanımızda olduğu için, sesimize ses, gücümüze güç kattığı için iyi ki var. Hep beraber mücadeleye devam edeceğiz.
Ben 7 yıllık DİGEL Tekstil çalışanıyım. Ben ve 7 arkadaşım haksız ve hukuksuz bir şekilde işten atıldık. Halihazırda çalışmakta olan DİGER Tekstil çalışanları ve tüm Ege Serbest Bölge çalışanlarının sesi olarak buradayım.
Devletin bu yıl açıkladığı yüzde 30'luk sefalet ücretini kabul etmediğimizi, maaşlarımızın açlık sınırının altında kaldığını bölüm müdürlerimize bildirdik. yüzde 40’ın altına düşmek istemediğimizi söyledik. Bize gerekli yerlerde görüşeceklerini söylediler. Daha sonra döndüklerinde, bizim için ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını ve bir açıklama yapacaklarını belirttiler.
O günü hepimiz heyecanla bekledik. Sonuç ne olacak diye... Her yıl Ocak ayının üçüncü haftasında, öğle saatlerinde zam açıklanır. Ancak bu sefer, 16 Ocak 2025’te DİGER Tekstil’in resepsiyon bölümüne tüm çalışanları davet ettiler. Paydos saatine yakın bir sürede resepsiyonda toplandık. İnsan kaynakları departmanı ve CEO’muz, sanki onlara hiçbir şey söylememişiz gibi, bizimle alay edercesine, dalga geçercesine yüzde 30’luk zammı yüzümüze çarptılar.
O gün örgütlü olmadığımız için hiçbirimizden ses çıkmadı. Kartlarımızı basıp servislerimize bindik ve evlerimize dağıldık.
Ertesi gün, 17 Ocak 2025’te sabah 07.10’da iş başı yaptık. Herkes görev aldığı bölümde makinasının başına geçti ve bir alkış eylemi başlatıldı. Normalde makine pedallarına bir saniye bile geç basılsa bölüm müdürleri tarafından hakarete uğrayan bizler, bu sefer tam tersi bir durumla karşılaştık. Müdürler adeta önümüzü açtılar. Sessiz sedasız yanımızdan geçerek, beyaz yakalıların çalıştığı bölüme çıktılar.
İki saate yakın alkış eylemimiz devam etti. Ancak bizi insan yerine koymayarak en ufak bir cevap dahi vermediler. En ufak bir tepki bile göstermediler.
Bunun üzerine hep birlikte örgütlenmeye karar verdik. Tekstil sendikasını fabrikamıza davet ettik. Çok sağ olsunlar, kısa sürede yanımıza gelip çoğunluğu elde ederek yetkimizi aldılar. Küçük bir komite toplantısı yaparak çalışmaya devam ettik.
Ancak bu eylemleri yaparken yemek saatlerimiz biraz kaydı. Kimimiz yemekteyken kimimiz çalışmaya devam ediyordu. İnsan kaynakları departmanı, bizim aleyhimize delil toplamak için noter ve avukatlarla birlikte, çalışmayan bölümlerin yanına giderek videolar ve fotoğraflar çektiler. "Bakın, çalışmıyorlar!" diyerek görüntülerimizi kaydettiler.
Yine aynı gün, 17 Ocak 2025’te paydosa yakın bir saatte dört arkadaşımız – Oktay, Yeliz, Yüksel ve Bilal – haksız ve hukuksuz bir şekilde işten çıkarıldı. Sanki yıllarca emek vermemişler gibi, adeta bir çöp poşeti gibi kapının önüne koyuldular. Kişisel eşyalarını almalarına bile izin verilmedi.
Paydos saati yaklaştığı için zil çaldı. Kartlarımızı basıp dışarı çıktık. 300-350 kişi civarında arkadaşımızla birlikte onların yanında durduk. Ege Serbest Bölgesi içerisinde sloganlarla kapının önüne indik.
Sonrasında, 4 Şubat 2025’te benim de içinde bulunduğum üç arkadaşım barışçıl bir metin okuyarak şunları söyledik:
"Atılan arkadaşlarımızı geri istiyoruz. Anayasanın 51. maddesi gereği sendikamıza saygı duyun. En kısa zamanda toplu sözleşme masasına oturun."
Ancak biz bu açıklamayı yapmışken ertesi gün değil, bir sonraki gün yükleme günü olduğu için bizi akşam geç saatlere kadar çalıştırdılar.
Önce Onur arkadaşımız, sonra ben, sonra Rümeysa arkadaşımız işten çıkarıldık. Yine aynı ilk dört arkadaşımız gibi, yine çöp poşeti gibi kapıya konulduk. Kişisel eşyalarımızı almamıza bile izin verilmedi. Oysa orası benim ikinci evim gibiydi. Evimden daha fazla zamanımı orada geçiriyordum. Tüm eşyalarım içeride kaldı. Ekip liderim eşyalarımı getirdi ama ben kendi eşyalarımı kendim toplamak, arkadaşlarımla vedalaşmak isterdim.
Paydos saati olduğu için zil çaldıktan sonra herkes kartlarını basıp yine bizim yanımıza geldi. Sloganlar eşliğinde serbest bölge müdürlüğünün kapısına yürüdük.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, İzmir’de olması gereken bir dava, Ankara’da açılarak bizim aleyhimize zaman kaybettirmek istediler. Çünkü biz burada öncüydük ama içeride de bizim gibi öncü 300-350 arkadaşımız vardı. İçerideki direnişi kırmak, mücadeleyi bitirmek istiyorlar. Ama arkadaşlarımız buna asla izin vermeyecek.
Ben arkadaşlarıma güveniyorum, hepsini çok seviyorum, hepsini kucaklıyorum. Onların içerideki dik duruşu bizi daha da güçlendiriyor, umut veriyor.
Buradan Çalışma Bakanlığı’na sesleniyorum: Lütfen arkamızda değil, yanımızda olun. Lütfen sesimize ses, gücümüze güç verin.
Bizim onurlu mücadelemiz devam edecek. Bizim direnme gücümüzü asla kıramayacaklar. DİGEL işvereninin bir an önce toplu sözleşme masasına oturmasını istiyoruz."
Bizler Temel Conta işçisi kadınlarıyız.
1974 yılından itibaren faaliyetlerini sürdüren Temel Conta, 50 yıllık kurumsal bir firmadır. Tesla, Tümosan, Ford, Mateks, BMC, Türk Traktör gibi firmalarla çalışıyor, üretiminin %70'ini ihraç ediyor. Bugün Temel Conta internet sayfasını ziyaret ettiğinizde ‘çalışanlarımıza değer veririz; bu özveri ve bütünlük olmasaydı Temel Conta bugün var olmazdı’ deniyor. Ama işveren doğru söylemiyor. Aksine bizler yıllarca iş güvenliği olmadan, insan onuruna yakışan çalışma şartları olmadan, asgari ücret karşılığı çalıştırıldık. İş güvenliği açısından tedarik edilmeyen koruyucu ekipmanlar, havalandırması olmayan tesiste sağlığımız hiçe sayıldı. Yıllarca sadece asgari ücret karşılığı ter döktük, her türlü baskı ve aşağılanmaya maruz kaldık. Biz bu sağlıksız ortamda asgari ücret karşılığı hayatta kalma mücadelesi verirken, patron bunun karşılığında 3. farikasını kurdu Torbalı’ya.
Bütün bunlara karşı Petrol İş Sendikası Aliağa Şubesi’nde örgütlendik. 10 Aralık 2024’te başladığımız grevimizin bugün 85. günü.
Bizler 85 gündür sesimizi Temel Conta yönetimine ve ülke kamuoyuna duyurmaya çalışıyoruz ama ne yazık ülkemiz kamuoyuna grevde direnen işçilerin yerine Dilan Polat haberi daha cazip geliyor. Bu da soğukta mücadele eden biz Temel Conta işçisi kadınların bir sitemi olsun.
Bizler ağırlıklı olarak kadın çalışanlarız, soğuk, yağmur, çamur demeden 85 gündür fabrika önüne kruduğumuz grev çadırından sesimizi duyurmayı bekliyoruz.
Peki ne istiyoruz? Tek istediğimiz anayasal hakkımız olan sendikayı işverene kabul ettirmek, insan onuruna yakışan çalışma koşullarının sağlanması, çocuklarımızın geleceği için emeğimizin ve alın terimizin karşılığını almak.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşırken biz işçi kadınlar diyoruz ki;
Çiçek istemiyoruz, senin malına ortak olmuyoruz; emeğimizin, alın terimizin karşılığını istiyoruz. Anayasal hakkımız olan sendika hakkımızın tanınmasını, toplu sözleşme yapma hakkımızın güvenceye alınmasını istiyoruz. Yasal ve anayasal hakların keyfi bir biçimde engellenmesinin önüne geçilmesini istiyoruz. İşverenin sesimizi duymasını, hakkımızı kabul etmesini istiyoruz.
Temel Conta yönetimi bilsin ki kadınlar pes etmeyecek. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü grev çadırında karşılayacak olan biz Temel Conta işçisi kadınlar, kazanana kadar mücadeleden vazgeçmeyeceğiz, asla pes etmeyeceğiz. Selam olsun hakları için direnenlere, selam olsun işçi kadınlara…
BÜLTEN