Aynada başlayan savaş zihinlerde derinleşiyor

Toplumun dayattığı güzellik standartları, yalnızca bedenleri değil zihinleri de şekillendiriyor; beden algısındaki bozulma ise yeme bozukluklarından depresyona, sosyal dışlanmadan dijital zorbalığa kadar pek çok hastalık ve toplumsal sorunu beraberinde getiriyor

  • Oluşturulma Tarihi : 01.07.2025 11:14
  • Güncelleme Tarihi : 01.07.2025 11:14
  • Kaynak : SULTAN GÜMÜŞ KAYA
Aynada başlayan savaş zihinlerde derinleşiyor haberinin görseli

Toplumsal normlar, medya ve dijital platformlar tarafından çizilen ‘ideal beden’ kalıbı, milyonlarca insanın beden algısını derinden etkiliyor. Her gün maruz kalınan estetik baskılar, özellikle gençleri ve kadınları sağlıksız zayıflık arayışına, kalıcı özgüven kaybına ve ciddi psikolojik sorunlara sürüklüyor. Beden algısındaki çarpıklık; anoreksiya, bulimia gibi yeme bozukluklarının artmasına, beden memnuniyetsizliğinin depresyon ve kaygı bozukluklarını tetiklemesine neden olurken, sosyal medyada beden üzerinden yapılan zorbalık da bireylerin ruh sağlığını tehdit ediyor. Estetik kaygılarla şekillenen bu görünmez baskı, sadece bireylerin değil toplumun ruh sağlığını da tehdit eden bir krize dönüşmüş durumda

Konuya ilişkin görüşlerine yer verdiğimiz Fonksiyonel Tıp Diyetisyeni Derya Zünbülcan Erdem, son yıllarda artış gösteren ‘anoreksiya’ isimli yeme bozukluğunu işaret ederek, “Anoreksiya gibi yeme bozuklukları toplumun zayıflığı idealize etmesinin bir sonucu. Sosyal medya üzerinden sürekli ‘mükemmel beden’ imajına maruz kalan kişiler maalesef sağlıksız yollara yönelebiliyor” dedi. 

PSİKOLOJİYİ OLUMSUZ ETKİLEYEBİLİR

Toplumda yaygın olan ‘kilo almak/vermek üzerine yorum yapma’ alışkanlığı hakkında değerlendirmede bulunan Zünbülcan Erdem, “Kilo üzerinden yapılan yorumlar her ne kadar iyi niyetli olsa da kişinin psikolojik durumunu olumsuz etkileyebiliyor. Bu yorumlar, kişinin yeme modelini değiştirmesine, bedenine karşı olumsuz bakış açısı geliştirerek beden-imaj algısının bozulmasına neden olabiliyor. Özellikle çocukluk ve ergenlik döneminde gerek aile içerisinde gerek çevrede yapılan bu yorumlar kişinin ileriki dönemde yeme bozukluğu ve özgüven sorunu yaşamasına neden olabiliyor. Hatta öyle ki kız çocuğunun göbeğini seven bir baba veya erkek çocuğunun kilosu ile ilgili sıklıkla yorum yapan iyi niyetli bir anne, çocuğun ileride karşı cins ile olan ilişkinin seyrini etkileyebiliyor” ifadelerine dikkat çekti. 

RUHSAL OLARAK YIPRATIYOR 

Danışanlarında en çok karşılaştığı toplumsal baskı ya da yargının neler olduğunu aktaran Zünbülcan Erdem, “Danışanlarımın büyük bir kısmı ‘zayıf olmalıyım’ baskısı ile başvuruyor. Eskiden sadece kadınlarda olan toplumsal baskı artık erkeklerde de var. Kadın danışanlarım belirli bir beden ölçüsüne ulaşmayı hedeflerken erkek danışanlarım kaslı ve fit görünmeyi hedefliyor. İyi görünüş başarılı hissetme veya mutlu olmanın koşulu olarak görülüyor. Dış görünüşe aşırı önem verme olması kişiyi fiziksel değilse de ruhsal olarak yıpratıyor” bilgisini paylaştı. 

OLDUKÇA YORUCU BİR SÜREÇ 

Bedenle ilgili yapılan iyi niyetli yorumların dahi kişide nasıl olumsuz sonuçlar doğurabileceğini anlatan Zünbülcan Erdem, “Ne kadar zayıflamışsın ne güzel olmuşsun… veya… yanakların ne güzel dolgunlaşmış, gençleşmişsin… aldığın bu üç kilo ne çok yakışmış… Bu yorumlar ilk başta iltifat gibi dursa da kişide ‘Demek ki önceden iyi görünmüyordum’ algısını yaratabiliyor. Kişinin sürekli kilosunu kontrol etmesine ve endişe haline yol açabiliyor. Bu oldukça yorucu bir süreç… Zayıflığın güzellikle eşleştirilmesi yani bedenin kilo vermesi bir ödül gibi görülüyor. Sürekli konunun kiloya bağlanması kişinin öz değerini kilo üzerinden değerlendirmesine neden olabiliyor. Oysa sağlık sadece dış görünüşle değerlendirilebilecek bir kavram değildir” eleştirisinde bulundu.

BU BİR SINIR AŞIMIDIR 

“Bir kişinin görünüşü hakkında yorum yapmanın sınırı nerede başlamalı, nerede bitmeli ya da hiç başlamamalı mı?” sorusunu da yanıtlayan Zünbülcan Erdem, şu yanıtı verdi:

“Görünüşe dair yorumlar kişinin isteği ve rızası dışında yapılmamalı. Hele ki bu yorumlar bir değişiklik beklentisiyle ya da kıyasla söyleniyorsa kesinlikle bu bir sınır aşımıdır. Tanıdığımız veya tanımadığımız birinin dış görünüşü veya hayatı hakkında konuşmadan önce ‘Bu konuda bir şey söylemem uygun olur mu?’ diye kendimize sormamız gerekir… Kilo üzerinden yapılan giriş cümleleri toplumun ruhsal durumdan çok bedensel duruma odaklandığını gösteriyor. Bu da duygusal bağların yerini dış görünüş takibine bırakmasına neden oluyor. Aslında bu topraklar hoşgörünün, kalbin, sözün ve özün kıymetli olduğu topraklar. Bizim kültürümüz kalp kırmaktan sakınan, öze bakan bir kültür. Lütfen kültürümüze sahip çıkalım.” 

BİZ UZMANLARA DA GÖREV DÜŞÜYOR

Medyada ve sosyal medyada ideal beden dayatmasının sürekli yer almasının, özellikle genç bireylerin yeme davranışlarını nasıl etkilediğine dikkat çeken Zünbülcan Erdem, “Sosyal medyada karşılaştığımız ‘ideal beden’ imgeleri kişilerde gerçek dışı beklentiler oluşturuyor. Filtrelenmiş görseller, inceltilmiş bedenler yeme bozukluklarına, özgüven eksikliğine ve beden memnuniyetsizliğine yol açıyor. Bu da gençleri yalnızca ‘fit’ görünmek adına sağlıksız beslenme alışkanlıklarına yöneltiyor. Zayıf olmak sağlıklı olmak değildir. Bu noktada biz uzmanlara da görev düşüyor. Bu konuyu iyi anlatmamız gerek… Danışanlarıma her zaman önceliğimizin sağlık olduğunu anlatırım. Bedenimizi bir makine gibi düşünürsek tamiri gerçekleşen bir makine nasıl düzgün çalışmaya başlarsa aynı şekilde bedenimizin de tamirini gerçekleştirdiğimiz takdirde harekete geçer. Bedenin harekete geçmesi ideal kiloya kolayca gelmesi demektir. Beslenme alışkanlıklarını iyileştirmek fiziksel ve ruhsal iyilik halini güçlendirmek, tartıdaki sayılardan çok iyileşmeye odaklanmak önemlidir. Beden güçlü, fonksiyonel ve enerjik olmalıdır” ifadelerine dikkat çekti. 

KENDİMİZİ OLDUĞUMUZ GİBİ SEVMELİYİZ

Tüm bunların gölgesinde anoreksiyanın Türkiye’de artış gösterdiği gözlemleniyor. Özellikle de ‘influencer’ olarak adlandırdığımız kişilerde ya da kadın manken veyahut oyuncularda görmek çok mümkün… Dolayısıyla anoreksiyayı tüm bu konuşulanların bir çıktısı olarak düşünebileceğimizi belirten Zünbülcan Erdem, “Anoreksiya gibi yeme bozuklukları toplumun zayıflığı idealize etmesinin bir sonucu. Sosyal medya üzerinden sürekli ‘mükemmel beden’ imajına maruz kalan kişiler maalesef sağlıksız yollara yönelebiliyor… Öte yandan beden olumlama veya beden nötrlüğü, bedenle kurulan ilişkiyi iyileştirmek açısından oldukça kıymetli. Son yıllarda farkındalık artsa da toplumun geneline yayıldığını söyleyemiyorum. Bedenimizin kabulüne odaklanmak ve kendimizi olduğumuz gibi sevmek hepimizin atması gereken bir adım” mesajını verdi.