Sayfa Yükleniyor...
Bu haftaki röportajımızı Almanyanın etkili çizerlerinden Hayati Boyacıoğlu ile gerçekleştirdik. İlk karikatürüne 15 yaşında imza atan Boyacıoğlu, o gün bugündür çizmeyi aralıksız sürdürüyor
ONURHAN ALPAGUT
Karikatürist Hayati Boyacıoğlu, İstanbulda doğdu. İlkokul, ortaokul ve liseyi burada tamamladıktan sonra yükseköğrenim yapmak üzere Almanyanın yüksek göç alan kentlerinden Berlinin yolunu tuttu. Alman Fiololojisi ve gazetecilik üzerine tahsilini burada tamamlayan çizer, 39 yıldır orada yaşamını sürdürmekte.
İSTANBULDAN BERLİNE
Bize kısaca kendinizden söz eder misiniz?
Doğma büyüme İstanbulluyum ve milyonlarca göç alan rengarenk, sürekli değişim, gelişim içindeki bir kentin çocuğu olmayı bir şans olarak görüyorum. Liseyi de yine İstanbulda bitirdim ardından yükseköğrenim için Almanyanın yolunu tuttum. Göçmen kenti İstanbuldan göçmen kenti Berline gelip, Alman filolojisi, gazetecilik okuyup yerleştim. Evlenip çoluk çocuğa karıştım. Seneye bu günlerde tam kırk yıllık Berlinli olacağım.
YETMİŞLERİN EĞLENCESİ BAŞKAYDI...
Karikatür sevdanız nasıl başladı? Bir hikayeniz var mı?
70li yıllarda milletin eğlencesi Beyoğlundaki sinemalar, merakla dinlenen radyolar, evlere çifter çifter giren gazeteler, ders kitaplarının arasında gizli gizli okunan Teksas Tommikslerdi. Belki de okuma alışkanlığını körüklemek için gazetelerde de bol bol usta işi karikatürler kullanılırdı. Aynı gazetelerde yerli yapım, usta işi çizgi romanlar, band karikatürler de boy gösterirdi. Karaoğlanlar, Tarkanlar, Bizimkiler ve daha neler neler... Vapurlarda Papağan, Akbaba mizah dergileri satarlardı. Berberlerde sıra beklerken filan da özelliklere orta hallilere, memurlara yönelik karikatürler, mizah yazılarına yer veren bu mizah dergileriyle buluşurduk. Yetmişlerin ortalarında bu kez daha çok gençlere, ortaokul, lise öğrencilerine yönelik işler de yayınlayan ve yine bu gençlerin karikatürlerine yer veren, onları yetiştiren, onlarla dertleşen efsane Gırgır dergisi hayatımıza girdi ve o karikatürlere öykünmeye, kendi esprilerimizi bulmaya başladık. İstanbulun bir bereketi de hem dergilere, hem karikatürcülere hem karikatürcü birliklerine kolay ulaşılabilir bir şehir olması elbette Bu furyayla karikatür sevdası da başlamış oldu. Hem yeteneğimi sergilemek hem de bir tür cesaret gösterisinde bulunmak için bir süre Dolmabahçedeki Küçük Çiftlik Parkında portre karikatürler çizdiğimde on beş yaşındaydım... O günler aynı zamanda Türkiyenin siyasi olarak da hareketli günleriydi. Aralarında karikatürcülerin de bulunduğu pek çok gencin sokaklarda tarandığı hatırlamak bile istemediğimiz bir zaman dilimi...
KARİKATÜR YARIŞMASI
İlk karikatürünüz ne oldu, hatırlıyor musunuz? Bir hikayesi varsa bizimle paylaşır mısınız?
İlk yayınlanan karikatür dersek daha doğru olacak belki de O yıllarda da karikatür yarışmaları vardı ve hem yarışmanın ardından tüm katılımcılara gönderilen madem albümlere sahip olup, diğer çizerlerle tanışabilmek, imzamı orada görmek hem de belki hasbelkader bir ödül sahibi olmak için ben de bir yarışmaya katılmıştım. Konusu sağlıktı. Çizgilerim çok daha amatörce de olsa belki bugün bile geçerlidir. Bir doktor ile hastasını çizmiştim. Doktorun boynunda stetoskopu, hastasının boynunda ise muskası sallanıyordu. Karikatürüm hem sergilenmiş, hem albümde yer almıştı ve yeni başlayan bir çizer adayı için çok büyük bir keyif çok anlamlı bir tecrübeydi. Ödül alamamıştık belki ama albümde işleri olan diğer çizerlerle de sergi aracılığıyla tanışma fırsatı doğmuştu, daha ne olsun?
DOSTLAR SAĞOLSUN!
Çalışmalarınızda belirli bir düzeye ulaştınız, peki karikatür ile olan bu yolculuğunuzda size destek verenler oldu mu?
Evet, başından beri usta çizer büyüklerimiz, karikatürün gelişmesine katkı sunmak için gençlerin işlerini öne çıkarmak için yarışmalar, sergiler düzenleyerek önce soyut ardından çıkardıkları dergilerde çizgilere, esprilere, yeni imzalara yer vererek daha somut destek verdiler ben de konuyu somutlaştırarak isimler vereyim. O yıllarda özellikle Canol Kocagöz, Oğuz Makalı anmak, çoğu kez uzaktan izlesek de elbette Gırgır dergisi bağlamıyla rahmetli Oğuz Aralı, Çarşaf dergisinde gençleri yönlendiren Raşit Yakalıyı anmak isterim. Bu destekler Ankarada her yıl çok önemli bir karikatür festivaline imza atan usta çizer; Karikatür Vakfı kurucusu Nezih Danyalın çıkardığı bilimsel yayınlara ve festivale davetleriyle, İstanbullu usta çizer İzel Rozentalın 2015 yılında çalışmalarımı Schneidertempel Sanat Galerisinde sergilemesiyle söz konusu sergiye girecek işleri teker teker seçip yerlerini belirleyen, afişine son rötuşları yapan büyük usta Tan Oral ile sürdü. Bir işe emek veriyorsanız, o işe gönül veriyorsanız, diğer gönül verenler de size el veriyorlar sanki Avrupada da destek veren dostlar, ustalar, arkadaşlar var. Almanyada usta çizer Bernd Pohlenz, değerli arkadaşım usta çizer Moldovalı Valeriu Kurtu, değerli usta, arkadaşım çıkardığı Donquichotte adlı dergiyle beni yeniden karikatüre kazandıran Erdoğan Karayel, Norveçte onun öncülüğünde bir süre fire diye üç dilli bir mizah kültürü dergisi çıkardığımız, karikatür sevdalısı usta Firuz Kutal, Fransadan Le Mondenin ünlü çizeri Plantuyu buradan şükranla anıyorum... İyi ki varlar...
DAİMİ JÜRİ ÜYESİ OLDU
Karikatür anlamında ne tür etkinliklere katılıyorsunuz?
Artık biraz olgunlaşdım ondan mıdır, bilemem ama en çok katıldığım etkinlikler bu aralarda karikatür yarışması jüri üyeliği, adeta daimi jüri üyesi oldum... Bize zamanında ve hala verilen türden bir destek şekli bu belki. Yarışmaların mümkün mertebe hakka hukuka uygun olması, gençleri yüreklendiriyor olması için ben de elimden geleni yapmaya, mümkün olduğunca çok karikatür izlemeye ve yarışmalarda benzer çizgileri ayıklamaya, özgün çizgileri öne çıkarmaya, daha çok ve daha nitelikli karikatürcü yetişmesine ön ayak olmaya çalışıyorum. Belki siyasi konjünktür ile alakalıdır, eskiden sıkça düzenlenen toplu sergiler daha azalmış ya da dişe daha az dokunur konulara yönelmiş vaziyette o bakımdan toplu sergiler yok. Kişisel sergiler için de eskisi kadar hevesli olduğumu söyleyemem. Gazeteler, dergiler, takvimler, sosyal medya şeklinde devam ediyoruz...
USTA DA ÇIRAK DA YARIŞMADA!
Ulusal ve uluslararası düzeylerde karikatür yarışmaları düzenleniyor, bunlarla ilgili olumlu ve olumsuz düşünceleriniz nedir?
Yeni karikatürcülerin yüreklenip yetişmesine katkıda bulunduğu için yarışmaları yararlı bulurum. Yarışmaların ardından sergiler düzenlenir, karikatürcüler açılışlara davet edilir, birbirleriyle tanışırlar, bunlar çok önemli şeyler çizerler için. Küçülen ve hemen her şeyin internette yaşandığı bir dünyada aynı aşkı paylaşan insanların bir araya gelmeleri, görüş alışverişinde bulunabilmeleri paha biçilemez bir olgu. Bütün bunlar çok olumlu. Olumsuz tarafları da var bu olgunun elbette. Genellikle bütün karikatür yarışmaları her yaştan amatör-profesyonel çizerlere açık olur. Yukarda tıptan örnek vermiştik. Siz hiç bir eczacı ile bir tıp profesörünün ve bir muskacının aynı yarışmaya katıldığını gördünüz mü? Onlar aralarında hiç yarışır mı? Ya da amatör bir boksör ile profesyonel bir boksör yarışırsa ne olur? Yanıtı basit. Amatör boksör bir güzel dayak yer. Ya da on yedi yaşındaki bir oyuncu ile 63 yaşındaki bir oyuncu aynı takımda futbol oynayabilir mi? Eşit şartlarda başlanmayan pek çok yarışmada ödül kazananlar ustalar oluyor genellikle. Bu da gençleri bırakın özendirmeyi karikatürden uzaklaştırıyor. Jüri üyelerinin aynı kişilerden oluşması da zaman zaman problem olabiliyor, daha fenası konudan çok uzak, karikatürle uzak yakın ilgisi olmayanların da jürilerde yer almaları. Sonuç olarak başka yarışmalarda da ödül alan çizgilere yine ödül veriliyor, özür dileniyor, kopya işler ödüllendiriliyor ve bazı ödül avcıları da ödülden ödüle karikatür çiziyor.
ESERLERİ BİRÇOK YERDE YAYIMLANIYOR
Kişisel başarılarınız var mı? Varsa anlatır mısınız?
Uzun zamandır çiziyorum. Aramızdan ayrılan, karikatürü bırakan pek çok arkadaşımız var. O yüzden hala, ısrarla bu biraz da mühr-ü zamana uğramış işle uğraşmak başlı başına başarı... Biri İstanbulda kalanı Almanyada yirminin üzerinde sergi açtım. İki dilde oynanmış bir tiyatro oyunum bir de artık bulunamayan bir karikatür albümüm var. İsmi çok bilinen önemli gazetelerde zaman zaman karikatürlerim yayınlanıyor. Almanyadaki karikatürcüler birliği Cartoonlobbynin ve merkezi Fransada bulunan Barış Karikatürcüleri Cartooning for Peacein üyesiyim ve hemen her gün bir şeyler çiziktiriyorum. Yarışma jürilerine katılıyorum. Ödül törenlerinde ödülleri verenlerden biriyim, bunlar da başarı gibi sanki...
ÖMÜR BİTER, YOL BİTMEZ...
Çalışmalarınızda ulaşmak istediğiniz bir düzey var mı, hedefiniz nedir?
Tüm çizerler gibi ben de sürekli bir arayış içindeyim. Bu sadece bir espri arayışı değil, o espriyi nasıl, hangi teknikle, tekrara düşmeden daha farklı, herkesin anlayabileceği bir şekilde verebilmek arayışı. Beyin sürekli çalışır vaziyette. Şu anda sokak esnaflarını çeşitlendirerek çiziyorum. Hepsinin canı sıkkın. Belki de başka bir iş yapmak isterlerdi, ellerinden gelse. Bu can sıkıntısını gidermek için boyacı sandığını bateri gibi kullanıyor bir kahramanım. Bir başka kahramanım da yoğurtçu, elindeki zilden bıkmış, kulaklarını tıkamış yoğurtçu sırığıyla... Bir başka kahramanım tek tekerlekli bisikletiyle çay dağıtıyor müşterilerine, o da bir yenilik getirmiş... İstanbul Hatırası fotoğrafçısı babadan kalma üç bacaklı fotoğraf makinesiyle selfie çekiyor, zamana uymuş... Şimdi bunları çiziyorum. Üretemeyen, durumlardan hoşnutsuz ve kendilerince çözüm üreten sevimli insanlar bunlar... Almancada Der Weg ist das Ziel! diye bir terim var, Hedef yoldur! gibi çevirebiliriz. Yani hareket halinde olmak, daha iyisini, daha güncelini, daha farklısını, daha komiğini, daha vurucusunu nasıl oluştururum sürekli bir olgu. Hedefim bu derseniz, varırsınız da bir gün, ya sonra? Oysa yolculuk sürekli, minibüs yazısı gibi. Ömür biter karikatür bitmez...
FUTBOLU DA SEVİYORUZ AMA
Dünya karikatüristleri ile Türk karikatüristleri karşılaştıracak olursak şu anda ne düzeydeyiz?
Çizgi ve espri olarak baktığımızda iyi bir yerlerdeyiz. Konuyu futboldan örnek vererek anlatmaya çalışayım. Bana göre, bu spor dalı için adam öldürebilecek, kabına sığmayan, heyecanlı bir taraftar başka bir ülkede yoktur. Ama altyapıya, eğitime gereken önem verilmediği için dünya çapında bir başarıya imza atamayız bir türlü. Karikatür de biraz böyle. Kendi içimizdeki konulara odaklı, bol yazılı, para kazanmaya yönelik işler. Artık dergiler de azaldı. İnternet her şeyi silip süpürüyor. Para da kazanamaz oluyor çizerler. Konunun bir yanını böyle görüyorum. Bir diğer taraf da çizerlerimiz genelde ülkemize o da kısmen odaklanmış vaziyette, dünyada neler olup bitiyor, bunlar değişik nedenlerden çizilmiyor, konu edilmiyor, biraz korkak, sindirilmiş, kayıtsız bir durum var. Bu da düzeyimize yansıyor. Dünyada da dünyada olup biteni atlamayan çizerler öne çıkıyor...
FARKLI KÜLTÜRLERİ HARMANLIYOR
Karikatür çizginiz nedir?
Arkasında bir hoş seda bırakan karikatürler... Boyun eğmeyen, eleştirel bakan, bazen mikroskopla, bazen büyüteçle inceleyen, kendini yenileyen, taze, farklı işler sunan bir çizgi deniyorum. Ne kadar başarılıyım bilemem ama yazıyı daha az kullandığımı söyleyebilirim. Yamuk da olsa bir kare içinde kendimce bir dünya oluşturmaya ve figürlerime o dünyada bir şeyler söyletmeye çalışıyorum. Başka bir ülkede yaşadığım için bu biraz pratik de oluyor. Çünkü yazısız karikatürü bir de ayrıca çevirmek ve anlatmak gibi bir derdiniz kalmıyor, çizgi öyle de anlaşılıyor. Farklı kültürleri birbirleriyle harmanlamanız da yaşadığınız toprakla daha mümkün hale geliyor. Bu farkın bilincindeyim ve değerlendirmeye çalışıyorum.
GENÇLER BİR DAHA DÜŞÜNSÜN
Son olarak gazetemizi okuyan ve bu sanata ilgi duyan hevesli gençlerimiz için tavsiyelerinizi alabilir miyiz?
Karikatürcü olmak isteyen gençler hayata gülümseyerek baksınlar. Bol bol gözlem yapsınlar. Bol bol çizsinler. Kolay pes etmesinler, sürekli çizsinler. Karikatür yarışmalarına en iyi işleriyle katılsınlar, albümlerdeki diğer işlerle kendi çalışmalarını kıyaslasınlar. İnternetten dünyadaki ustaları incelesinler. Bu işi meslek edinmeye karar vereceklerse bir daha iyice düşünsünler...
Haber Merkezi