“Çocuğun istismarı geleceğin istismarıdır”

İzmir Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nden Avukat İlke Erol, geçtiğimiz günlerde İzmir’in Kiraz İlçesi’nde ortaya çıkan erken yaşta evlilik haberleriyle yeniden gündeme gelen çocuk istismarı sorununun nedenlerini anlattı


  • Oluşturulma Tarihi : 11.02.2017 07:13
  • Güncelleme Tarihi : 11.02.2017 07:13
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
“Çocuğun istismarı geleceğin istismarıdır”

EMİRCAN IŞILDAK – ÖZEL HABER

Geçtiğimiz günlerde İzmir’in Kiraz İlçesi’ndeki kız kaçırma olaylarıyla tekrar ülke gündemine oturan, Türkiye’nin en gelişmiş ve modern kentlerinin başında gelen İzmir’in yanı başındaki vahim tabloyu su yüzüne çıkaran çocuğun cinsel istismarı sorununu İzmir Barosu’nun Çocuk Hakları Merkezi’nden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat İlke Erol ile konuştuk.

Yıllardır artarak süren ve kahreden tablo üzerine değerlendirmede bulunan Erol, sorunun çözümü için yasal düzenleme ve eğitimi işaret etti. Çocuk istismarını ve hak ihlallerini geleceğin ihlali olarak yorumlayan Erol, bu anlamda herkesin üzerine görevler düştüğünü belirterek uyarıda bulundu; “Bana ne demeyin, bildirin!”

İZMİR’DE DE VAR!

Erken yaşta evlilikleri cinsel istismar olarak yorumladığını belirten Erol, İzmir’deki vahim tablonun da Kiraz olayıyla su yüzüne çıktığını dile getirdi. Erol, “Kiraz’daki olaylar bizim uzun sürelerdir uğraştığımız şeyleri su yüzüne çıkarmış oldu. Erken yaşta evliliklerle ilgili mücadelemiz var. Bu konuda hep İzmir Türkiye’nin batısında ve bu tarz evliliklerle kentte daha az karşılaşılıyor gibi bir algı vardı. Ne yazık ki tablo hiç de öyle göründüğü gibi değil. İzmir’in ilçelerinde yıllardır süregelen çocuk istismarı var. Ben bir hukukçu olarak çocuğun erken yaşta evlendirilmesine çocuk istismarı penceresinden bakıyorum. Evliliği bunun meşrulaştırılması olarak görüyorum. Bu ağır bir insan hakları ihlalidir. Geçtiğimiz aylarda çocuğun rıza yaşını 12’ye düşürülmesi ve yasanın değişikliği ile ilgili birçok tartışma yaşandı. Evlilik faillerini affa yönelik olduğunu düşündüğümüz ve mecliste de bu şekilde dile getirilen düzenleme, hem baroların hem de sivil toplumun baskısıyla döndürüldü. Oradaki düzenleme de nispeten kötünün iyisi olacak şekilde çıkmış oldu. Tüm yasal düzenlemeler, çocuk hakları sözleşmeleri diyor ki, ‘18 yaşının altındaki her birey çocuktur’. Bizim şiddetle savunduğumuz şey de 18 yaş altındaki çocuk istismarının cinsel istismar olarak değerlendirilmesidir. 15 yaşında da olsa mağdurun rızasının aranmamasıdır” dedi.

ÇOCUĞU KORUYOR

16 yaşından itibaren yasal olarak evlilik yapılabildiğini, Medeni Kanun’un olağanüstü haller ve aile izniyle bu evliliklere onay verdiğini hatırlatan Erol, İzmir Barosu olarak bu düzenlemeye ilişkin yaptıkları çalışmadan bahsetti. Kanunun 124 ve 128.’nci maddelerini değiştirmekte kararlı olduklarının altını çizen Erol, “İzmir Barosu, Anayasa Mahkemesi’nde bir dava açtı. Medeni Kanun’un 124 ve 128. maddelerinin iptalini talep ettik. Kiraz olayından önce ele aldık. Medeni Kanunumuz diyor ki çocuğun ergin olma yaşı 18’dir. 16 yaşına giren çocuk mahkeme kararıyla evlenebilir, 17 yaşında da anne babanın rızasıyla evlenip ergin olur diyor. Burada olağanüstü hallerden bahsediyor. Sıkça görüyoruz ki ailenin de onayıyla çocuk erken yaşta evlendiriliyor, dini nikahlar da olağanüstü hal sayılıyor. Aynı şekilde erkekle aynı evde yaşaması da böyle kabul ediliyor. Mahkemeler de ebeveynleri dinledikten sonra evliliğe karar veriyorlar. Çocuğun cinsel istismarı meşruluk bulmuş oluyor. Bu çok çarpıcı bir şey. Merkezimizdeki arkadaşlarımız da 16 yaşındaki benzer evliliklerle ilgili örnek bir dava için araştırma yapıyorlardı. Böyle bir dava bulduk. Bu davayı açıp birleştirme isteğinde bulunduk. Mahkemenin kararına göre AYM’ye götürmekte kararlıyız. Bu girişimimizin Kiraz’daki olaya da çözüm olacağını düşünüyoruz. Kiraz’daki olaylarda da kızların kendi istekleriyle kaçmadıklarını düşünüyoruz. Fakat bu işten anne ve babaları ceza göreceği için, kendilerine bu şekilde empoze edildiği için şikayetini geri alıp davanın düşmesine neden oluyor” değerlendirmesini yaptı.

KIZLAR GELİR KAYNAĞI MI?

Kiraz’daki olayın ilçe ve köylerdeki benzer tabloyu özetlediğini, kız çocukların aileleri tarafından gelir kaynağı olarak görüldüğünü söyleyen Erol, “Kiraz ve diğer ilçelerimizde eğitim sisteminin yanlışlıklarını görüyoruz. Kiraz’a yaptığımız ziyaretlerimizde okulların zorunlu eğitiminin 8 yıl olduğu dönemde bu tarz olayların daha az yaşandığını gördük. Fakat mevcut sistemle kızlar okullarını erken bırakabiliyorlar. Kızlar tabi yakın çevresinden, komşularından da erken evlenmiş olan örnekleri görerek bu işi normalleştiriyorlar, evlilik hayali kuruyorlar. Biz her zaman zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmasını söylüyoruz. Kiraz olayı da bu sorunumuzu gözler önüne sermiş oldu. Bunların dışında sosyo-ekonomik sorunlar da var. Aileler, coğrafi konum itibariyle tarımın olmadığı bu tip yerlerde kızlarını gelir kaynağı olarak görüyorlar. Yerel halk da bunu normalleştirerek, ‘Gençler birbirlerini seviyorlar, hayır mı diyeceğiz?’ diyorlar. Tabi aile bunu bilmeden teşvik etmiş de olabiliyor. Kızların sorumluluğu benden gitsin, kaçmasındansa gidip yuvasını kursun şeklinde hareket ediyorlar. Dolayısıyla erken evliliklere aileler de çok soğuk bakmıyor” yorumunu yaptı.

YETKİLİLERE ÇAĞRI

Dini nikahlarda resmi nikah şartının aranması, din adamlarının küçük yaşta evlilikler için sorumluluk bilinciyle vatandaşları uyarması gibi durumların yararlı olacağına vurgu yapan Erol, “Küçük yaşta evliliklerde Medeni Kanun’un olağanüstü hal saydığı dini nikah var. Tabi bizler burada tüm yetkilileri göreve davet ediyoruz. Eskiden olduğu gibi dini nikahların eğer resmi nikah yoksa kıyılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Din adamlarının bizzat kendilerinin bunu topluma tavsiye ediyor olması lazım. Çocuk evliliğinin suç ve insan hakları ihlali olduğunun her kademede önem kazanması gerekiyor. Emniyet güçlerine de elbette büyük dikkat düşüyor. Kiraz örneğinde olduğu gibi bu tarz evliliklerde aracı bulunduğuna dikkat çekiliyor. Bu şekilde aracı olan kişilerde dolayısıyla suç işlemiş oluyorlar. Güvenlik güçlerimizin de bunları tespit etmesi çok önemli. Bu evliliklere göz yuman anne babanın cezalandırılması da bundan sonraki olaylarda caydırıcı olacağını düşünüyorum” dedi.

BİREY BİLİNCİ ÖNEMLİ

İzmir’in yanı başındaki bu içler acısı tablonun eğitim ile önüne geçilebileceğine vurgu yapan Erol, “Bu sorunumuzun çözümü için tüm barolar, baroların kadın ve çocuk hakları birimleri, kadın ve çocuk alanında çalışan sivil toplum kurumları -ki bu kurumlar yıllardır emek verdikleri ve çalıştıkları için çok ciddi raporları var- onun dışında sosyologlar, üniversiteler el ele verip samimi davranılmalı. Kiraz örneğinde gördük ki bu sorunun altında yatan nedenler var. Bu Aydın’ın bir ilçesi, İzmir’in bir ilçesi olarak fark etmiyor. Türkiye’nin güneyinde ya da batısında da çok farklı olmadığını görüyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği burada çok önem taşıyor. Eşitlik eğitimlerinin, cinsiyet eğitimlerinin ilkokullardan itibaren çocuklarımıza verilmesi gerekiyor. Çocukların birey olduklarının hissettirilmesi ve kendilerine öğretilmesi lazım. Kiraz’daki çocuklar, birey olduklarının, hakları olduklarının, bu tarz evliliğe zorunlu olmadıklarının bilincinde olsalar, eğitime erişimleri kolay olsa böyle bir sonuç olmayabilir. Sonuçta eğitim sıkıntısı orada göze çarpıyor. İlçede taşımalı eğitim yapılıyor fakat İzmir’in burnunun dibindeki o mezrada okul olmaması da ayrı bir soru işareti” diye konuştu.

VATANDAŞLARA UYARI

İstismar ve hak ihlali durumlarında şikayet edilmesi, yetkililere bildirilmesi gerektiğine de dikkat çeken Erol, “Anne babalar çocuklarını yetiştirirken, çocukların bedenine yalnızca çocuğun istediği oranda dokunulmasını ve müdahaleye izin vermelerini aktarması gerekir. İlk olarak çocuğa bu aşılanmalı. Onun dışında çocuğa dışarıdan bir müdahaleyi gören, çocuğun çalıştırıldığını mendil, su vs. sattırıldığını gören 3’üncü şahıslar da bunu görevlilere bildirebilirler. Yasalarımız bunu öngörüyor. Savcılık veya çocukla ilgili çalışan bir birim haberdar edilmeli. 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunumuz var. Orada çocuklar ile ilgili bir takım tedbirler öngörülmüştür. Kanuna göre 18 yaşın altındaki herkes çocuk sayılıyor. Dolayısıyla 18 yaşına kadar olan her birey için geçerlidir. Burada çocuğun üstün yararı gözetiliyor. Eğer çocuğun yararı ailenin yanında kalmasından yanaysa aileye danışmanlık hizmeti veriliyor. Bir diğer kanayan yaramız da ensest vakaları. Bu yüzden vatandaşlar olarak kimse ‘Bana ne’ dememeli. Tüm bu sorunlarla ilgili baromuza başvurabilirler. Biz tüm şikayetlerle ilgilenmeye hazırız. Bizim dışımızda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, savcılıklar, kadın ve çocuk izleme merkezlerine de başvurulabilir” dedi.

SİVİL TOPLUM KURULUŞU GİBİ

Erken evliliklerle mücadele eden, çocuğa karşı işlenmiş bir suçta ülkenin neresinde olursa olsun takip edip müdahil olan, hukuksal kimliklerinin yanı sıra adeta bir sivil toplum kuruluşu gibi çalışan merkezin bu soruna çözüm bulabilmek adına yaptıklarını da sıralayan Erol, “Çocuklarla ilgili tüm yasal mevzuatı takip ediyoruz. Akademisyenlerle, hukuk fakülteleriyle çalışıyoruz. Oradan aldığımız görüşler ve meslektaşlarımızdan gelen sıkıntılarla birlikte yasal boşlukları bulup giderebilmek adına önergeler hazırlıyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuyoruz. Hem mağdur çocuk hem de suça sürüklenen çocukla ilgili tüm koruma tedbirlerinin başvurularını alıp takibini yapıyoruz. Aynı şekilde çocuk istismarı davalarını, toplumda ses getirmiş davaları Türkiye’nin neresinde olursa olsun izliyoruz, müdahil oluyoruz. Sivil toplum örgütleriyle işbirlikleri geliştiriyoruz. Belediyelerle çalışıyoruz. Bizden istenildiği takdirde çocuk haklarıyla ilgili farkındalığı artıracak bilgilendirmeler yapıyoruz. İzmir Barosu, çocuğun söz konusu olduğu her alanda çalışma yapmak için gayret ediyor. Çünkü Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler var. Örneğin Çocuk Hakları Bildirgesi, dünyada iki ülke hariç tüm ülkeler tarafından kabul edilen bir sözleşmedir. Bu sözleşme, ‘Çocuğun üstün yararını gözeteceksiniz’ der. Bizler de bu bakış açısıyla hareket ediyoruz. Sonuçta geleceğimiz çocuklardır. Bir hukuk kurumu olarak üzerimize düşen her şeyi yapıyoruz. Zaman zaman bir hukuk kurumundan çok sivil toplum kuruluşu gibi de çalışıyoruz. Çocukla ilgili her alandaki hukuki ihtilafları çözmek için çaba sarf ediyoruz. Merkezimizde 100’e yakın gönüllü avukat arkadaşımız var. Tamamen gönüllülükle yürüyen bir merkez” diye konuştu.

Haber Merkezi